Washington ile ilişkileri düzeltmeye dönük girişimlerinde Türkiye pek başarılı olamadı. Meclis Türk hava sahasını ABD’ye açmak konusunda anlaştı ve Türk askerinin Irak’a gönderilmesinde ise tartışmalar yaşandı. Ancak halk arasında Amerikan askerlerinin Irak’a karşı savaşında Türkiye’nin üs olarak kullanılmasına izin verilmediği için Bush hükümetindeki şahinlerin Türkiye’yi cezalandırmak istediği yönünde bir şüphe hâkimdi. Ayrıca bu güvensizliğe dair daha derin bir açıklama da mevcuttu. Soğuk Savaş’ın ardından iki ülkenin çıkarları değişmişti. Ankara, ABD’nin Kuzey Irak’ta Kürtlerin özerkliğine verdiği destek konusunda endişeliydi, çünkü böyle bir durumun Türkiye’deki Kürtler arasında ayrılıkçı eğilimleri besleyeceğini düşünüyordu. 4 Temmuz 2003’te yaşanan Süleymaniye olayı da Türkiye’nin korkularını doğruluyordu. Kuzey Irak’taki Amerikan kuvvetleri Türk özel kuvvetlerinden 11 kişiyi, başlarına çuval geçirerek ve küçük düşürerek tutukladı. Ankara Washington’a nota verdi ve Türk subaylar serbest bırakıldı. Fakat TürkAmerikan ilişkileri zarar görmüştü ve Pentagon yanlısı generallerin dahi “Amerikan kibiri” olarak tanımladıkları bu durum karşısında Amerika’yla ilişkiler soğudu.
AMERİKAN SINIRI
Bu arada, 1 Mart’ta Türkiye’nin kurulu düzeni, Meclis Irak savaşında kuzeyden bir cephe açmak amacıyla Anadolu’da 62.000 Amerikan askerinin konuşlanmasına yönelik hükümet önerisini reddedince, hükümette bir sarsıntı yaşandı. Muhalefetle ortaklık içerisinde yüz kadar iktidar partisi milletvekili tezkereye ret oyu verdi. Bu oy büyük bir sürprizdi, çünkü bir ay kadar önce, 6 Şubat’ta Meclis ABD güçlerine Türkiye’deki üslerini modernize etme ve Kuzey Irak’a ağır malzeme taşıma izni vermişti. Neredeyse herkes medya, büyük iş çevreleri, generaller, siyasetçiler Türkiye’nin ABD önderliğindeki koalisyonun aktif bir üyesi olacağını düşünüyordu. ‘Ödüller’ oldukça dikkate değerdi: kriz içindeki ekonomiyi ayağa kaldırmak için Amerikan malî yardımı, düşük faizli, uzun vadeli krediler; savaş sonrası Irak’ın inşasından alınacak işler ve savaş sonrası Irak’ta söz sahibi olmak gibi. Hükümetin yenilgisi iktidar partisinin derinden bölünmüş olduğunu gösterdi. Seçmenler, AKP’yi seçerek, eski siyasal kurumların çoğunu bir kenara itmiş ve Anadolu’nun bağrından bir yeni liderler nesline yol açmışlardı, önceki parti yönetimlerinin aksine, AKP liderinin dediğini yapan, sıkıca kontrol edilen ve seçkinlerce yönlendirilen bir parti değildi. Kamuoyunun fikrine duyarlıydı ve savaş karşıtı gösterilerin ret oyunda önemli bir rolü olmuştu. Bazı Türkler’in belirttiği gibi, bunun sonucunda demokrasi kavramı değişmişti.
Reklam
GÜL GÖSTERMELİK, ERDOĞAN ASIL
Ancak Abdullah Gül, Erdoğan’ın Meclis’e seçilmesi, başbakan ve parti lideri olabilmesi için Anayasa değişikliği yapılmasına kadar bekleyen emanetçi başbakan olarak görüldü. Dünya, Erdoğan’a sanki eş yöneticiymiş gibi davranıyordu. Erdoğan, dünyada çeşitli yerlere gerçek lider gibi görüldüğü ziyaretler yaptı, açıklamalarda bulundu. Atina’yı, Kopenhag’ı, New York’u, Washington’ı, Moskova’yı ve Davos’u ziyaret etti; tüm bu yerlerde protokolle, kırmızı halıyla karşılandı. Anayasa değişikliği Ocak 2003’te kabul edildi ve Erdoğan 9 Mart’ta Siirt ara seçimiyle parlamentoya girdi. Abdullah Gül 11 Mart’ta istifa etti ve Cumhurbaşkanı Sezer, Erdoğan’ı yeni başbakan olarak atadı.
Gül hükümeti, Kıbrıs’ın birleşmesi amaçlı Genel Sekreter Kofi Annan’ın adıyla anılan Birleşmiş Milletler Planı; başka bir tarih verilmeden önce Aralık 2004’te Ankara’nın insan hakları karnesinin gözden geçirileceği AB üyelik sorunu; IMF’yle müzakereler ve Türkiye’nin devasa borcu; yurtiçinde ekonominin sorunları ve buna bağlı işsizlik ve
Recep Tayyip Erdoğan’ın yükselişi, partisi AKP'nin yüzde 34 gibi bir oy oranıyla şeçimi kazanması, yeni ve farklı görünüme sahip bir liderle birlikte, kimi zaman rejimin klasik söyleminin dışına da çıksa, yine de "sistemin içinde” kalan bir siyasal kuruluşun başarısı olarak değerlendirildi. Zamanla Türkiye’nin siyasal yaşamında alışılmışın dışında bir üslup geliştiren Erdoğan, bu yanıyla değişik tepkilere de maruz kaldı.
Recep Tayyip Erdoğan hapis cezası nedeniyle milletvekili olamadığından Abdullah Gül 16 Kasım 2002’de başbakan olarak atandı. Gül, Anayasa değiştirilip Erdoğan yerini alana kadar emanetçi başbakan olarak görüldü.
Reklam
1,000 öğeden 961 ile 970 arasındakiler gösteriliyor.