Bugün şu fıkrayı uydurdum:
Bir çocuk, babasına, Büyüyünce yardımcı oyuncu olacağım, der.
Neden?
Ne neden?
Neden yardımcı oyuncu olmak istiyorsun?
Çünkü roman senin romanın.
Yazmış olmaktansa yazıyor olmayı tercih ediyorum. Orada kalmayı, o zamanın içinde yaşamayı, o yıllarda var olmayı, muğlak görüntüleri uzun uzun takip etmeyi ve özenle gözden geçirmeyi tercih ediyorum.
Anne, baba ve üç kardeşin; bir de Molly’nin hikayesi. Sonuna kadar ailenin başına ne geldiğini, annenin soğuk tavrının ardında ne yaşandığını çözmeye/ anlamaya çalışarak hatta bazen anlatılanları sıradan bularak okudum ama sonunda okuduğum sonla başa dönüp yaşanan şeyi bilerek yeniden okumak istedim kitabı.
Anlatım dili sade, çevirisi gayet akıcı ve kurgusu itibariyle okuyucuyu diri tutan bir yapıya sahip. Ailenin ortanca çocuğu Benjamin’in merkezinde annenin ölümü sonrasında yaşananların geçmişe doğru aktığı, bir yandan da anıların ve geçmişin izlerinin annenin ölümüne doğru şekillendiği paralel bir kurgu ile ilerliyor kitap.
Hayatı boyunca gerçekle olan bağını yitirme hissiyatıyla mücadele etmişti. Her zaman sımsıkı tutunacağı gerçek yerlerin ya da şeylerin peşinden koşmuştu. Ama o an ilk kez tam tersini istiyordu: Onu orada tutan her şeyden kurtulmak.
Hiçbir şeyi ciddiye almak istemiyordum; düşüncelere ve yaratıklara çekine çekine dokunuyordum, yitirince acı çekmeyeyim diye yitirmeye hazır bekliyordum hep.