AMERİKAN SINIRI
Bu arada, 1 Mart’ta Türkiye’nin kurulu düzeni, Meclis Irak savaşında kuzeyden bir cephe açmak amacıyla Anadolu’da 62.000 Amerikan askerinin konuşlanmasına yönelik hükümet önerisini reddedince, hükümette bir sarsıntı yaşandı. Muhalefetle ortaklık içerisinde yüz kadar iktidar partisi milletvekili tezkereye ret oyu verdi. Bu oy büyük bir sürprizdi, çünkü bir ay kadar önce, 6 Şubat’ta Meclis ABD güçlerine Türkiye’deki üslerini modernize etme ve Kuzey Irak’a ağır malzeme taşıma izni vermişti. Neredeyse herkes medya, büyük iş çevreleri, generaller, siyasetçiler Türkiye’nin ABD önderliğindeki koalisyonun aktif bir üyesi olacağını düşünüyordu. ‘Ödüller’ oldukça dikkate değerdi: kriz içindeki ekonomiyi ayağa kaldırmak için Amerikan malî yardımı, düşük faizli, uzun vadeli krediler; savaş sonrası Irak’ın inşasından alınacak işler ve savaş sonrası Irak’ta söz sahibi olmak gibi. Hükümetin yenilgisi iktidar partisinin derinden bölünmüş olduğunu gösterdi. Seçmenler, AKP’yi seçerek, eski siyasal kurumların çoğunu bir kenara itmiş ve Anadolu’nun bağrından bir yeni liderler nesline yol açmışlardı, önceki parti yönetimlerinin aksine, AKP liderinin dediğini yapan, sıkıca kontrol edilen ve seçkinlerce yönlendirilen bir parti değildi. Kamuoyunun fikrine duyarlıydı ve savaş karşıtı gösterilerin ret oyunda önemli bir rolü olmuştu. Bazı Türkler’in belirttiği gibi, bunun sonucunda demokrasi kavramı değişmişti.
GÜL GÖSTERMELİK, ERDOĞAN ASIL
Ancak Abdullah Gül, Erdoğan’ın Meclis’e seçilmesi, başbakan ve parti lideri olabilmesi için Anayasa değişikliği yapılmasına kadar bekleyen emanetçi başbakan olarak görüldü. Dünya, Erdoğan’a sanki eş yöneticiymiş gibi davranıyordu. Erdoğan, dünyada çeşitli yerlere gerçek lider gibi görüldüğü ziyaretler yaptı, açıklamalarda bulundu. Atina’yı, Kopenhag’ı, New York’u, Washington’ı, Moskova’yı ve Davos’u ziyaret etti; tüm bu yerlerde protokolle, kırmızı halıyla karşılandı. Anayasa değişikliği Ocak 2003’te kabul edildi ve Erdoğan 9 Mart’ta Siirt ara seçimiyle parlamentoya girdi. Abdullah Gül 11 Mart’ta istifa etti ve Cumhurbaşkanı Sezer, Erdoğan’ı yeni başbakan olarak atadı.
Reklam
Gül hükümeti, Kıbrıs’ın birleşmesi amaçlı Genel Sekreter Kofi Annan’ın adıyla anılan Birleşmiş Milletler Planı; başka bir tarih verilmeden önce Aralık 2004’te Ankara’nın insan hakları karnesinin gözden geçirileceği AB üyelik sorunu; IMF’yle müzakereler ve Türkiye’nin devasa borcu; yurtiçinde ekonominin sorunları ve buna bağlı işsizlik ve
Recep Tayyip Erdoğan’ın yükselişi, partisi AKP'nin yüzde 34 gibi bir oy oranıyla şeçimi kazanması, yeni ve farklı görünüme sahip bir liderle birlikte, kimi zaman rejimin klasik söyleminin dışına da çıksa, yine de "sistemin içinde” kalan bir siyasal kuruluşun başarısı olarak değerlendirildi. Zamanla Türkiye’nin siyasal yaşamında alışılmışın dışında bir üslup geliştiren Erdoğan, bu yanıyla değişik tepkilere de maruz kaldı.
Recep Tayyip Erdoğan hapis cezası nedeniyle milletvekili olamadığından Abdullah Gül 16 Kasım 2002’de başbakan olarak atandı. Gül, Anayasa değiştirilip Erdoğan yerini alana kadar emanetçi başbakan olarak görüldü.
Abdullah Gül 1950’de Kayseri’de doğmuştu. İstanbul Üniversite’nden bir iktisat doktorası vardı ve İngiltere’de okumuştu. İktisat dersleri vermiş ve 1991’de Refah Partisi’yle siyasete girmeden önce Suudi Arabistan’da İslâm Kalkınma Bankası’nda çalışmıştı. 2001 Ağustosu’nda AKP’nin kurucu üyelerinden biri olmuştu. Belki de karizmatik Erdoğan’dan daha fazla deneyimli bir kişiydi.
Reklam
AkParti hâlâ İslamcıların desteğine dayanıyordu, ancak sadece yüzde 22’lik bir azınlık şeriat isterken bunların yüzde 43’ü şeriata karşıydı. Genelde şeriat korkusu toplumun yüzde 1’ine düşmüştü. AKP oylarının yüzde 27’sini FP’nin tabanından, yüzde 22’sini de diğer partilerden aldı. Partinin geniş bir tabanı vardı ve onu ‘siyasal İslâm’ın partisi olarak tanımlamak da, ‘tepki oyları aldığını’ söylemek de yanlıştı. Süregiden ekonomik krizden, devasa işsizlik oranlarından, yükselen fiyatlardan endişeli seçmenler, güvenlerini İstanbul’u düzgün idare edebilmiş bir lidere emanet etmişlerdi, şimdi de Türkiye çapında da yapabileceğini düşünüyorlardı.
AKP'NİN KÖKÜ VE ANADOLU İHTİLALİ
AKP’nin kökleri siyasal İslâm’da da olsa, liderlerinin çoğu merkeze kaymış ve partilerinin, tıpkı Avrupa’daki Hıristiyan demokratlar gibi Müslüman demokrat olduğunu ve laik demokratik olduğunu belirtmişlerdi. Kamuoyu araştırmaları, partinin desteğinin yüzde 51 kırsal, yüzde 49 kentsel ve destekçilerinin genelde erkekler olduğunu gösteriyordu. Ev kadınları (yüzde 17) AKP’ye oy verirken kentli çalışan kadınlar AKP’ye uzak duruyorlardı. AKP, kısa süre önce kurulan Saadet Partisi’nin aksine önceki İslamcı partilerin bir devamı değildi. Seçmenler, Türk siyasal İslâm’ının en önemli lideri Necmettin Erbakan FP’yi desteklemek için çok uğraşsa da, bu partiye sadece yüzde 2,5 oy vererek partiyi dışladılar ve bağımsız aday olan Erbakan da Meclis’e giremedi. AKP Anadolu’da ortaya çıkan muhalif eliti temsil ediyordu ve sonunda iktidara gelmişti. Bu yüzden İstanbul’da yayımlanan Sabah gazetesi, seçim sonuçlarını ‘Anadolu ihtilâli’ başlığıyla duyurdu.
TAYYİP ERDOĞAN
AKP’nin ve lideri Recep Tayyip Erdoğan’ın başarısının ardında ne yatıyordu? Eğer seçim sonuçlarına bakacak olunursa, seçmenler yeni bir lider istiyorlardı ama yeni bir parti istemiyorlardı; dolayısıyla Erdoğan bu vasfa uyuyordu. Rakiplerinin çoğunun aksine sistemin içinden gelmeyen yeni tür bir liderdi. İstanbul’un kabadayılarıyla ünlü bir semti olan Kasımpaşa'dan, mütevazı bir geçmişten geliyordu, çağdaş bir eğitime sahip değildi, bildiği bir yabancı dil yoktu. Ancak, kendini İstanbul belediye başkanı olarak ve işlerin yapılmasını sağlayan bir siyasetçi kimliğiyle kanıtlamıştı ve bu arada dolar milyoneri olduğu söyleniyordu. Partinin sembolüydü ama tek lideri değildi, kurulu düzen tarafından baskı ve soruşturmalara uğruyordu.
Cem Uzan
3 Kasım’daki seçim sonuçları büyük bir sürpriz yarattı, çünkü AKP seçimlerden yüzde 34 oy ve hükümet kurmaya yeten sayının üzerinde, 363 sandalyeyle çıkmıştı. Cumhuriyet Halk Partisi oyların yüzde 19’unu alarak 180 sandalye kazanmıştı ve tek muhalefet partisiydi. Diğer partilerin tümü yüzde 10 barajının altında kalmışlardı ve dolayısıyla da Meclis’te temsil edilmiyorlardı. Seçmenler, sanki eski parti liderleri Bülent Ecevit, Devlet Bahçeli, Necmettin Erbakan, Mesut Yılmaz ve Tansu Çiller’i bir kenara atmış gibiydi. İşadamı Cem Uzan’ın yeni kurduğu Genç Parti bile oyların sadece yüzde 7,2’sini almıştı. Uzan’ın kampanyası profesyonel danışmanlarca düzenlenmiş, mitinglerinde halka bedava konserler verilmiş, yiyecek dağıtılmış, Uzan’ın sahip olduğu medya kuruluşlarında çok propagandası yapılmıştı.
1,000 öğeden 961 ile 970 arasındakiler gösteriliyor.