Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.36.31
Ferda
Ferda
@ferday
Türkçe öğretmeni
Yüksek lisans
128 okur puanı
Ekim 2019 tarihinde katıldı
Şu anda okuduğu kitaplar
Okuma Hedefleri
Bu dükkana yolunuz düşerse sakin girmeyin
Fransız yazar Jean Teulé tarafından yazılmış bir romandır. depresyon, umutsuzluk ve insanın varoluşsal sorunları gibi ağır konuları ele alırken, yazar Jean Teulé bunları kara mizahla harmanlar.
Kitap, farklı bir konsepte sahip bir dükkânın hikayesini anlatır: intihar aletleri satan bir dükkân. Ancak dükkân sahibinin oglu müşterilerinin intiharlarını engellemek için çaba sarf eder. Bu ironik ve paradoksal durum, okuyucuyu düşündürür ve insanın yaşamla olan ilişkisini sorgulatır. Roman, insan doğasının karmaşıklığını ve umutla umutsuzluk arasındaki ince çizgiyi derinlemesine incelerken, aynı zamanda kara mizahın gücünü de gösterir. Kitap, çarpıcı bir şekilde zıtlıkları bir araya getirerek insan psikolojisinin karmaşıklığını ve yaşamın değerini keşfetmeye yönlendirir.
Kitap, kara mizah ve ironiyle dolu bir atmosfere sahiptir.
Toplumsal çöküş ve insan doğasının yansımaları
Nobel ödüllü Portekizli yazar José Saramago'nun 1995 tarihli bir romanıdır. Roman, bir toplumun ne denli çabuk çöküşe geçebileceğini ve insan doğasının derinliklerini sorgular. Ana tema, bir şehirde aniden baş gösteren bir körlük salgını ve bu salgına maruz kalan insanların davranışlarıdır. Saramago'nun akıcı anlatımı ve derin felsefi düşünceleriyle dikkat çeker.
Kitabı okurken insanin nasıl yozlastıgina şahit olmak şaşırtıcıydı. Kör olmanın bile insanı sapkinliklarin önüne gecemedigini görmek üzücü.
İnsan gibi davramak için tam ve sağlam olmak mı gerekiyor?
İnsana yaraşır şekilde yaşamak için neye sahip olmalıyız?
Bunun gibi birçok soru kitabı okurken zihninizde kol geziyor.
Ünlü Budist öğretmeni Pema Chödrön'ün "Sıcrayış" kitabı, zihinsel ve duygusal zorluklarla başa çıkmak için rehberlik sunan bir eserdir. Kitap, hayatın zorluklarıyla yüzleşirken iç huzuru bulmayı, içsel gücü keşfetmeyi ve değişime uyum sağlamayı öğretiyor. Pema Chödrön, Budist öğretileri modern yaşamın zorluklarına uygulayarak okuyuculara ilham veriyor. Kitap, ruhsal gelişim, stres yönetimi ve içsel huzur arayışıyla ilgilenenler için değerli bir kaynak olabilir.
Kitaptan çıkarılabilecek en net mesaj; herhangi bir olay yaşadığınızda anda kalıp duraklayarak kendinizi dinlemeniz. Hissettiklerini iyi kötü diye etiketlemeden düşüncelerin akıp gitmesine izin vermektir. İnsan olarak yaptığımız en büyük hatanın bir şeyleri etiketlemek olduğunu vurguluyor yazarımız.
Okur Takip Önerileri
Bir günde bitirebileceginiz fakat uzun süre etkisinde kalacağınız bir kitap.
Bir çocuk kitabı fakat yetişkinlerin de muhakkak okuması gerekir.
Küçükken ya da şuan etrafinizda olup biten şeyleri degerlendirirken,insanların duygularını hissetmeye çalışırken onları bir renk,nesne ya da hayvan olarak hiç düşündünüz mü? Kahramanımız Olivie annesini çok küçük yaşta kaybetmiş,babasının bu duruma bir türlü alisamadigini hissediyor. Onun yaşadığı acıyı onu bir gölge gibi takip eden kocaman gri bir fil olarak görüyor.
Olive bu fili evden nasıl göndereceğini düşünürken onu hiç yalnız birakmayan dedesi ve arkadaşı Arthur' dan yardım alıyor.
Küçücük bir hareketin ne kadar büyük güzelliklere vesile olduğunu Olive bize çok güzel anlatiyor .
Kitabı okurken bir yaniniz hüzün dolarken,bir yanınız neşe ile dolacak. Yüzünüzden kocaman gülümseme hiç eksik olmayacak.
Kendinize bir iyilik yapın ve bu kitabı okuyun .
Şeker Portakalı' ndaki kahramanımız Zeze evlatlık verildiği ailesinin yanında. Yine istediği mutluluğu bulamamıştır fakat bu Zeze için sorun değil çünkü hayalinde var ettiği kahramanlarla kendine yine bir dünya kurmuştur.
Zeze'nin bu seferki yol arkadaşları kalbine yerleşen Adam dediği bir curucuru kurbağası, babasının yerine koyduğu bir sanatci olan Maurice ve Öder Fayolle' dir .
Zengin bir hayal gücüne sahip olan Zeze bu kitapta karşımıza bir ergen olarak çıkıyor. Aşık olmanın nasıl bir duygu olduğunu tadiyor.
Yine hayal kırıklıkları,huzunlerle boğuşan Zeze' nin maceralarını okumak çok keyifliydi.
" Büyükler güneşi uyandirmayi bilmez. Belki tanrı ister de yarın, güneş kendiliginden doguverir. Durgun sonsuzluk için hep yaptığı gibi."
Kitapta " Bir Kalbin Ölümü", " Görünmez Koleksiyon", "Geç Ödenen Borç", "Leman Gölü Olayı" isimli dört güzel hikaye mevcut.
İki hikaye hüzünle birlikte yok oluşu anlatırken diğer iki hikaye ise vefayı,geç gelen mutluluğu anlatıyor.
Beni en çok etkileyen öykülerden ilki " Bir Kalbin Ölümü" oldu. Bu öyküde eşine ve kızına iyi bir hayat sunmak için yıllarca didinen yaşlı bir adamın zaman içerisinde anlaşılmamaktan kaynaklı onlardan uzaklaşıp hem gerçek hem de mecazi anlamda kalbinin olmesiydi. Anlasilamamak, vefasızlık her kalbe ağır gelir.
İkinci olarak beğendiğim öykü " Geç Ödenen Borç". Bu öyküde ise artık yaşlanmis ve kimse tarafından tanınmayan hatta hor gorulen bir tiyatro sanatçısının küçüklüğünden beri hayranı olan bir kadın tarafından tekrar itibarının kazandırılmasını anlatıyor. Bu öykü yüreğinizi ısıtacak bir vefa örneği.
Osmanlı torunlarından tıp öğrencisi İsyan'in yaşamını konu ediniyor. Yazar İsyan'in dilinden dokulenleri anlatırken bir yandan da ikinci dünya savaşı öncesi ve sonrasına dair birçok bilgi veriyor.
Aşk,sevgi, mücadele,aile, vatanseverlik temalarının yer aldığı kitap tarihi olaylara ayna tutması bakımından çok derinlikli. İsyan ve Clara' nin aşkı kitabı daha sürükleyici kılmıştır.
Fantastik ve mitolojik öğeleri içinde barındıran kitabi okumak çok keyifliydi.
Slav kültürüne ait Baba Yaga efsanelerinden esinlenerek yazılmış kitapta ölülere rehberlik yapan Baba Yaga ve bakımını üstlendiği Marinka' nin yasadiklari tavuk bacaklı evde yaşanılanlar anlatılıyor.
Marinka yaşayanların dünyasını merak ediyor. Ölülere muhafizlik yapmak istemiyor.
Fakat istemediği bu işi mecburen yapacağı bir zaman gelince Marinka çok mücadele ediyor. Sonunda kendisi için doğru olanı buluyor.
Marinka ve tavuk bacaklı evin maceralarına tanıklık etmek güzeldi. Ortaokuldan itibaren her yaş grubuna hitap eden bir kitap
Orhan Pamuk 'un siyasi roman diye nitelendirilen kitabını nihayet okuyabildim. Yazıldığı dönemde çokça ses getirmiş bir kitap.
Kitabın kahramanı Ka bir şair ve gazeteci Kars' a başörtülü kızların intiharini araştırmak için geliyor. Ka' nın kendisi de Almanya da yaşayan bir siyasi suçlu. Her ne kadar kahramanımız intihar olayını araştırmak için Kars' a gelmiş olsa da asıl amacı üniversite yıllarında sevdiği İpek'i tekrar görmek ve onu Almanya'ya götürmektir.
Kitapta batıcı ve siyasal İslamcılarin görüşlerine, yaşadıklarına ve çatışmalarına yer veren yazarin tutumu çok kıymetli. Çünkü kitabı okurken ben hiçbir fikir dayatmasına maruz kalmadım. Bana göre yazar olaylara çok objektif yaklaşmış. Bu tür olaylarin yaşadığı Türkiye iklimini çok iyi yansıtmış.
Olayların geçtiği Kars şehrinin soğuğunu okurken iliklerime kadar hissetmek de romanı okumanın ayrıca bir guzelligiydi.
Bayıldımmmmm
Bir çocuk kitabı olsa da en çok da yetişkinlerin okuması gerektiğini düşünüyorum.
Kahramanımız Addır 11 yaşında bir otistik çocuk. Kendisi gibi bir ablası da otistik. Onlar için normal davranmak ya da insanlara kendilerinin normal olduğuna inandırmak çok zor. Bunun için ekstra bir çaba sarf etmeleri onları yıpratıyor.
Addie bir gün okullarında öğretmenlerinin kasabalarında çok eski zamanlarda cadı olarak düşündükleri kadınları öldürdüklerini duyuyor. Halbuki bu kadınlar sadece farklıydı. Addie kendisi de bu kadınlar gibi farklı olduğunu düşününce onlar gibi dışlandigini düşünüyor. Öldürülen kadınlar ve kendisi gibi farklı olanlar için kasabalarina özür mahiyetinde bir anıt yapılması için kampanya başlatıyor.
Kitap Addie'nin zorbalıkla başa çıkması ve anıtı diktirmesi çabalarını konu ediniyor.
OKB li bir çocuğun kendini dış dünyadan soyutlayarak korumaya almasını konu ediniyor. Bu tür hastalıkların temelinde suçluluk gibi bircok duygu yatmaktadır. Kahramanımız da yeni doğan kardeşinin ölümüne sebep olduğunu düşünerek suçluluk duymaktadır. Fakat bunu hiç kimseye anlatamadığı için de saatlerce ellerini,eşyalarını yıkayıp dezenfekte edince kimsenin artık ondan dolayı olmeyecegine inanıyor. Bu durum artık öyle bir hal alıyor ki kahramanımız evden çıkmaz oluyor. Odasının penceresinden mahalleyi gozlemeye başlıyor. Yaşlı komsularinin bakmakta olduğu küçük Teddy nin birden bire ortadan kaybolmasıyla kahramanımız kendisini bir maceranın ortasında buluyor.
Teddy in kim tarafından kaçırıldığını bulmak için uğraşırken yavaş yavaş kabuğundan çıkmaya başlıyor.
Kitap çok naif bir dille yazılmış. Bu tür sıkıntıları olan insanlarla empati kurmanın ,onlara yardım etmenin ne kadar değerli olduğunu görüyoruz.
Ayrıca kafamızda buyuttugumuz,kimseye acamadigimiz sorunlar bizlere çok ağır tecrübelerle döner. Bu nedenle bizi rahatsız eden bir durum varsa birileriyle konuşmak yükümüzü hafifletecektir.
Kitabı büyük bir keyifle okudum. En az Çizgili Pijamalı Çocuk kitabı kadar etkileyici buldum. Aslında etkileyici buldum demek beni biraz utandırdı. Çünkü insanlık dışı konuların mevzu edilip anlatılması ve halen gunumuzde de yasaniliyor olması bizim en büyük utancimiz.
Küçük bir çocuğun masumiyetinin bir hayranlık maskesi altında nasıl günden güne yok olduğunu görüyoruz.
Pierrot anne ve babasının ölümünden sonra halası Beatrix in kahyalik yaptığı eve gelir. Evin sahibi Hitler 'dir. Zorbalık ve korku kalesiyle etrafını çevreleyen Hitler zamanla küçük çocuğunun hayranlığını kazanır. Zorbalığa maruz kalmış çocuk bir zorba olarak yetişir.
Peki Pierrot sebep olduklariyla nasıl başa çıkıyor? Onu bekleyen sürpriz nedir? Bunu da kitabı okuyunca görürsünüz.
Ortaokul düzeyindeki öğrenciler başta olmak üzere herkese tavsiyemdir.
Konusu harika fakat yazarın üslubu ya da ceviriden kaynaklı bende heyecan olusturmadi. Oysaki çok büyük bir ilgiyle kitaba başlamıştım. Gerçek bir yaşam öyküsü olması itibariyle ve üç küçük kızın inanılmaz mücadelesini konu edinmesi açısından daha etkileyici bir anlatım olabilirdi. Çünkü üç kızın aylar süren kaçış öyküsü, hiç bilmedikleri coğrafyalardan geçerek ailelerine ulaşma gayreti öyle yabana atılacak bir durum değil.
Bu mücadele bana göre hele de cocuksaniz öyle kolayca basedebileceginiz bir durum değil.
Aborjinlerin İngilizler tarafından asimile edilmeleri, kendi topraklarinda yabancı muamelesi görmeleri kabul edilebilir bir şey değil. Maalesef ki aynı durum şuan Filistin'de yaşanıyor. Kör, sağır,dilsiz olarak dünya her daim bu tarz baskılara seyirci kalmış ve kalmaya devam edecek gibi .
Kitap konu itibariyle daha güzel anlatılması hak ediyor. Her şeye rağmen okumanızı tavsiye ediyorum.
Bir Cengiz Aytmatov gerçeği var ki okuyucuyu kitabın içine çeker ve olayların geçtiği coğrafyada gezdirip kahramanlarla aglatip onlarla güldürür.
Aytmatov'a ait birçok kitap okudum. Hepsi de birbirinden güzel. Bu kitabı da beğendim fakat anlatılan olay bana çok doğru gelmedi. (Ahlaki açıdan)
Kitap kocası cepheye giden bir kadının köydeki bir savaş gazisiyle yaşadığı aşkı konu ediniyor. Burada aşktan ziyade evliliğe dair konuşulacak çok şey var. Evlilik arada sevgi yoksa ya da öyle düşünülüyorsa aldatma doğru mu?
Yoksa sadakatli olmak en yüce duygu mu?
Aşk kafana göre takılmayı mi gerektiriyor? Okurken bu soruların cevaplarını çokça düşündüm.
Çok masum bir aşk hikayesi deyip geçemeyeceğim maalesef. Bazı değerler çok önemli.
Ama Aytmatov her şeye rağmen okumasını en sevdiğim yazarlardan
