CHP NASIL MUHAFAZAKARLAŞTI?
Liberal basın görüşmelerin “yeni bir Avrupa ve yeni bir Türkiye" yaratacak uzun bir yolculuğun başlangıcı olarak gördü. Ama aynı zamanda, bazı Avrupa ülkelerinin sürekli olarak Türkiye'nin karşılamasını istedikleri talepler ortaya atarak Türkiye'nin yolunu tıkamaları nedeniyle milliyetçi bir tepki de ortaya çıktı. Bu nedenle muhalefet partileri, özellikle de CHP sosyal demokrat kimliğini korumak yerine milliyetçi ve muhafazakâr bir kimliğe bürünüyordu.
TÜRKİYE AB KAPISINDA
Yasanın yaklaşık 350 maddesi değiştirilerek son dönemlerin en radikal yasa değişikliği yapıldı. Yeni yasada işkence ve namus cinayetlerine karşı ağır cezalar, yolsuzluğa karşı daha sert yaptırımlar ve ifade özgürlüğü üzerinde daha az kısıtlama bulunuyordu. Zinayı yasadışı saymaya yönelik yasa üzerindeki tartışma Avrupa'da Türkiye’nin laikliğini korumaya dair kararlılığı konusunda şüphe uyandırdı. Yaygın bir desteğe rağmen AB’nin itirazlarını gidermek için yasadan vazgeçildi. Ekim ayında AB Komisyonu Türkiye’nin siyasal kriterleri yerine getirerek üyelik önündeki ilk grup engeli başarıyla aştığını ifade etti ve katılım müzakerelerinin başlamasını önerdi. Nihayet 17 Aralık’ta AB Türkiye'nin üyeliğini koşullu olarak kabul etti ve katılım müzakerelerinin açılış tarihi olarak Ekim 2005’i belirledi.
Reklam
KIBRIS HEP GÜNDEMDE
24 Nisan’da Kıbrıs’taki referandumlarda Türk toplumu adanın birleşmesine yüzde 65’lik bir oranla evet derken, Rumlar yüzde 76’lık bir oranla birleşmeyi reddetti. Bu durum AB karşısında Ankara'nın elini güçlendirdi, fakat hükümet AB kriterlerini karşılayabilmek için yasalar geçirmeye devam etti. 26 Eylül’de Meclis ceza yasasında AB standartlarına ulaşmak için kapsamlı reformları tamamladı.
İKTİDAR AMA MUKTEDİR DEĞİLİZ AÇIKLAMASI
28 Mart 2004 yerel seçimleri iktidar partisinin konumunu güçlendirirken muhalefetin konumunu zayıflattı. AKP’nin oy oranları yaklaşık rakamlarla yüzde 34’ten yüzde 43’e yükselirken, CHP’nin oyları yüzde 19’dan yüzde 15’e geriledi. Hatta seçimin öncesinde, medya muhalefetsiz bir iktidar sorununu tartışıyordu. Sorun seçimden sonra daha ciddi bir hal aldı. Fakat araştırmacılar Türkiye’yi gerçekte kimin yönettiğine, seçimlerin iktidarı kazanan partiye verip vermediğine veya hükümetin devleti gerçekten kontrol edip etmediğine dair önemli sorular sordu. Başbakanlığının ilk dönemlerinde Erdoğan’ın partisinin iktidar olduğunu ama muktedir olamadığını söylemesinden bu soruları her zaman anladığı belli oluyordu. Adalet ve Kalkınma Partisi devletin kontrolünü kazanmaya çalışıyordu ve yavaş yavaş bunu başarabilecek gibi görünüyordu.
Büyük Ortadoğu Projesi
Ocak ayının sonunda Erdoğan’ın ABD ziyareti Türk-Amerikan ilişkilerindeki bazı çatlakların üzerini örttü. Dışişleri Bakanı Türk Amerikan ilişkisinin artık sadece stratejik olmadığını, insan hakları ve demokratikleşmeye dayandığını belirtti. Türkiye’de bu durum, Ankara’nın bölgede “ılımlı bir İslâm ülkesi” rolünü oynayarak demokratik “Büyük Ortadoğu Projesi” için bir model olup olmayacağı sorusunu gündeme getirdi. Birçok kişi bu rolün, İslâm dünyasında Amerikan hegemonyasını tesis etmek için Ankara’ya verdiği bir görev olduğunu düşünüyordu. Fakat generaller ve entelektüeller Türkiye için “ılımlı İslam” fikrini reddetti. Ülke aynı anda hem İslami hem de laik olamazdı. Erdoğan da aynı fikirdeydi ve Türkiye’nin laik ve sosyal bir devlet olduğunu, laik bir devlet içinde de İslami bir devlet olamayacağını belirtti. Başkan Bush’un “Büyük Ortadoğu Projesi” ve Türkiye’nin bu projedeki rolü tartışılmaya devam etti.
Yıl boyunca AB ile müzakerelere yönelik kampanya ivme kazanmaya devam etti. Generaller Kıbrıs’ı yeniden birleştirmeye dönük Annan planı çerçevesinde çalışmayı kabul ettiler ve Erdoğan da planın tüm koşullarını 30 Ocak’ta kabul etti. Kıbrıs’ın 1 Mayıs’ta AB'ye katılabilmesini sağlamak için Kofi Annan’a adanın her iki tarafında referandum yapılması için tam yetki verildi.
Reklam
1,000 öğeden 951 ile 960 arasındakiler gösteriliyor.