- "... Birileri hakkında düşünür, konuşur, bir kanaate, bir yargıya ulaşır ve onları ulu orta ifade ederken adaletin terazisini dosdoğru tutuyor muyuz? Başkalarına bakarken hep içimizdeki savcı görev başında sanki, avukatsa hiç ortalıkta yok. Duruma göre suçlamak, mahkûm etmek, yaftalamak, karalamak, havasını indirmek, fiyakasını bozmak hevesi içimizi boydan boya kaplıyor ama onu bir insan bilerek savunmak, anlamaya çabalamak, temiz tutmaya, lekelemekten korumaya çalışmak, yanında durmak pek gelmiyor aklımıza. Velev ki söz konusu kişiler, akla gelen menfi fiilleri bütünüyle işliyor ve bizim kendilerine yakıştırdığımız suç ve sıfatları sonuna kadar hak ediyor olsunlar; her mahkemenin olduğu gibi içimizdeki mahkemenin de bir "savunma makamı" olması gerekmez mi? Onca keskin uçlu, katı, mahkûm edici cümlenin içinde hiç değilse birkaç sesini duyurmaya çalışan "belki" cümlesi, azıcık da olsa hayra yorulacak ihtimal bulunmaz mı? Hangimiz gerek aşikâr, gerek kendini kıyı köşemize ustaca gizleyen zayıflıklardan, hatalardan ve günahlardan beri ve azadeyiz ki!.."
(Gökhan Özcan, İnsan’ı insandan kim koruyacak? Yeni Şafak 17 Ağustos 2017)