Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Boşluk
Adam, kalabalık sokak boyunca yürüyordu. Birkaç defa sağından solundan geçen yayalarla çarpışmış; ancak onun mu insanlara, insanların mı ona çarptığı anlaşılamamıştı. Takım elbisesi içerisinde hayli karamsar görünüyordu. Elinde taşıdığı evrak çantasını, her an düşürecekmiş gibi tutuyordu. Buradan çantasının içerisinde değersiz bir materyalin bulunduğu sonucuna varmak hata olurdu. Kendi kendine söylenip duruyordu: “Sen, gerçek bir kaybedensin!” Geçici olarak araç trafiğine kapanmış bir sokağa sapıp, kaldırım ortasında durdu. Kararmak üzere olan kurşuni gökyüzüne baktı. O sıra biri omzuna çarpıp, ortalık yerde dikilmiş adamın vurdumduymazlığına söylendi. Adam ise küçük bir kazazede olarak oralı bile olmadı. Birkaç adım attıktan sonra fikrini değiştirdi. Sanki herkes kasten ona vuruyordu. Çok geçmeden bu düşüncesini fazlasıyla acımasız ve absürt buldu. Kollarını açıp ortalığı ıslatmaya hazırlanan gökyüzüne doğru dertlendi: “İnsanlık haritasından silinsem, hissedilir mi yokluğum?” Düşündü ki; tam da şu anda, herkesin gözü önünde, bir yıldırım düşse üzerine gökten ve birden parçalarına ayrılarak yok olsa, ne iyi olurdu. Ya da dünyanın diğer ucunda bir yerde süren iç savaşta atılan her hangi bir serseri mermi yolunu şaşırıp buralara kadar gelse ve onu tam iki kaşının ortasından mıhlasa... Olacak işler değildi bunlar! Yer yarılsa da içine girseydi. Geçip gidenlerden biri daha çarptı sonra omzuna. Elindeki çanta düştü ve beyaz kâğıtlar etrafa savruldu. Bunun düşmanca ve kasten yaptığına emin oldu birden. Ah bir ölebilseydi! Adam, görünürde bir neden yokken olduğu yere devrildi sonra. İlkin, hareket halindeki kalabalık etrafından dolanıp yoluna devam etti. Bazıları yerde hareketsiz uzanan adamın üzerinden atlayarak geçti. Bu düşüşü adeta yok saymışlardı. Nihayet bir kadın, adamın başında durdu ve ona dikkatlice baktı. Kadının nereye baktığını merak eden kalabalık yavaş yavaş çevrelerinde toplandı. İçlerinden nispeten daha ilgili görünen bir adam eğilip nabzını yokladı ve başını kaldırıp ayakta duran kadına seslendi: “Bir tanıdığınız mıydı?” “Hayır” dedi kadın “İlk kez görüyorum.” Yerde yatan adamın nabzını kontrol eden adam ayağa kalktı ve yüzünü kuşatan diğer yüzlere baktı. Kadın ve kalabalık, heyecan içinde adamın ne diyeceğine kilitlenmiş bekliyordu. Adam histen yoksun konuştu: “Tuhaf değil mi? Ölmüş!” Kadın olağan bir vakaya tanık olmuşçasına sakin bir halde yeknesak cevap verdi: “Ölmesi mi, yoksa bu şekilde ölmesi mi tuhaf olan?” “Hiçbir şey, bir zaman yaşamış olduğu gerçeğinden daha tuhaf olamaz!” diyerek kadına yanıt verdi adam ve yoluna devam etti. Kadın, giden adamı arkasından bir süre gözleriyle süzdü. Sonra o da yoluna gitti. Cesedin başında toplanan kalabalık dağıldı, yerine meraklı başka bir kalabalık geldi. Bazılarının ellerinde kazma ve kürekler vardı. Cesedin yanı başını kazmaya başladılar. Herkes bir yerlere yetişmeye çalışıyordu, ölmüş adamın neden öldüğünü kimse sormuyordu. Doğru ya! Yaşarken dirisi beş para etmemişti ki, öldüğünde ölüsü bir metelik etsin. Çukur kazılınca adamı ellerinden ayaklarından tutup buraya yuvarladılar. Yuvarlayanlar, hiçte mezar kazıcılarına benzemiyorlardı. Birçoğu, aramızdan birilerini anımsatıyordu oysa. Sanki birer yansımamızdılar. Sükûnet içerisinde üstlerine düşen vazifeyi yerine getiren bu topluluğun adına toplum diyorduk sanırım. Buna rağmen ölü adam, sessizce ve hiç karşı koymadan yüzüstü düşmüştü mezarına. Küreklerle, çukurdan çıkan moloz ve toprakları, yine adamın üzerine atmaya başladılar. Demek buralarda, adamı öldüğü yere gömüyorlardı. Gömme işi bitince, mezarın üzerini düzleyip gittiler. Adam, öyle ki hiç yeryüzünde yaşamamış gibi silinip gitmişti. Aynı nice insanlarda olduğu gibi… Fakat adamın evrak çantası ve dağılan birkaç sayfa kâğıt mezarın başucunda durmaktaydı. O halde bir zamanlar yaşamıştı. Ne kadar üzerine basıp geçmekte olan sokak kalabalığı onun varlığını inkâr etmekte olsa da, “O” yaşamıştı. Bu gerçeği kimse değiştiremezdi ve bunu kimsenin bilmesine gerekte yoktu. Akşam olmuş, hava kararmış ve sokak lambaları yanmıştı. Kalabalık olağanca hızıyla kaldırımlarda akmaya devam ediyordu. Kalabalığın içinde kısa pantolonlu bir çocuk bağır çağır ilerliyordu: “Adamı gördünüz mü?” Kime seslense çocuğu duymazdan geliyordu ya da görmediğini söyleyip başından def ediyordu. Çocuk ise inatla aramaya devam ediyordu. “Adamı gördünüz mü?” Hayır, elbette kimse görmemişti. Sonra bir kadın çocuğa seslendi: “Sanki bugün bir adam görmüştüm; ölmüştü.” Çocuk cevap verdi kadına: “Size öyle gelmiştir, adam ölmez ki!” “Doğru, belki de bana öyle gelmiştir. Ölseydi eğer, bu düşsel bir ölüm olabilirdi ancak.” Çocuk hızlanarak uzaklaştı. Kadın ilk kez ölen adamın kim olduğunu merak eder oldu fakat bu düşünce çarçabuk kafasından uzaklaştı. Rasyonel zamanın havasından solumuş, suyundan içmiş bir insan olarak, düşünmesi gereken daha kıymetli gündelik işleri vardı birçoğumuz gibi… Çocuk farkına varmadan adamın mezarının üzerinde durdu ve seslendi: “Adamı gördünüz mü?” Etrafına bakındı. Ne gören vardı ne de aldırış eden! Umutsuzca koşmaya koyuldu. Haykırıyordu ama kimse duymuyordu. Neden arıyordu ki adamı? O, sadece bir adamdı; herhangi bir adam… Annesinin elinden tutmuş küçük bir kız çocuğu mezarın üzerinden geçerken, etrafa dağılmış beyaz kâğıtlar gördü. Annesinin elini bıraktı ve koşarak evrak çantasının yanında saçılmış duran dosya kâğıtlarından en göze batanını aldı. Annesi yanına geldi ve üzerinde kirli ayakkabı izleri olan kâğıdı çocuğun elinden kaptı. Metnin üzerinde yazan başlığı okudu: “Kimsenin Görmediği Adam, Yazan…” “Ne büyük trajedi ama!” diyerek kâğıdı esen rüzgârın üzerine küstahça fırlattı –sanki dünyanın olup biten bütün trajedilerinden esen bu rüzgâr sorumluymuş gibi- ve çocuğu paylayıp yoluna devam etti. Rüzgâr, üzerine fırlatılmış kâğıdı umarsızca önüne kattı ve yolun karşı kaldırımda bulunan trafik lambasının direğine yapıştırdı. Trafik lambasında kırmızı ışık yanıyordu; sanki çığırından çıkmışçasına bir felakete koşturan insanlara bir an bile olsa müstakbel bir mesaj vermek istiyordu: “DUR!” Görmezden gelinen bu hatırı sayılır mesaja nispet yapar gibi, kâğıdın yapıştığı kısmın üzerinde bir ilan asılıydı: “KAYIP ARANIYOR!” Bir vakit evvel adamın nabzını kontrol eden adam, kutsal lambanın yanından geçmekteydi. Topluluk tarafından pekte ilgi görmeyen bu yazıyı fark etmiş ve tuhaf bir biçimde ilginç bulmuştu. Kâğıdı eline alıp okudu: “Kimsenin Görmediği Adam” İrkildi, tüylerinin diken diken olduğunu hissetti. “Benden bahsedildiğine eminim.” diye düşündü kendi kendine. Kâğıdı eline alıp sokak kalabalığına sanki bir suç delilini ele geçirmiş gibi ileri geri salladı. “İşte buradayım! Görmüyor musunuz?” Kelimeler ağzında tıkanıp kaldı. Kimse dönüp bakmamıştı bile. Herkesin yapacak işi vardı. Hiç kimsenin, bir başka kimsenin yalnızlığına ayıracak vakti yoktu. Kâğıdı, çok değerli bir hazine bulmuşçasına evrak çantasına koydu. Yolun karşı kaldırımda bir kadın gördü. Kadın, kalabalığın içinde heykel gibi durmuş yere bakıyordu. Nereye baktığını merak etti. Karşıya geçti. Kadının baktığı yere baktı. Birçok kişi de aynı noktaya bakmaya başlamıştı çoktan. Yerde bir “boşluk” hareketsiz yatıyordu. Adam eğilip yerde yatan boşluğun nabzını yokladı. Bir boşlukta yaşayıp, yine bir boşluğa gömülen adam sonunda kendi yokluğunda ölmüştü. Kadına onu tanıyıp tanımadığını sordu. Kimse tanımıyordu. Herkes bir boşluğa bakar gibi birbirine baktı. Hepsinin yetişmesi gereken bir boşluk vardı. Her biri ayrı fakat eninde sonunda aynı istikametlerde yoluna devam etti. Adam, nabzını kontrol ettiği kendi boşluğunun içine girerek yok oldu. S O N
··
187 görüntüleme
Erhan okurunun profil resmi
Elinize sağlık, güzel bir çalışma olmuş bolca simgesel
Odessa okurunun profil resmi
Teşekkür ederim Erhan bey, alegorik anlatımları seviyorum :)
Demet okurunun profil resmi
Bir kalabalık dağılıyor bir yenisi toplanıyor. Bu kadar mı duyarsızlaştık... 👌🏻 Eline sağlık.
Odessa okurunun profil resmi
Teşekkür ederim :) inkâr edenler elbet olacaktır ama günlük yaşantılarımız -fikrimce- genel olarak bunu sorgusuz sualsiz ispatlıyor. 🤷🏼‍♂️
2 sonraki yanıtı göster
Ecem okurunun profil resmi
Vaovv. Çok etkileyici. Eline sağlık. Hepimizin boşlukları birbirine mi karışıyor, yoksa tek bir boşluğun içinde savruluyor muyuz her birimiz? Aslında hepimiz aynı duygulara sahip olduğumuz için mi birbirimizin farkında değiliz? İlginç bir yazı olmuş umarım yine okuruz senden bir şeyler😊
Odessa okurunun profil resmi
Teşekkür ederim Ecem :) Yeter ki sizin gibi güzel dostlar istesin, ben memnuniyetle ara ara paylaşırım 🙃😇
2 sonraki yanıtı göster
.Z. okurunun profil resmi
Tebrikler. Güzel hikaye çıkarmışsın gerçekten. 👏
Odessa okurunun profil resmi
Teşekkür ederim, beğenmene sevindim 😇🙃
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.