Bozkır geceleri çok güzel olur. Önce mutlu bir sessizlik çöker ortalığa. Yerin ve göğün sonsuzluğu sanki bu sessizliği daha da artırır. Yumuşak hava ot kokularıyla dolar. Sayısız yıldızlarla donanmış gökyüzü ile gözümüz arasında, en ufak bir sis, bir bulut, bir buhar gölgesi bile yoktur. Hiçbir yıldız kaçırmaz bu daveti, ay da büyülü bir biçimde aydınlatır bozkırı. Mutlak ve esrarlı bir duruluk içindeki bu görüntü pek görkemlidir. Günlük sıkıntılardan biraz kurtulduğu o nadir anlarda insan düşüncesi bu muazzam görüntüye, bu muaazzam etkiye kaptırır kendini ve düşünür......
Bu evrende Tanrı'dan başka güçlerin bulunabileceğini ümid etmek gibi feci bir yanılgının çığlığı! Çok büyük bir yanılgı! Çünkü insanın kendini Yüce Tanrı'ya duyurmak arzusu da çok büyüktür. İnsan, imanını açıklamak, tövbekar olduğunu bildirmek için ne enerjiler harcamış, ne kadar çok düşünmüştür.! Damarlarında akan ateşli kana, asi yaradılışlı oluşuna, ezeli isyan arzusuna, yenileşmeye susamış olmasına, daima itiraz eden bir mizaca sahip bulunmasına rağmen, imanını ispat için neler yapmamıştır.! Ve bu noktaya gelmek için ne korkunç zahmetler çekmiştir! Ne veda'lar, ne büyüler, ne ilahiler, ne şamanlıklar yapmıştır.! Yüzyıllar boyu ne dualar, ne yakarışlar yapmıştır! Bütün bunlar birden maddileşecek olsa, taşan okyanuslar gibi dünyayı kaplardı. İnsanın kalbinde insani aciların, insanlığın doğuşu ne kadar zor olmuştur.