Bir öyküyle başlayıp bir öyküyle bitiyor her şey.
Öyküler birer pencere açıyor edebiyatın arka sokağına.
Öyküler karlı bir kış akşamı, sobanın ateşinin tavana vurduğu kıvranan ışıklar. Kırmızı. Turuncu. Sarı.
Öykü, bir yazarın kalemiyle şekillenen bir ebru tuvali. Onun salınımlarıyla renk renge karışıyor, savruluyor. Bir lâle, bir yaprak, bir insan silüeti.
Öyküler. Bir çocuğun başucuna asılmış bayramlıklar, erkenden kalkılan bayram namazı. Öyküler bir çocuğun göğsündeki umut, hayal, heyecan.
Öyküler yağmur yağarken sokak köpekleri ıslanmasın diye duvar kenarına bırakılan koliler, serçeler için pencere kenarlarına konulan ekmek kırıntıları. İncelik, nâiflik, merhamet.
Öyküler karanlıkta parlayan bir çığlık. Bir isyân. Bir hayalkırıklığı bazen.
Bir öyküyle başlayıp bir öyküyle bitiyor her şey.
Ondandır edebiyatın öykü yüzü, gönlüme hep daha fazla hitâp etmiştir.
Henüz tanıştığım
Şermin Yaşar ’ın kalemi, tek kelimeyle anlatılacak olursa: nâif. Çocuk ruhuna aşinâlığının kokusu bu eserinde her öyküsüne sinmiş, şöyle ki o bir çocuk gözü, o kaç yaşında olursa olsun bir çocuğun gözüyle yazıyor. Onun gözünden ilgisiz bir baba, onun gözünden hasta bir anne, onun gözünden bencil bir kızkardeş ya da fedâkar bir abi.
Aile içi acıları mizâhi bir üslupla, sanki türkü söyler gibi anlatıyor
Şermin Yaşar . Dudağınızın kenarını kıvıran, acı bir tebessüm gibi.
Biraz buruk.
Biraz kekre.
Çok sevdim.
‘Gelirken ekmek al’ hasreti, ‘Yine Muazzez’ sevdayı, ‘Olanlar oldu’ mizahı, ‘Tuzlu Fıstık’ acıyı, ‘Bize bi Çay’ kopmaz bağlılığı, ‘Diğer Müjdatlar Gibi’ kaybolan hayalleri getirdi, sıra sıra dizdi kapıma.
Her öyküyü ayrı ayrı sevdim.
Bir kez daha genç kadın yazarlarımızla gurur duydum.
Yüreğine sağlık
Şermin Yaşar . Başka kekre hikâyelerde buluşmak üzere.