Sık sık Mahmut Usta'yı kuyunun dibine inerken en son görüşüm gözümün önünde bir resim gibi canlanıyordu. Onun hâlâ sabırla kazmaya devam ettiğine inanıyordum. Kocaman bir portakalı bir ucundan öbürüne doğru delen kararlı bir meyve kurdu gibi.
Genç müridiyle savaş alanına gelen usta, yerde yatan binlerce cesedi görüp sormuş:
“Bunlar ne?”
“Savaşta birbirlerini öldürdüler,” demiş yanındaki.
“Yazık. Biraz daha bekleselerdi kendiliklerinden öleceklerdi.”