İnsan, vâr olmak için çalar hiçliğin kapısını. Hani, her şey zıddıyla mânâsına erişir ya işte öyle, insan dahi yitmek işin değil bitmek için değil gitmek için değil vâr olmak için yaşar. Yaşar da ömür heybesine hem yıl yaşını hem göz yaşını doldurur. Doldurur ki hem biriktirmiş de olur bir minvalde. Zira ders almak, farkına varmak, hakikate ermek için şöyle bir geriye dönüp bakmak gerekir. Bundan mütevellit, insan, ölmek için yaşar. Ölümü kazanmak, ölümü anlamlı kılmak, ölümü var kılmak, ölümle vâr olmak için yaşar. İsmi de cismi de silinse, kalmasa da hiçbir şey geriye, hoş bir sadâ bırakabilişse ardında, işte orada, bir ölümsüzlük filizleniverir, vâr oluş ırmağının kenarında.
Sürç-i lisân etmişsek affola.