Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Estela

“Derin bir travmayla yaşamaya çalışıyoruz.Zamana ihtiyacımız var.Yaşayanların umutları ölenlere kurban edilmemeli.”
Sayfa 523
Reklam
“Çalışmak sadece avlanmasını bilmeyenler içindir.”
Sayfa 518
“Hatırlamıyor musun?Daha uzun bir yol seçtin diye hayatın açılmayı durdurmaz.Zaman boşa gitmez.”
Sayfa 515

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Yalnızlık,kraliçelerin bile kendi başına vermeleri gereken savaştır.
Estela tekrar paylaştı.
Her akşam aynı saatlerde hıçkıra hıçkıra ağlama istediğimin gelmesi normal mi? Bir şeyler yolunda gitmiyor ama ne bulamıyorum. Bir sorun var çözemiyorum. Ne oluyor anlamıyorum…
Reklam
"Biliyorsunuz millet, eğer dünyayı yok etmek isterseniz, en büyük, en zengin ülkeleri dara sokarak dünyann üçte ikisini öldürebilirsiniz. Kastettigim, onları tamamen sıkıştırıp kendi sorunları ile ilgilenecek vakit bulamamalarına neden olmak. Üçüncü dünya ülkelerinin hayatta kalabilmelerinin tek nedeni, zengin devletlerin onları desteklemesi.”
Sayfa 394
Sayın Okur;
Bizi nasıl bu işe bulaştırdılar? Gün be gün erken saatlerde işe gitmek,sorunlarla uğraşmak ve tabi bir şekilde yorulduktan sonra eve gelip kırmızı geceliğimizi giyip,tüylü terliklerimizle dişilliğimizi nasıl ortaya çıkarabileceğimizi düşündüler gerçekten? Narin,zarif minik ışıltılı küpeli bir hanımefendiyken içindeki canavarı ortaya çıkarmış sinirden gözü dönmüş bir çalışan ben olamam yapmayın yahu!!!! Tüm hanımlar,iş bırakıyoruz🖕🏻
Güzel aşk romanları okumaktan hoşlanıyorum,çiçekli bahçelerde güzel kokuların altında yavaş yavaş yürüyüş yapmaktan,ve belki güneşli günlerde eteklerimi savurup,çayırlardan aşağı koşmaktan,yağmurlu günlerde pencere önünde nakış işlemekten,piyano dinlemekten ve çalmaktan hoşlanıyorum ve anlıyorum ki bu zaman için uygun yaratılışta değilim..Ruhum leylaklarla bezeli köşkünden kaçırılmışta şehrin kaosuna bırakılmış gibi..Şimdi hunharca arıyorum,arıyorum ki beni ait olduğum zamana geri göndersinler…
Sayın Okur;
Uyan!! Kendime yakın mıyım yoksa gün geçtikçe daha da uzaklaşıyor muyum inanın bilmiyorum.Her gün bir bir çırpınışla yaşıyorum. Belki bir umut,bir adım da olsam yakınlaşırım diye..Ama hep yollar yanlış,çıkmaz ve sonunda daima uzak.. Bir roman yazıyorum,her defasında ölüyor kahramanım.. Onu bile yaşatamadım ben!!
Neyi yarım bırakılmıştı,ya da zamanında neyi yarım bırakmıştı ki şimdi kendini tamamlayamıyordu? Hiçbir eylemde huzurlu hissetmiyor girdiği hiçbir işte-başarılı olsa dahi-mutlu olamıyordu..Kendini tam anlamıyla teslim edemiyor hep içinde bir yerlerde “buraya ait değilim” diyen sesten kaçamıyordu.Yüzlerce hobi denemiş,anlık mutlu olmuş sonra bilmem ne bahaneyle hepsini bırakmıştı.. Aç kalmayacağını bilse işini de bırakırdı.İflah olmaz bir tembel miydi? Hayır hayır hiç değil! Çalışmayı,bir şeyler üretmeyi ve en çokta başarının tadını severdi.
Reklam
Bir apartmanın 11.katında oturuyordu kahramanımız. “Uyandığında saat çoktan ikiyi geçmişti.Mütemadiyen pencereyi açma ihtiyacı duydu,perdeyi sola çekti ama bir perde daha vardı.ne yaparsa yapsın açamayacağı..,kenara kenara toplayıp koyamayacağı… Sis tüm şehri sarmıştı.Yine de yürümeye karar verdi. Evden çıktı köy yoluna döndü.Biraz nefes almaya,biraz da insansız kalmaya ihtiyacı vardı.. Bir adım önce sağ sonra sol ve sonra tekrardan önce sağ sonra sol.. Nasıl anlatabilirdi ki üzerine çöken ağırlığı..Bir türlü içine sindiremediği çoktan gerçekleşmiş olayları? Midesi bulandı,ne zaman aklına düşecek olsa midesi bulanırdı.. Yolda bir sis bulutunun içinde değilde sanki kendi zihinin bulanık köşelerinde geziniyordu.Arada bir iki araba da geçmese,kaybolduğunu sanacaktı. Derin bir nefes aldı,tüm akciğerlerini doldurdu,sanki ne kadar derin nefes alırsa o kadar sakinleşecek gibi..Olaylar bir anda dağılacak gibi..Tüm kötülüklerin bizden uzak bir diyarda yaşandığını sanacak gibi.. Durdu,boş bakıyordu çünkü içi bomboştu.Ağlamak istedi ama ağlayamacak kadar da alışmıştı. Oturdu bir süre sisin dağılmasını seyretti. Belki tüm acılar geçerdi,her şeye bir çözüm bulunabilirdi.. Lakin ahlaksızlığa henüz bir tedavi henüz bir ceza bulunamamıştı..” Karanlık çöktüğünde çoktan eve dönmüştü.Yaşayacaktı,tüm bunlara rağmen hala ayakta duran son bir onurlu insan kalana kadar…
Sevdiğin seylere ne oldu? Van Gogh'un tablolarinin önünde neden defalarca saatler geçirmis ve içi huzurla dolmustu; sanki ressam umutsuz bir paranoyak degil de tamamen mutlu biriymis gibi. Çünkü hiçbir sey izlenimi yok edemezdi, Elbette bir resim yok edilebilirdi ama var olduğu sürece, boyayla tutsak edilmis tam ve eksiksiz bir andı. Ayçiçekleri asla solmayacakti. Arles'teki Langlois Köprüsü asla bombalanmayacaktı.Dehşetin görüntüsü her zaman dehşet verici olacaktı ve güzellik her daim güzel kalacaktı. Köşeli suratlı, kulağında beyaz sargı olan adamın resminde bile huzur verici bir süreklilik vardı. En azından resimde daha mutsuz olamaz, yaşlanamazdı.Resimdeki adam ebediydi. En sonunda ona eziyet edenlere ya da onu anlamayanlara karşı galip gelmisti. Bir resim fırçası ve dehasının yardımıyla herkesi yenmisti.
Dünya değişiyor,diye düşündü.Bizi hizaya getiriyorlar.Bir yerlerde bir karar alındı ve biz bir parçası değildik.İnsanlık orada değildi.
Sayfa 304
“Yaşama ticari bir mal gibi davranmayı başlatanlar beyazlardı.”
Sayfa 259
614 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.