Geçsin diye beklediklerimizin toplamıyız aslında. Beyhude bir iç çekiş… Filiz Özdem Bütün Ateşler Söndüğünde ,
Bu il müxtəlif mövzuda kitablar oxudum; Klassik əsər, öz yazıçılarımızdan, avtobioqrafiq tərzli, araşdırma tipli, yapon müəlliflərinə aid 3 əsər, distopiq roman. Lakin bu il, mütaliəmə yalnız 12 kitab sığdıra bildim təəssüf.. 1-"Rüya bekleyen adam" Filiz Özdem 2-"Kendi gecesinde" İnci Aral 3-"Çocukluğun soğuk geceleri" Tezer Özlü 4-"Əli ve Nino" Qurban Səid 5-"Qızlar bulağı" Y.V.Çəmənzəminli 6-"Antik fəlsəfə tarixi" Aydın Əlizadə 7-"Madam Bovary" G. Flaubert 8-"Cesur yeni dünya" Aldou Huxley 9-"Kader üzerine" Cicero 10-"Sərhəddən cənubda, günəşdən qərbdə" Haruki Murakami 11-"İnsanlığımı yitirirken" Osai Dazai 12-" Cam kapının ardı" Natsume Soseki Buna baxmayaraq daha çox kitab ala bildim. Tədarükümü gördüm bir az)))
Reklam
"Bizi inciten aşk değil teslimiyet" Filiz Özdem
Adını söylemediklerimizi yok sayabilir miyiz? Yok saymaya çalıştıklarımız yok olur mu? Bir kez hayata düşen bir varlığın ya da gerçekleşen bir olayın, hatta düşündüklerimizin yazısını silebilir miyiz? Bu yazıyı bozabilecek bir güç mevcut mudur? Filiz özdem/ Rüya bekleyen adam
Bir yıl daha biterken bu yıl okuduklarımdan bir seçki hazırladım, belki hoşunuza gider :) 1) Proust- Kayıp Zamanın İzinde Tüm seri tam bir şaheser ve okuyunca bir parça daha “büyü-düğünüzü” hissediyorsunuz 2) @murat_gulsoy - Ve Ateş Bizi Tüketiyor Tüm öykü/ romanlarını okudum ve her birini çok beğendim, son kitabının lezzeti de bir başkaydı
Hiçbir şeye sesini çıkarmazdı, ama içinde, sesini çıkarmadığı şeylerin sesi birikirdi. Bir ses kumbarası gibi tıka basa dolardı içi: Söyleyemediği, üzüldüğü, yokluğunu hissettiği, anlayamadığı, yüzleşemediği, kızdığı, alındığı, göstermediği gözyaşlarının sesiyle. Bütün sesler, kim bilir nasıl bir infilakla metal, parlak gülleler olarak ortalığa saçılacakları günü dipte, haince göz kırparak,sinsice beklerdi. Filiz Özdem
Reklam
"Hiçbir şeye sesini çıkarmazdı, ama içinde, sesini çıkarmadığı şeylerin sesi birikirdi. Bir ses kumbarası gibi tıka basa dolardı içi: Söyleyemediği, üzüldüğü, yokluğunu hissettiği, anlayamadığı, yüzleşemediği, kızdığı, alındığı, göstermediği gözyaşlarının sesiyle. Bütün sesler, kim bilir nasıl bir infilakla metal, parlak gülleler olarak ortalığa saçılacakları günü dipte, haince göz kırparak, sinsice beklerdi." | Filiz Özdem |