Hayatta istediğin bir şeyin olmaması halinde yüce rabbimin daha güzelini daha iyi haliyle sunacağını bugün treni kaçırdıktan sonra oturabilir boş yer bulup daha ferah trenle gitmeyi Allahım nasip ettiğinde bi kez daha anladım rabbim sen büyüksün.
Çıt yok. Çevremde ne bir insan, ne bir ışık, ne bir ses. Zorlu bir heyecan hali yaşıyordum; beni belki biraz doyurabilecek bu ufacık et parçalarını çıkarmak zorunda kaldıkça ağır ve sesli soluyor, dişlerimi gıcırdatarak ağlıyordum.
Ah, birazcık kaygısızlık beni dünyanın en mutlu insanı yapardı. Ne? Başkaları birazcık güç ve hayata karşı duruşlarıyla karşımda rahatça böbürlenirken, ben gücümden ve yeteneklerimden şüphe mi ediyorum yoksa.
Ne olursa olsun mutlu değidi, hiç bir zaman mutlu olmamıştı. Hayatın bu yetersizliği, dayandığı şeylerin hemen çürümesi nereden geliyordu? Ama bir yerlerde kuvvetli ve güzel bi insan hem coşkunluk, hemde incelikle dolu kıymetli bir varlık bir melek kılığı altında bir şair kalbi, gökyüzüne şairine düğün destanları söyleyen tunç telli bir rebap bulunsaydı onunla tesadüfen niçin karşılaşmamalıydı ah ne imkansızlık! Zaten hiç bir zaman böyle bir şey araştırmaya değmezdi; her şey yalan söylüyordu, her gülümsemenin altında sıkıntıdan esneme vardı.
Belki bütün bunları bir kimseye açmak isterdi. Fakat bulutlar gibi değişen, kasırga gibi kararsız, dönüp dolaşan bir keyifsizlik nasıl anlatılır ki? Ne kelimeler dilinin ucuna geliyor, ne fırsat ele geçiyor,ne de içinde cüret buluyordu.