Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Fahriye K

Üstelik tanrı her zamanı vaktinde yaşanması için yaratmıştı.
Reklam
Bu kısım o kadar etkileyiciydi ki...
"Sandığınız gibi değildir. Ne kini kin, ne de kanı kan temizler. Kin kini, kan kanı çeker sürükler. Benim peygamberim o benim yüce gönül erim kini de, kanı da haram kılmıştır. Bana peygamberimin haram kıldığını nasıl sevdirmek istersiniz? Kini de kanı da sevgi temizler, bunu böyle biliniz ve başka söze inanmayınız!.. Ve sadece yurdunuz için kinleniniz; kan ancak yurt için gerekiyorsa helaldir!"
Sayfa 192Kitabı okudu
Ne zaman bir ülkeye göz dikmiş olan bir kanlı yürek harekete geçmek istese varıp yürüyüp ordusunu o ülkeye saldırtmaz. Böyle uğru, böyle insanlık düşmanı görünmek işine gelmez. Ya ne yapar? Bedehşan kafirinin yaptığını. El altından adam satın alarak soysuzları kışkırtarak soyluları uyutarak aptal budala cinsinden olanları korkutarak bir de yönetenleri ya karalayıp milletin gözünden düşürmek ya da onları pohpohlayıp devrine zamanına göre geçer akçe ne ise onları oltasının ucuna takarak sarhoşlatarak gafilleştirip ülkeyi içten göğnütür, göğnüyeni çürütür, çürüyeni alır ayağının altına tozunu göğüne savurur.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Sevgi gönüllerden kazındı da yerini nefrete ve kine terketti mi hayat yaşayan için de yaşatmak için de bir anlamı taşımaz olur. Hayatı aydınlatan kaynaklar kurur ve hayat çekilmez hale gelir. Veli de olsa deli de olsa gönlüne kin tohumları ekildi mi insanın eli kan içinde yüzmeye can atar.
Şimdikilerin maşallahı var, çalıp çırpmak göz açıklık oldu, yürütmek marifet bilindi.
Reklam
Kıskançlık insanların gönüllerine dolmaya görsün, sonunun neye varacağı bilinmez. Eğer bir de koyulaşa koyulaşa kin haline gelirse, kıskançlık kine dönüşürse o zaman kıskananın da, kıskanılanın da dünyası zehir olur. Ama böyle bir zehir kıskanılan için değil, kıskanan için, farkına varılmayan bir açıklıktır. Öyle bir açlık ki doymanın sonu gelmez ve kıskanılan yok olup gidince bile ortada kalan kıskananın açlığı bu sefer de kendi kendini yer.
O arada da isteyeni olmadığı halde tahta kılıçlar yontuyordu. Bildiğimiz kılıçların tahtadan olanları, çocukların oynaması içindi sanki ama değildi. O tahta kılıçları da çocukların oynaması için de satmıyor sattırmıyordu. Çocukların o yaşta kılıca değil gönül ilacına ihtiyacı vardı; çocuklar yarının bahçesinde açılmaya hazır o tomurcuklar ellerine kılıç değil kalem almalı, kitap almalı, yazmalı yazabildiğince öğrenmeliydi.
Cevabı gönlünde bulan Ahmed Yesevi, Türkler'in Ortaasya topraklarından batıya, daha batıya aktığını da görüyordu. Bunlar, bu gidenler gittikleri ve yerleştikleri yerde, ayrılıkçıların eline düşerse; inançsız ve bağsız bir deli yürekle bir kuru aklın tutsaklığına esrükleşirse yok olabilirlerdi. Ortaasyadayken bile, tanrının ışığından yoksun gönülleri çarpacak yer arıyordu. Bunlar için yanacak bir ocak alevleriyle hem ısıtmalı hem aydınlatmalıydı.
Fakat yaşanılması gereken zaman bir imrenilecek hayat olmuyor diye umutsuzluğa düşmenin ne anlamı var? Eğer o zamanın boşuna dönmesi önlenebilirse, imrenilmemiş dahi olsa, yaşanılan hayatın bir değeri olabilir.
"Diz çök oğul, ilk dersimiz: Tanrı teknik ve tahtı gönüllerdedir.
Reklam
O halde gitmek hiç gelmemek demek değildi. Giden muhakkak gelirdi; kendisi olmazsa haberi, sesi olmazsa nefesi muhakkak gelirdi.
İnsanın ihtiyaçlar denilen ifritlere teslim olmasına gerek mi var? İhtiyaçlarına teslim olmuş insan huzuru nasıl bulur?
Sevmek; sadece insanları değil bütün canlıları sevmek, hatta, değil hatta, tabii olarak taşı taş yüreğindeyken sevmek, cansızları dahi tanrı yarattığı için sevmek.. İslam'ın buyruğuydu bu ve tanrıdan gelen buyrukların en başındaydı. Sevince dünya umutlanıyor, sevince yeryüzü mutluluğu tanıyor ve sevince insanın özü, insanlığa tatlanıyordu. Sevmek... laf olsununa değil; sevmek, insanları kandırmak için değil, ve sevmek ki insanı insan yapan duygu, evet o sevmek, yüreksizlere bile yürek olabilecek sevmek ancak tanrıyı ve hayatı bilmek ile mümkündür. Tanrıyı bilmeyen, sevmeyi de bilemez; tanrıyı bilmeyen, hatta sevmekten söz edemez, bu mümkün değildir. Ve hayatı bilmeyen, hayatın kutsallığına inanmayan, sevmekten ne anlar? Sevmeyi bilmeden sevmekten bahsedene tanrı acısın! Öyle bir gülünçlükle yaratılmış olmak ne feci!
Sayfa 137Kitabı okudu
Başarısızlığa karşı sebep mi bulunmaz ki? Hele bir de, çok şeyler umulanların, kendine umut bağlananların, ağızları bir parça laf yapma imkanına da sahip ise öyleleri için başarısızlıklarının milyar kere milyar sebebi vardır ve en başta gelen sebep de karşısındakinin anlayışsızlığı ve yardım için el uzatmayışıdır.
Sayfa 121Kitabı okudu
Ne var ki sultanlığa heveslenenler, bunu böyle bildikleri halde oraya geldiler mi unutuveriyorlar hepsini.. Sultanlığın hası, en âlâsı aslında gönüllerde sultan olmaktır. Ama bunun için de evvela yürek ister; sonra yine yürek... Yine yürek! Üç yürek de ancak bir gönül eder.
Sayfa 120Kitabı okudu
58 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.