Birkaç Deli Güvercin
Siyah belki aldatır içindeki beyazı Talihin aynaları kırıyorsa, hüzündür Sen yine anlamadın ne baharı, ne yazı Beni cehennem kılan o esrarlı yüzündür Sen küçük bir lalesin; avuçlarında nergis Ben acının zehrine su katan hummalı dev Gözlerinde isyanı damıtıyor kan ve sis Gözlerimi yakıyor bu karayel, bu alev Sen uzak bir nehirsin denizlere yabancı Ben ruhumun çölüne göklerden su taşırım Senin kalbinde kahra gülümseyen bir sancı Ben kalbimi dağların derdiyle paylaşırım Bilmem neyi aradım bir ömür kışlarında Binbir gece yürüdüm hangi muamma için Zümrüd-ü anka uçar senin bakışlarında Benim rüyalarımda birkaç deli güvercin
Nurullah Genç
Nurullah Genç
"Bir kuşun süzülüşünü seyretmek, kırlangıçların cıvıltılarını, karatavuğun flütsü şarkısını duymaya zaman ayırmak, alaca baykuş esrarlı ötüşüyle sessizliği bölerken ufukta beliren kocaman, güzel dolunayı görmek için gece kalkmak... Şiirin hayatımıza dalmasına izin verdiğimiz an, tekdüzeliğe elveda deriz."
Reklam
Nasıl öldürürsünüz?. . Göz! Renk renk dünyaları, en yakın zerreyi, en uzak yıldızı gören göz. . . Ona nasıl toprak doldurursun? Kalb dediğimiz, bütün gücümüzü veren esrarlı tulumbayı nasıl kırar, parçalarsın? Bunları yapmayı bırak bir tarafa; bunları yapmak imkânı var ya; işte ya imkânı var diye nasıl döğünmez, yırtınmaz, etmezsin?. . Gelin çocuklar, kumar masasına dizilip hep beraber ağlayalım!. . . Sebep mi istiyorsunuz? Çok!. . Gündüzün bitişinde gece, düzlüğün berisinde ayrılık, ekmeğin ucunda açlık var diye katıla katıla ağlayalım!. . Çocuklar; bir gözyaşı evinden başka ne olabilir? Ağlayanlardan olmak dururken, üstelik ağlatanlardan olmak revâ mi?
Kaldırımlar
Sokaktayım, kimsesiz bir sokak ortasında, Yürüyorum, arkama bakmadan yürüyorum. Yolumun karanlığa karışan noktasında Sanki beni bekleyen bir hayal görüyorum. Kara gökler kül rengi bulutlarla kapanık, Evlerin bacasını kolluyor yıldırımlar. Bu gece yarısında iki kişi uyanık: Biri benim, biri de uzayan kaldırımlar. İçimde damla damla bir korku
"Siyah belki aldatır içindeki beyazı Talihin aynaları kırıyorsa,hüzündür Sen yine anlamadın ne baharı, ne yazı Beni cehennem kılan o esrarlı yüzündür Sen küçük bir lalesin; avuçlarında nergis Ben acının zehrine su katan hummalı dev Gözlerinde isyanı damıtıyor kan ve sis Gözlerimi yakıyor bu karayel,bu alev Sen uzak bir nehirsin denizlere yabancı Ben ruhumun çölüne göklerden su taşırım Senin kalbinde kahra gülümseyen bir sancı Ben kalbimi dağların derdiyle paylaşırım Bilmem neyi aradım bir ömür kuşlarında Binbir gece yürüdüm hangi muamma için Zümrüd-ü anka uçar senin bakışlarında Benim rüyalarımda birkaç deli güvercin.."
Nurullah Genç
Nurullah Genç
De ki: yeryüzünde gezip dolaşarak görünüz ki Allah, yaratılışa nasıl başlamış? Bundan sonra başka bir doğuşu daha sağlayacaktır. (29/20). Gerçekten, evrenin bu esrarlı dönüşü ve onu döndüren güç, zamanın bu sessiz akışı, insanlara gece ve gündüz şeklinde tecelli eder.
Reklam
Bir gece fırtınası içinde Karadeniz bu! Doğanın dört ana öğesinin olağanüstü çarpışması! Yanmış yıkılmış bir fundalık! Kuzey kutbunda bir kış manzarası ! Buz tutmuş zaman nehrinin birden çözülmesi! Ama sonunda tüm bu hayaller resmin tam ortasındaki o esrarlı şeyin önünde iflas ediyordu . O şeyin ne olduğu bir bilinse , her şey anlaşılacaktı . Ama durun bakalım, kocaman bir balığa benzemiyor mu bu biraz ? Sakın büyük deniz ejderhasının ta kendisi olmasın bu ?
The Night Watch 1642
Hollanda'nın önemli ressamlarından Harmensz van Rijn Rembrandt, birçok sanatçının yanında eğitim aldı. Pieter Lastman ve atölyesini paylaştığı Jan Lievens'ten etkilendiği biliniyor. 1630'ların başında Amsterdam'a yerleşen sanatçı, yaptığı başarılı portrelerle önemli bir gruba hitap etmeye başladı. Dönemindeki sanatçılardan farklı olarak, geçmişi değil, devam eden hayatların hikâyesini resmetmeye çalıştı. Tutkulu ve meraklı bir karakteri olması, onu farklı konuların resmini yapmaya itti. Tuval üzerine yağlı boya ile resmettiği 'Dr. Tulp'un Anatomi Dersi', çevresinde şaşkınlık yarattı. En ünlü eseri ‘Gece Bekçileri' ise kalabalığın içinde dinamik ve hareketli bir grup portresi olarak dikkat çeker. Yüzbaşı Frans Banning Cocq ve Teğmen Willem van Ruytenbuch komutasındaki şehir muhafızlarının gece devriyesinin anlatıldığı tablonun en önemli özelliği, ışık oyunları sayesinde esrarlı bir hava yaratılmış olmasıdır. Tabloda, Barok tarzın en önemli özelliklerinden ışık gölge karşıtlığının, ressam tarafından ustaca kullanılması sayesinde, tüm figürler canlıymış gibi algılanır.
224 syf.
10/10 puan verdi
·
Read in 17 days
Dünyanın En Güzel Şiirine...
Vâreden’in adıyla insanlığa inen Nûr Bir gece yansıyınca kente Sibir dağından Toprağı kirlerinden arındırır bir Yağmur Kutlu bir zaferdir bu ebabil dudağından Rahmet vadilerinden boşanır âb-ı hayat En müstesna doğuşa hâmiledir kâinat Ne güzel bir giriş, dünyaya ne güzel bir geliş... Toprağı kirlerinden arındıran o Yağmur için, rahmet vadilerinin
Yağmur
YağmurNurullah Genç · Timaş Yayınları · 20192,384 okunma
968 syf.
·
Not rated
·
Read in 99 days
Yaşayan ya da ölü herhangi biriyle bir akşam yemeği şansınız olsaydı kimi seçerdiniz, sorusu vardır ya, benim buna cevabım -edebiyat alanında- Edgar Allan Poe olurdu. Onunla hayat, zihinsel hastalıklar ve din üzerine sohbet etmek isterdim. (Abim ne kadar bilgili olsa da İslam hakkında onlarca dezenformasyona sahip, iyi bi' tartışabilirdik.)
Bütün Hikayeleri
Bütün HikayeleriEdgar Allan Poe · İthaki Yayınları · 20142,198 okunma
Reklam
-Defne Dalı-
Fırtına, sonsuzluk, esrarlı bitiş, Gece dağıtıyor meyvalarını, Yemyeşil bir ağaç sarsıyor geniş Kollarında ufkun dört duvarını. Boğuşan devler var uzak bir yerde, Kanlı hiddetidir bu ses onların. Yarın bir gül açar bu bahçelerde, Belki son çığlığı boğulanların. Ne çıkar, sonu bir neşe ve hüznün, Açılmış bir kapı ümit boşluğa, Ölüm şifasıdır her üzüntünün, Sükût defne dalı her yorgunluğa.
Sayfa 45 - Dergâh YayınlarıKitabı okudu
Misafir kadınlar toplanmaya başlayınca, önce küçük dedikodular yapılırdı. Sonra hemen çete, komita hikayelerine geçilirdi. Kadınların en bilgiçleri her gece bu hikayelerin yenilerini bulup söylerlerdi. Hepsi korkunç, esrarlı, hikayeler . . . Biz çocuklar, bu kenar mahalle evlerinin odacıklarını dolduran kadın kümeleri arasında, analarımızın dizlerine yapışarak, eteklerine gömülerek bu anlatılanları korkulu gözler, gittikçe donuklaşan bakışlarla dinlerdik. Bir gün bir köyün basılması, bir gün bir köprünün atılması, başka bir gün de ateşe verilen depoların cephaneliklerin hikayeleri anlatılırdı.
Şiir-resim alegorisi arşivimden )
Necip Fazıl Kısakürek
Necip Fazıl Kısakürek
KALDIRIMLAR Sokaktayım, kimsesiz bir sokak ortasında, Yürüyorum, arkama bakmadan yürüyorum. Yolumun karanlığa karışan noktasında Sanki beni bekleyen bir hayal görüyorum.
İlla illa..
Hikâyenin ismi düştü dilime bir gece: LÂ. İLLÂ, dedim. Bir ömür boyu aradığım hece harfinin LÂ olduğunu bildim. LÂ: Olumsuzluk eki. Başkaldırı serbestîsi. Ama değil mi ki Tevhid kelimesi de LÂ ile başlar: LÂ ilâhe. Bilinçli kabul kelimesi onun ardından gelir: İllallah. Öyleyse Âdem, İLLÂ’ya giden yolda bir LÂ hecesidir. İsyan tecrübesi onun ilk halidir. Âdem, cümlenin daha başında LÂ diyecek, reddedecek özgürlüğe sahip olduğu halde illallah’a varmasıyla yaratılmışların en güzelidir, mümkünler âlemindeki o en esrarlı heceyle, kendiliğinden değil bile isteyedir. LÂ, hiçlik mesabesi, öyleyse sonsuzluk ekidir.
okudukları, büyücü kadının çoban şiiriydi, Asinius Pollio'nun arzusu ve siparişi üzerine kaleme alınan şiirdi; eğer Plotia'ya ait düşüncelerinden, kadına yönelik özleminden ve şehvetinden destek bulmasaydı o şiiri asla o kadar iyi yazamazdı; onca güzel kaleme alabilmesinin nedeni, eşiği terk edip mutlak bir birlikteliğin gerçekleşeceği geceyi yaşama mutluluğuna asla eremeyeceğini daha en baştan biliyor olmasıydı; evet, kaçma arzusu o zamandan beri içinde filizlendiğinden, şiiri kadına okumak zorunda kalmıştı ve hem korkusunda hem de umudunda haklı çıkmıştı, şiir, ayrılığa dönüşmüştü. Ve aynı ayrılık, daha sonra tekrar ve daha geç bir zamanda ve çok daha devasa boyutlarda Aeneas tarafından yaşanacaktı; Aeneas, şiirdeki o esrarlı, kaderi andıran zorlamanın etkisiyle ve kaçmakta olan gemilerle dönüşü olmayan bir yola girip Dido'yu terk edecekti; onunla yatmaktan, avlanmaktan sonsuza kadar feragat edecekti; kendisi için gerçekliğin tatlı gölgesi, şehvetin tatlı gölgesi olmuş olan kadından sonsuza kadar ayrılacaktı, fırtınaların altındaki gece mağaralarının derinliklerinde gizlenen aşktan sonsuza kadar ayrılacaktı.
780 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.