Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Mobbing Bank Diyor ki;
ÜLKE DE BÖLÜNMÜŞ İKİLİĞİN DOĞUŞ GÜNÜ 27 MAYIS DARBESİ Mobbing Bank Türk Fırtınası kitabı bir sır cümle ile şöyle başlar; ✓ Zulüm ilk çıktığı adrese geri döner ve başlatanı bitirir. Tek başına bir cümle olarak büyük bir mana içerdiği anlaşılmamış olabilir. Detaylarını yazayım en sonunda sırrı ve manası çok net anlaşılacaktır. Bir fitne
İyi niyetin gerçek değeri, içeriden havailiğe, dışarıdan da sapıklığa karşı gösterdiği direnme gücüyle ölçülür. Gerçek direnci gösteremiyor ve üstün gelemiyorsa, bu niyetin Yağmur damlacıklarının düşerken su üzerinde meydana getirdiği baloncukların hoşa giden manzarasından ne farkı olabilir? Halbuki bu balonlar hemen telef olup gitmektedir. İşte, bunun için İslam, yalnız iyi niyetle yetinmemiştir. Ve pratik hayatta verimli faaliyet sahalarını bırakarak yalnız niyetle vakit geçirmeyi münasip bulmamıştır. Nitekim Kur'an'da müminlerden bahsedilirken "iman edenler" değil "iman edip Salih amel işleyenler" ifadesi kullanılmaktadır. S:14
Reklam
Fårâbî'nin Tanrısı aynı zamanda hem Plotinos'un, hem Platon'un, hem Aristoteles'in hem de Kuran'ın Tanrısıdır. Bu demektir ki o bunların hiçbirisinin değil, Fârâbi'nin Tanrısıdır. Düşüncemi kısaca açıklayayım: Fârâbî, Kuran'la birlikte Tanrı'nın var, bir, mükemmel, yaratıcı, canlı, kudretli, âlim bir varlık
Taassuba düşüp menzili şaşırmış insanlar çooook.
Kur'ân'ın bütünü tevhidden, tevhid ehlinin haklarından, onların medhinden, Allah'a eş koşmayı kötülemekten, Allah'a eş koşanların isyanından ve müstahak bulundukları cezalardan bahseder. "Elhamdülillahi rabbi'l-alemîn" tevhiddir. "Errahmani'r-rahîm" tevhiddir. "Maliki yevmi'd-dîn"
Sayfa 16 - Çağrı yayınlarıKitabı okuyor
O çocukluğundan beri dinin emir ve yasaklarına sadakatle bağlıdır. Fakat bugün sıradan bir vatandaş değil; Müslümanların halifesidir. Bu sebeple dinle olan bağ ve iliĢkisi, sıradan salih bir kulunki gibi olamaz, onun da ötesinde olmalıdır. Çünkü o, koruyan, uygulayan kişi ve devlet, ve toplum hayatında Islam'ın gerçek biçimde anlaşılıp yaşanmasından sorumlu bir durumda bulunmaktadır.
Kelâm ve felsefe ilminin hükmü.
"Benim ümmetim sapıklık üzerinde ittifak etmez."(1) Süfyan (r.a.)'dan şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Bir müçtehit dağ başında da bulunsa, o tek başına bir cemaattır." Bunun manası şudur: O âlim bulunduğu yerde, cemaatın yolunda devam eder, böylece tek başına bir cemaat gibi olur Nitekim Hz. İbrahim hakkında Cenab-ı
Çağrı yayınlarıKitabı okuyor
Reklam
Günümüzde bazı deist gençler soruyorlar: "Allah yaratırken bana mı danıştı? Danışmadığına, sormadığına göre, beni nasıl hesaba çekip imtihan eder? Neden intiharı yasaklıyor? O, her şeyi biliyor ve hiçbir şeye ihtiyaç duymuyorsa neden insanı yarattı? Domuz niye haram kılındı? Namaz, Oruç niye farz? Vs." Bir Müslüman için bu soruların
Şiire karşı menfi temayülünde Hz. Muhammed, tüm masalları yasaklamakla azami derecede tutarlı görünüyor. Gerçek olandan imkânsız olana doğru gidip gelen ve inanılması nâmümkün olanı gerçek ve şüphesiz olarak sunan uçarı bir hayal gücü kudretinin bu oyunları, şarkî hisler, hafif bir sükün ve rahat avarelikler için olabildiğince uygundu. Harikulade zemin üzerinde yüzen bu hayali şey, Sasaniler zamanından beri nâmütenâhi çoğaldı; sanki Binbir Gece'de gevşek bir ipe dizilmiş halde misal olarak önümüze konuldu. Onların gerçek karakteri hiçbir ahlâkî maksa da matuf olmamaları ve bu yüzden insanları bizzat kendine değil, bilakis kendinin ötesinde sınırsız özgürlüğe sevk eder ve taşırlar. İşte Hz. Muhammed tam da buna karşı olanı istiyordu.
Sayfa 302 - GoetheKitabı okuyor
Mu'tezile'nin Tanrı'nın özü, nitelikleri, işleri, evren ve insanla ilişkisi üzerine bu tezlerinin gerisindeki ana iddia, Tanrı'nın salt akılsal bir varlık olduğu ve bütün işlerinin insan aklıyla kavranabileceği iddiası, Ebü'l-Hasan el-Eş'arî'nin (10. yüzyıl) şahsında şiddetli bir hasım bulur. Eş'ari bütün bu konularda Mu'tezile'nin zıddı tezlerinin İslama uygun olduğunu savunur. Ona göre Tanrı, bir defa akıl değil, iradedir. Dolayısıyla onun işlerinin akılsal hesabı istenemez, çünkü verilemez. Böylece doğru ve yanlışın ölçütü, insan aklı değil, tanrısal iradedir: Bir şey, özü gereği iyi veya kötü olduğu için Tanrı tarafından iyi veya kötü diye nitelendirilmez; tersine, ona Tanrı tarafından iyi veya kötü belirlemesi verildiği için o şey iyi veya kötüdür. Sonuç olarak ve kısaca, evrende ne Mu'tezile'nin anladığı anlamda bir nesnel şeyler düzeni ne de yine onların anladığı anlamda özgür ve kudret sahibi varlıklar vardır: Evrende tek gerçek özgür ve kudret sahibi varlık Tanrı'dır, tanrısal iradedir.
Oğuz kitleleri 11. yüzyılda nüfus artışı ve otlakların daralması sebebiyle Ön Asya'ya ve Anadolu'ya göç etmeye başladılar. Bu göç dalgası, Büyük Selçuklu ve Anadolu Selçuklu devletlerini yarattı. Bu feodal devletlerin kurulması, bağrında feodal ilişkilerin filizlenmeye başladığı Türkmen-Oğuz kitleleri için, feodalizm aşamasına sıçramayı
Sayfa 62 - Feodal Devlete SıçrayışKitabı okudu
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.