“Balou sıradağları yüzlerce kilometre uzanır ama şimdi bin yılda bir görülen bir kuraklığın eline düştü, kadını erkeği, yaşlısı genci bütün köy kaçıp gitti; köyde, hatta bu dünyada sadece Kör ile ben kaldık geriye...”
O yıl Balou sıradağları oldukça kurak bir sene geçiriyordu. Köy halkı hep beraber toplanıp gittiler. Bir tek 72 yaşındaki ihtiyar, Kör köpek ve mısır fidesi kaldı geriye. İhtiyar tek bir mısır fidesinin umuduyla ve başka bir yere göç edemeyecek kadar yaşlı olmasıyla köyde kalmayı tercih etti. Çok iyi bir çiftçiydi ve o hasadı tek bir mısırı, layığı ile ekip toplayacaktı. Şartlar çetindi ve ylyecek tek lokma kalmamış, kuyu kurumuştu. “Ölecekse ölsündü, yetmiş iki yaşındaydı ve bu koskoca dağ silsilesindeki en yaşlı kişiydi. Kuraklığa ve yenilebilecek her şeyi tüketmesine rağmen, yarım sene daha hayatta kalmakla kalmayıp aynı zamanda ondan üç baş daha uzun, yaprakları geniş ve uzun ve beyaz turp kadar büyük bir koçan vermiş olan bir mısır sapı yetiştirmeyi başarmıştı işte.” Derken o kuraklık sona ermiş köy halkı geriye dönmüştü. Ama tek bir ekinleri dahi yoktu. Hemen akıllarına köyde kalan ihtiyar geldi ve bahçesine gittiler. Kocaman olmuş mısır sapının yanı başında ona hayat vermiş olan ihtiyarın mezarını gördüler. ‘Canla başla’ yetiştirdi ama göremedi. Bana biraz ‘Toprak Ana’ kitabını anımsattı. Açlıktan sıçan yemeler, kendi terini su olarak içmeler vs benim midemi bulandıran detaylarda açıkçası bu nedenle ısınamadım.