Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Yaşamıyoruz. Resimlerimiz, fotoğraflarımız kadar yaşamıyoruz. Mendilimiz, gömleğimiz, potinlerimiz kadar yaşamıyoruz. Bir sigara kâğıdını şu masaya koy, üstüne bir taş bırak, kapılan kapa ve git! Üçyüz sene sonra gel, yerinde bulursun. Belki sararmış, belki buruşmuş, fakat yine o. Bir sigara kâğıdı kadar yaşayamıyoruz. Kefenimizden evvel çürüyoruz. …
Bilindiği üzere Osmanlılarda arşivciliğe büyük önem verilir ve devlete ait her belge titizlikle saklanırdı. Şimdiki gibi dosyalama sisteminin olmadığı devirlerde, devlet daireleri bu iş için çuvallar kullanır ve her aya ait biriken evrakı bir torbaya doldurarak saklarmış. Arşiv evrakı birbirine karışmasın ve arandığı zaman kolay bulunabilsin diye
Reklam
Benden ne istiyorsun
Benden ne istiyorsun! Aşk mı Meşk mi ! Bir kayıtsızlık var bende benden büyük Sana gel demem Git de demeyeceğim Kendim de gitmeyeceğim Sana da gelmeyeceğim Ne istiyorum ki senden!
Sevgili Mektupkardeşim, Çoğunlukla karşılaşmayız bile seninle. Mektuplaşır dururuz. Yaklaşırız içten içe, konu komşu olur, eş dost olur, dertdaş sırdaş oluruz kendimize çaktırmadan. Muhtaç oluruz birbirimizin varlığına, birbirimizin ihtiyâcı oluruz. Harfler söze, sözler sohbete, sohbetler muhabbete dönüşür gel git. Muhabbetler sese, sesler vahye. Sen beni vâr edersin ben seni. Demden deme geçeriz mektup mektup, sen hiç olmadığın kadar sen olursun, ben bir de bakarım ta kendisiyim kendimin. Hep senin sayende. Bağlanır giderim güzel varlığına. Olur mu derler, olur, insan hiç görmediğini de özler; ben seni çok özlerim.
Sayfa 165Kitabı okudu
İnsanların çoğu kendileri için değil, başkaları için giyinir. Daireye gelen pasaklı bir köylü ile iyi giyimli bir çiftlik ağası aynı muameleyi görmez. Pasaklı köylüye bağırır çağırırlar; bugün git yarın gel derler. Çiftlik ağası, general gibi itibar görür; işleri tıkır tıkır yürür. General deyince aklıma geldi. Bir general kişiliğinden dolayı mı, yoksa omuzundaki yıldızlardan dolayı mı itibar görür?
Sayfa 59 - Prof KitapKitabı okudu
Theatre
(kül sokağı sakinleri) yüksek bi ses patladı kulağında. -----heeeyy, kime diyorum ulan! kaybolun burdan..-----ben sana git demedim mi. bir huyu vardı---- denilenin her zaman aksini yapan. -------gitmez! gitmedi tabi. bir tanesinde sustalı bıçak. kof, genelde yüreği olmaz bunların. köprünün başını mesken tutmuşlar. haraç istiyor da aga canını
Reklam
Anahtar
Konuşmak susmanın kokusudur. Ya sus-git, ya konuş-gel, ortalarda kalma. Yalan korkaklığın tortusudur. Dürüst kaba ol, eğreti saygılı olma.
Müzeyyen gitti. Odanın eşiğinde, badanalı ayna, aynadaki diğer Müzeyyen ihtimali ve oda ile kaldım. “Git oğlum,” dedim kendi kendime, “çık git, uza.” Salona döndüm, toparlanacaktım. Boş gözlerle çevreye baktım. Ufaklığın resim karalamalarını gördüm. Birlikte bir resim çizmiştik. Resimde, desenlerinde güleç güneşler taşıyan palyaço giysileri giymiş birileri, bir meydanda dans ediyorlardı. Dans edenler bizdik. Ufaklık ile Avustralya’ya gidecektik. Ben meydanlarda klarnet çalacaktım, ufaklık beline inen saçları ile dans edecekti. Para toplayıp eve dönecektik. Müzeyyen’e günün muhabbetlerini anlatacaktık. Ufaklık okula gitmeyecekti. Eğer, “ister gel, ister gelme” okulu var ise, oraya gidecekti. Sorusu olan ve cevap arayanlar bu okula gidecekti. Biz ufaklık ile gidip, “Hocam bir sorumuz var,” diyecektik. Hoca bize, “Haydi sor sor!” diyecekti. Biz de, “Hocam, yılanbalığı yılan mıdır, yoksa balık mıdır?” diyecektik. “Eğer yılan ise niye balık ya da tam tersi?”
Tamam?
Hikaye şöyle başladı; Yerde bir kuş görür alır avuçlarına. Yarasını bulur - Yaralanmışsın. + Biliyorum - Acıyor mu? + Çokk - Kıyamam ki sana kanadı kırık kuş + Ben kıydım kendime - Onaralım mı kanadını + Yapabilirsen yap - Hadi uç gel benimle iyileştireceğim seni + Ama kanadım… - O zaman git + Uçamıyorum! - O zaman ben gidiyim + Peki. -the end
“Geçende ne diyorduk patron ? Halkı aydınlatıp gözünü açasınmış! Buyur işte! Sen gel de, Barba Anagnostis’in gözünü aç! Karısının nasıl susta durup emir beklediğini gördün mü? Zatın git de şimdi ona erkekle aynı haklara sahip bulunduğunu ve sen domuzun etinden bir parçasını yerken, domuzun karşısında canlı halde bağırmasının zalimce bir şey olduğunu, sen açlıktan geberirken, Tanrı’nın her şeye malik bulunuşu avuntusuyla yetinmenin büyük bir budalalık olduğunu anlat! Senin bütün bu aydınlatıcı palavralarından, kapkara cahil Barba Anagnostis ne kazanır? Kavgalar başlar tavuk horoz olmak ister ve Karıkoca bütün gün birbirleriyle dövüşüp birbirlerinin tüylerini yolar. İnsanları rahat bırak, patron, gözlerini açma! Çünkü açarsan ne görürler? Ellerinin körünü! Onun için bırak, kapalı kalsınlar da, hayal göre dursunlar!”
Sayfa 82 - Can Modern, ZorbaKitabı okudu
Reklam
Bizde gelen git, gidene gel denmez.
Öldüğümde mezarıma gel, bir bakın etrafa; toprak nasıl yiyip bitirmiş etimi! Usulca seyret, etrafımda yatanları. Koskoca bedenler, sokulmuş toprak yorgana, nasıl olur da yatarlar! Bu heyecan, bu sevgi, bu aşk, bu nefret; nasıl insanı hapseder böylesine! Düşün kendi kendine, düşün hiçbir pranga takmadan kalbine! Sükût gibi izle mezarımı, dualar et ve kalk git yanımdan! Unutma benim öldüğümü, unutma senin öleceğini, unutma herkesin öleceğini... unutmanı istemem, öyle gafil, öyle sefil ve öylesine habersiz olmanı...
Dur
Yürüdüm, yürüdükçe uzadı yollar, Akreple yelkovanı orda yitirdim. Huzurlu bir akşamda, bir düşte değil, Mekânı ve zamanı zorda yitirdim. Unuttuğum bir histir şimdi beklemek, Neyi ve ne kadardı ve ne zamandı? Islaktı ve nemliydi hep kirpiklerim, Gözlerdeki yaşları harda yitirdim. Hüzne de benzemiyor şimdi bu hâlim, Birikmiş binbir yığın düşünce sanki, Toplasan bir boşluğa denk düşmez ama, Ben boşluğu, hiçliği 'var'da yitirdim. Gitsek mi ne yapsak ki bu kargaşadan, Kalmak nice zahmetli, gitmek ne uzun, Git diyen olmadı da, gel diyen de yok, Ben tüm gidişlerimi 'dur'da yitirdim.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.