BEN 11 YAŞINDAYKEN TÜRKİYEDE OLANLAR
19 Şubat 2001’de Ecevit Cumhurbaşkanı Sezer’le, Sezer’in kendini kabinedeki yolsuzlukları görmezden gelmek ve soruşturmaları engellemekle suçlayınca, bir kavgaya girişti. İddiaya göre koalisyonda yolsuzluk yaygındı ve kendisi yolsuzluğa bulaştırılmayacak olan Ecevit, kabinesinde yolsuzluğa karışmış bakanlara göz yumuyordu. Başbakan toplantıdan ‘Bu ciddi bir krizdir’ diyerek öfkeyle ayrıldı. Sözleri finans piyasalarında bir hareketlenme yaşattı ve koalisyonun dağılacağından endişe eden yatırımcılar yüzünden birkaç dakika içinde hisse senetleri yüzde 7 değer kaybetti. Faiz oranları neredeyse yüzde 3.000 arttı ve Merkez Bankası yatırımcılar liradan kaçıp dolar ve euro’ya yatırım yaparken yaklaşık döviz rezervlerinin beşte biri olan 5 milyar dolar kaybetti. Bu, yatırımcıların yatırımlarını alıp daha güvenli piyasalara kaçmalarını sağlayan düzenlemelerin bir sonucuydu. Türkiye’nin malî durumu bir süredir zayıftı ve Ecevit’in sözleri zaten kopacak olan fırtınayı tetiklemişti.
EN İSTİKRARLI HÜKÜMET
Ecevit’in başbakanlığındaki koalisyon, hiç yoktan bir fırtına patlayıp Cumhuriyet tarihinin en ağır ekonomik krizi ortaya çıkana kadar son beş yılın en uzun ve istikrarlı hükümeti olarak yirmi bir ay sürmüştü.
Reklam
Avrupa birliği
AB’nin üyelik için koşullarını kabul etme konusu, liderlerin fedakârlıklarına rağmen koalisyonu böldü. Güçlü bir hükümet, AB bunları istediği için değil, ancak reformlar Türkiye’yi demokratik bir topluma dönüştüreceği, modern dünyayla aynı düzeye getireceği, toplumsal barış sağlayacağı gerekçeleriyle reformları uygulardı. Ancak, Türkiye’de böyle bir hükümet yoktu. Ülke, daha 1996’da üyelikle birlikte gelen önemli getiriler olmadan Gümrük Birliği’ne katılırken önemli özverilerde bulunmuştu ki, üyelikte o yüzden bu kadar hayatiydi. Anketler; halkın yüzde 60-70’inin AB’ye katılmaktan yana olduğunu ama Avrupa’nın Müslüman Türkiye’ye bakışı konusunda karamsarlık taşıdığını gösteriyordu. Bir ‘Hıristiyan kulübü’ hiç Müslüman bir ülkeyi üye olarak kabul eder miydi? Buna askerlerin yanıtı değişiyordu: Bir emekli General AB üyeliğinin Türkiye tarihine karşı olduğunu, Kemalist devrimle çatıştığını söylerken Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kıvrıkoğlu ‘AB’ye katılmak bir jeopolitik ihtiyaçtır’ şeklinde görüş bildiriyordu. Generaller; AB’nin ordunun Avrupa’da olduğu gibi sivillerin denetimine girme isteğine karşıydılar. Başbakan Ecevit bu nedenle TÜSİAD’ın Milli Güvenlik Kurulu’ndaki generallerin rolünü ortadan kaldırmak veya azaltmak yolundaki önerisini reddetti. Büyük sermaye AB’ye katılmaktan yanaydı. Büyük sermayenin politik lobisi olan TÜSİAD da Türkiye’nin küresel pazarda rekabet edebilecek firmalara ihtiyacı olduğu inancından yola çıkarak bankaların ve şirketlerin birleşmeleri gerektiği konusunda ısrarcıydı.
APONUN İDAMI
MHP lideri Bahçeli, partisindeki muhalefete ve Öcalan’ın idamına yönelik isteklere rağmen, Ecevit’in düşünce biçimini benimsemişti. Ancak, 21 Ekim’de akademisyen gazeteci Ahmet Taner Kışlalı’nın öldürülmesi demokratikleşmeye ve Avrupa’yla yakınlaşmaya bir darbe olarak düşünüldü. Geçmişte buna benzer cinayetler işlenmiş ve katilleri hâlâ yakalanamamıştı.
AB ÜYELİĞİNİN ARTAN ÖNEMİ
Avrupa Birliği’ne girmek hükümetin görevi olmuştu. Ekim 1999’da bir AB komisyonu, ‘Kopenhag Kriterleri’ olarak bilinen ve ekonomide reformu, insan hakları ve azınlıkların yani Kürtler’in korunmasını da içeren kriterleri yerine getirmek şartıyla Türkiye’nin üye adayı olarak değerlendirilmesini önerdi. Ayrıca koalisyon hükümeti IMF’nin yüzde 25 enflasyon oranını düşürmek ve bütçe açığını küçültmek için askeri harcamalarda kısıntı öngören acı reçetesini de kabul etti. Üç ortak, idam cezası konusunda harekete geçmek için önce Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Öcalan davasındaki kararını beklemeyi kararlaştırdı.
Ahmet Necdet Sezer
Üç partili koalisyon iyi çalışıyormuş gibi görünüyordu; ancak ortaklar Demirel’e, döneminin bittiği 5 Mayıs 2000’den sonra ikinci bir dönem cumhurbaşkanlığı verecek şekilde Anayasa’yı değiştirme konusunda anlaşamadılar. Ancak aynı partiler Anayasa Mahkemesi Başkanı Ahmet Necdet Sezer’i Türkiye’nin onuncu cumhurbaşkanı olarak seçme konusunda ise görüş birliğine vardı. Sezer, Kürt hakları ve siyasal İslâm gibi konularda fikir özgürlüğü sunmak amacıyla 1982 Anayasası’nın değiştirilmesi taraftarı bir liberaldi. Serbest fikirliydi ve çoğu zaman kendini seçen partileri memnun etmeyen tutumlar takındı. 2001 Şubatı’nda, bu nitelikleri başbakanla bir kavgaya sebep oldu, bu da Cumhuriyet tarihinin en ciddi ekonomik ve siyasal krizine yol açtı.
Reklam
1,000 öğeden 981 ile 990 arasındakiler gösteriliyor.