Fâzıl, fotoğrafta görüldüğü gibi giyinir ve her türlü silâhi takınırdı. Sekiz yaşında iken, bir gün, anne ve babasından habersiz evden çıkmış. Geç kalınca, anne ve babası merak içinde, ablaları telâş ve heyecanla beklerken eve gelir. «Nerede kaldın, Fâzıl?...» diye sordukları zaman: «Baba, dağda dolaşırken, kediye benzer, iri vahşi bir hayvan gördüm, üzerime doğru ilerliyordu; hücum edeceğini anlayınca vurdum, öldürdüm»> der.
Babası hayretle : «Gel göster bakayım» diyerek evden beraber çıkarlar. Epey gittikten sonra, Fâzıl: «İşte baba, budur» diye vurduğu hayvanı gösterir. Bunun genç bir kaplan olduğunu gören baba, hayret ve heyecanını oğluna göstermek ve onu korkutmak istemez. -«Oğlum, bu, yırtıcı müthiş bir hayvandır, Allah seni korumuş diyerek eve dönerler. Baba, hanımına: «Gördün mü, oğlun ne yapmış? Öldürdüğü genç bir kaplandır» deyince, annesi «Aman Allahım» diye feryad eder ve derhal kendini toplar. Heyecanını gizlemeğe çalışarak: - «<Aman oğlum, sakın bir daha böyle şey yapma. Dağda her türlü vahşi hayvan vardır. Yalnız başına çıkıp böyle tehlikeli işlere teşebbüs etme» diyerek çocuğu okşayıp ihtar ederken, baba ve anne, gurur ve iftihar dolu gözlerle birbirlerine bakışırlar.İleride çocuklarının ne olacağını anlamışlardı. Fakat, ne yazık ki, ömürleri vefa etmedi. Fâzıl, çocuk yaşında iken evvelâ babasını, bir kaç sene sonra da annesini kaybetmişti.