Daphne'nin hikâyesinde sık sık gördüğümüz; somurtmaktan, homurdanmaktan, kaş çatmaktan ve “seni öldüreceğim Simon” demekten başka hiçbir şey yapmayan nemrut Anthony'nin kitabını okumak için pek hevesli değildim. Kitabın arka kapağı da beni heveslendirmek konusunda iyi bir iş çıkaramadı. Hâliyle kitaba beklentisiz bir şekilde hatta sevmeyeceğime inanarak başladım. Bu noktada, nemrut sıfatına ek olarak; ikiyüzlü, itici, pislik gibi sıfatları da isminin yanına eklediğim Anthony'e teşekkürü bir borç bilirim. Teşekkürler Anthony, beni yanıltmadın. Senin gibi bir karakterin güzel bir hikâyesi olmayacağını zaten anlamıştım. Fakat bu kadar kötü olacağını da tahmin etmemiştim.
(Bundan sonrasının spoilerli olacağına dair sizi uyarmak isterim. Zira bu kitaba karşı inanılmaz doluyum ve beni sinirlendiren her şeyi açık açık yazacağım.)
Evet, ilk kitaptan dolayı Anthony'e karşı ön yargılıydım ve kendisini sevmeyeceğimi düşünüyordum. Ama inanın hiçbir ön yargım olmasa bile zaten kitabın başında Anthony'i sevmeyeceğimi anlardım. Yani bir insan daha kitabın 30. sayfasına bile gelmeden ne mal olduğunu belli eder mi? Anthony etti.
Neymiş, beyimiz çok hovardaymış, nerede akşam orada sabah yaşamış ve birçok kadınla da takılmış ama tüm bunlara rağmen onurlu bir adammış. Nasıl yani? Şöyle: Anthony çok fazla kadınla beraber oluyor ama bu kadınlar kız kardeşleri gibi temiz, asil, onurlu kadınlar değil ona göre. Böyle kadınlarla birlikte olduğu için de onurundan bir şey kaybetmiyor kendince. Şu olayın saçmalığına bakar mısınız? Anthony bir kadınla tek gecelik ilişki yaşamak istiyor ve kadın da Anthony ile tek gecelik bir ilişki yaşamak istiyor. Fakat Anthony bu ilişkiden onuruyla çıkarken karşıdaki kadın onursuz oluyor. Bu nasıl bir çelişki?
Devam edelim. Beyimiz sonra evlenmeye karar veriyor ve diyor ki; Londra'nın en güzel kızı kim, ben onu hemen tavlarım? Gerçekten sakin olmaya çalışıyorum ama şu ayılığa bakar mısınız? Sen kimsin ya? Gelgelelim kendisinin egoistliği burada da bitmiyor ve kitabın ilerleyen sayfalarında ayılık seviyesini arttırarak tam olarak şu cümleyi kuruyor: “Köpekler de aynı kadınlar gibi, tek bir sözümle hizaya geliyorlar.”
Tabii bunlar daha kitabın başında olanlar. Kitabın ilerleyen sayfalarında Anthony evleneceği kızı buluyor fakat bu kıza değil de kızın ablası Kate'e arzu duymaya başlıyor. Kate'i kafasından atmak için de gidip başka bir kadınla beraber olmaya karar veriyor. İçinden de beraber olduğum bu kadının Kate olduğunu düşüneceğim diyor. Fakat Anthony bu kadınla yakınlaşamadan Kate'e yakalanıyor ve o hengamede yanlışlıkla Kate'e tekme atıyor. Sonra ne diyor biliyor musunuz? “Kadınlara asla el kaldırmam ama bu kadına vurmaktan garip bir haz aldım.” Bu sahnenin devamında ise Kate'i öpüyor ve bunu yaptığı için kendisine çok kızıyor. Hıncını da Kate'i feci şekilde aşağılayarak alıyor. Ve bu gecenin ertesi günü, yani Kate öptükten hemen sonra, Kate'nin kardeşine çiçek yolluyor ve o çiçeğe, dün gece yokluğunuzu çok hissettim gibi bir not yazıyor. Tiksinç kelimesi bir insan olsa, o insan sen olurdun Anthony. Daha ne diyeyim ki ben sana.
Gelelim Kate'e... Aslında başlarda Kate'i sevmiştim. Anthony'nin nasıl bir adam olduğunu anlaması ve ona göre davranması hoşuma gitmişti. Fakat bir noktadan sonra Anthony'den etkilenmeye ve o berbat bir adam ama bir bakışı dizlerimi titretiyor, o çok korkunç bir adam ama bir gülüşü beni heyecanlandıyor gibi saçma sapan laflar etmeye başladı. Yahu, deli misin Kate? Bu kadar berbat davranışları olan bir adam Henry Cavill'e benzese kaç yazar, kaç yazar Allah aşkına ya. (Tabii yazar buralarda Anthony'e birkaç güzel sahne yazarak karakterinin aslında çok düzgün biri olduğunu göstermeye çalışıyor ve Anthony'i melek yüzlü şeytandan melek yüzlü meleğe çevirmeye uğraşıyor ama ben yer miyim, yemem.)
Zaten Kate, o ilk öpücükten sonra tamamen değişiyor. Hele de evlenecekleri zaman bambaşka bir kadın oluyor. İlk sayfalarda neredeyse küfür edeceği adama ilerleyen sayfalarda “siz” diye hitap ediyor hatta ismini bile kullanmayıp lordum demeye başlıyor. Sonra, aşık olduğunu iddia ettiği kocasının evlendikten sonra metresleri olması fikrini bile rahatlıkla kabul ediyor. Fakat en kötüsü bu değil. En kötüsü, Kate'in ilk gecelerinde Anthony'e söyledikleri. Ciddi ciddi adama, benim yerime kız kardeşimi mi hayal ediyorsun diye soruyor. Ay bunları anlatmak bile sinirlerimi arttırdı gerçekten. Nerede ilk başlardaki Kate, nerede bu Kate? İnanılır gibi değildi gerçekten.
Başkarakterlerin böyle kötü olduğu yetmezmiş gibi yan karakterler de kötüydü. Mesela Kate'nin kız kardeşi Edwina inanılmaz garip biriydi. Ben ablamın onaylamadığı biriyle evlenmem diyecek kadar ablasına düşkün olan bu kızımız, Anthony'nin Kate'e, senin boğazını sıkarım tarzı bir söylemde bulunmasına ses çıkarmıyor hatta bu sahnede dönüp ablasına, Anthony'i bu kadar kızdıracak ne yaptın falan diyor. Sonra başka bir sahnede, Anthony ile evlenme fikrine sıcak baktığını söylerken, ablası ve Anthony nişanlanınca Anthony'nin sana yanık olduğunu en başından beri biliyordum, diyor. Hangi ara biliyordun acaba, Edwina? Adamla evlenmeyi düşünürken mi fark ettin adamın ablana yanık olduğunu? Bu kısımlarda çok saçmaydı yani.
Ayrıca yazarın, ilk kitabında olduğu gibi bu kitabında da mecburi evlilik muhabbetine girmesinden hiç hoşlanmadım. Karakterlerini rahat rahat yakınlaştırmak için bu yola başvuruyor muhtemelen ama daha serinin ikinci kitabında bile bu mecburi evlilik muhabbetinden sıkıldım ben. Devam kitaplarında da bunu yapacaksa o kitapları sıkılmadan nasıl okuyacağım, bilemedim.
Sevmediğim kısımları yazıp rahatladıktan sonra kitaba dair sevdiğim bir yer var mı diye de uzun uzun düşündüm ama başlardaki Kate-Anthony atışmaları, Bridgerton kardeşlerin oynadığı oyun ve Kate'in annesi Mary'nin Kate olan tutumu haricinde sevdim diyebileceğim hiçbir yer bulamadım. Gerçi kitabın bu kadar kötü karakterlere sahip olduğunu düşününce sevdim diyebileceğim herhangi bir yerin olmasına bile şu an şaşırdım.