Mehmed Uzun kitabın ilk sayfasından sonuna kadar altını özenle çizdiği ve deyim yerindeyse üzerine basa basa dile getirdiği bir şey vardı ;
”Başkaldırının estetiği; yüce üslup ve güzel biçim, en şiddetli başkaldırının anlatım biçimleridir”. (Camus)
Evet, Mehmed Uzun tam da böyle yüce bir üslup ve güzel bir biçim ile başkaldırmış, var olan sistemi; onun deyimiyle yalan gerçekleri sarsmıştır. Birtek sistemi mi (?), sanıyorum bu kitabı ve yazarın bütün kitaplarını okuyan okuyucuların yüreğini de sarsmıştır. Öyle güçlü bir kalemki kendimi Toros Dağları'nda, Fırat Nehri'nin kıyısında hissetim. Öyle bir yazar ki en kaybolmaya yüz tutmuş zamanda bir dili yeniden yaratıyor ve yaratmakla kalmıyor bütün Iskandinavya ve Avrupa ülkelerine de tanıtıyor dünya edebiyatında bir yerinin olmasını sağlıyor.
Mehmed Uzun´un tek istediği kendisine ait bir öyküye, bir sese, bir dile sahip olabilmek, bunu bir eser olarak var edebilmek. Çünkü bu ona onun kim olduğunu unutturmaya çalışanlara en büyük cevap olacaktı. Ne mutlu ona ki bunu da başarıyor !