Bir keresinde, "Bir şeyden korkuyorum, ama ne olduğunu bilmiyorum.” dedi. "Beni sürekli rahatsız ediyor. Bazen ne olduğunu bilmeye çok yaklaşıyorum, ama sonra tam görecekken, kayboluyor ve ben ne olduğunu düşünerek tek başıma kalakalıyorum."
" ... bu durum karşısında yapabileceğimiz tek bir şey kalıyor: Kendimize kaçmak. İnsanın elinden dünyada bireysel olanı kurtarmak gelmez, insan sadece kendi içindeki bireyi savunabilir. Düşünce insanının en büyük edimi, her zaman özgürlüktür, düşünceler karşısında, nesneler karşısında, kendi kendisinin karşısında özgür olmaktır. Ve bizim de görevimiz işte budur: Başkaları gönüllü olarak kendilerini bağımlı kıldıkları ölçüde, kendimizi daha özgür kılmak!
"...Ölümü severdim. Ölümle oyun oynamayı severdim. Dağların karanlık tepelerine tünerdim; kanatlarımı kapatıp bir taş gibi kendimi boşluğa bırakırdım.
Ama bu düşüşü sonuna kadar götürmezdim.
Hala korkarım. Yalnızca başkalarının ölümünü severdim.
Kendi ölümümü sevmeyi çok sonra öğrendim, çok sonra."
Bu yaşta, Bayan Are, sözünü ettiğiniz yaşlılık uykularından, zift gibi koyu bir uykudan uyandığım zaman, çok uzun bir yaşam sürmüş olmanın bir şeylere yaradığını sanmanın çok genel bir şaka olduğunu anılarımla biliyorum.
Geçen hafta yolda düşen adam, acaba gözlerini son kez açma fırsatını bulabilmiş miydi, ölümünü başucunda eğilen polisin yüzünde görebilmiş miydi? Arandığımızı biliyoruz ve bizi bulmalarını umuyor, bekliyoruz. Cani ne kadar çok şekle giriyor? içten, basit, ya da derin, kültürlü, ya da özelliksiz ama birbirinden ayırdedilmesi olanaksız şekillerde çıkıyor karşımıza. Ve o, sadece bir yabancı. Bir gün elinde, ölümünüze neden olacak silahını göstermek üzere yüzünde en kibar ya da geleneksel gülüşüyle karşımıza çıkacak. Sokakta, merdiven çıkarken sizi ölçüp biçen, karanlıkta gözünüzü kapayıp uyumak istediğinizde onun varlığından haberdar bile olmak istemediğiniz, sizi son olarak yokluğunuza götürecek olan o yabancıyı kim bir an olsun unutabilir? Her açılan kapının ardından onun çıkıvereceğini kim aklından atabilir?
KENDİMİ sende unuttuğum yerde, bir düşünceydin artık, bir şey geçiyor içimizden hışırdayarak:
dünyanın son titreşimlerinden ilki, fırtınalı ağzım beni de aşmakta dolup taşarak, ama sen kendinle buluşmuyorsun.