Çünkü nihayetinde doğa karşısında insan nedir ki?
Sonsuzluğa göre bir hiç, hiçliğe göre her şey; her iki ucu da
kavramaktan sonsuz uzak, hiç ile her şey arasında bir orta
noktadır. Eşyanın gayesi ve prensibi nüfuz edilemez bir sır
içinde, erişemeyeceği bir muamma olarak saklıdır. Üstelik ne
içinden çıktığı hiçliği, ne de içine gömülü olduğu sonsuzluğu
anlamaya muktedirdir.
Öyleyse ne gayesini, ne de ilkesini bilebildiği şeylerin arasında,
ebedi bir umutsuzluk içinde, kimi görünümleri yakalamaktan
başka ne yapabilir? Eşya hiçlikten gelmiş, sonsuza
uzanmaktadır. Bu hayret verici süreci kim takip edebilir?
Ancak bu harikaların müellifi kavrayabilir onu. Başka kimse
kavrayamaz.
Bu sonsuzlukları düşünmeyi başaramayan insanlar sanki
insanla doğa arasında bir orantı, bir nispet olabilirmiş gibi
fütursuzca doğayı incelemeye koşuyorlar.