Nedir insan, hep övülen bu yarı Tanrı? Güçlerinden, tam da en gerekli olduğu yerde yoksun kalmıyor mu? Sevinç içinde yükseldiği, acılarla yıkıldığı zaman, tam da uçsuz bucaksız sonsuzlukta kendini yitirmeyi özlediğinde, o vurdumduymaz ve soğuk bilince geri dönmüyor mu hep?
Mehmet Genç; "Yabancı literatür, çok erken bir yaşta "kendi kendime" öğrendiğim İngilizce ve Fransızca sayesinde etkiledi beni.
Bir de okumaya Nietzsche, Schopenhauer, Goethe, Dostoyevski gibi çok büyük yazarlardan başladım. Ve bunların ikliminde dolaşmaya başladıktan sonra bunlara göre daha düşük düzeyde kalanlarla ilgilenmek, bana "seviye kaybı" gibi geldi.
Ayrıca meslek gereği olarak iktisat tarihçilerini okudum. Fakat benimkisi daha çok bir "kayboluştu". Yola ilk çıkışımda ilk doktora tezimi yazarken başlangıç hipotezlerim "doğrulanmadı".
Fakat neden doğrulanmadı? Bu beklediğim şey neden çıkmadı? diye o "verilerin" üzerine gittim.
İkinci çalışma alanımı bu "kayboluş" oluşturdu"
Elizabeth Özdalga, Tarihsel Sosyoloji, s. 83.
Prof. Dr. Mehmet GENÇ,
Türk tarihçi. Osmanlı iktisat tarihi üzerine yaptığı çalışmalar ile tanınmaktadır. 1956'da başladığı doktorasını 40 yıl sonra 1996'da tamamladı.
Ah! içime dokunan, dünyanın nadir ama büyük felaketleri, köylerimizi silip süpüren seller, kentlerimizi yutan depremler değil; yüreğimi sarsan, doğanın içinde yer aldığı evrende gizli kalan yok edici güç; komşunu ve kendisini yok etmeyen hiçbir şeyi var etmez doğa.
Sabahları uyanıp parıldayan güneşi gördüğümde, "Al işte, yine cenneti andıran bir gün ve yine insanlar bunu mahvedecekler" diye düşünmekten kendimi alıkoyamıyorum.
İstiyorum, sevgili dost, sana söz veriyorum, daha iyi olmak istiyorum, yazgının bize sunduğu bir parça kötülüğü, hep yaptığım gibi, artık geviş getirip durmak istemiyorum; geçmişi geçmişte bırakmak ve şimdinin tadını çıkarmak istiyorum.
Kalbime küçük ve hasta bir çocuğa bakar gibi bakıyorum; her arzusunu yerine getiriyorum. Bunu başkalarına söyleme; bundan dolayı beni ayıplayacak insanlar çıkabilir.
Keşke insanlar — niçin böyle olduklarını ancak Tanrı bilir!— geçip giden şimdiyi yaşamak yerine, geçmişte kalan bir sıkıntının hatıralarını anımsamak için hayal gücünü bu kadar zorlamasalar.