Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

124 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
35 saatte okudu
Margosyan çok başarılı bir öykücü. Okuduğum bu ikinci kitabında da o sıcacık, samimi öyküleri ile hiç bilmediğim diyarlara götürdü beni. 1938-1953 yılları arası Diyarbakır’ını Hançepek’li çocuk Margosyan eşliğinde adım adım gezerken Halil İbrahim bereketli sofraları, yaz geceleri çatılara serilen “taht”ları, Papaz Arsen’i, Kure Mama’yı, Kejo’yu, demirci Haço’yu yanıbaşımda hissettim. 11 öyküden oluşan bu kısacık kitap bir solukta okunup bitecek, ama inanıyorum ki içimizde yarattığı o cana yakın, umutlu dolu his kalan ömrümüz boyunca kalbimizde olacak. 1988 Eliz Kavukçuyan Edebiyat Ödülü’nü alan bu eser bence çok daha fazlasını hak ediyor. Bu topraklarda birlikte yaşadığımız hain ulusların bizi arkamızdan nasıl vurduklarını ve parçalamaya çalıştıklarını çok konuştuk. Çok konuştuk ve çok genelledik. Toplumların turnusol kağıdı ile ayrılamayacak kadar karmaşık olduğunu, binlerce yıl bir arada yaşayınca nasıl da iç içe geçtiğimizi, bizi insan yapan değerlerin ırk, dil, din, milliyetten çok daha farklı, daha yüce bir yerde durduğunu unuttuk. İşte tüm bu unuttuklarımızı anlatıyor bize Margosyan. Aile fotoğrafımızı sandıklardan çıkarıp karşımıza koyuyor. Bu topraklarda, topu topu 60-70 yıl önce Türk, Kürt, Ermeni, Süryani, Keldani, Yahudi; hep birlikte, keyifle yaşadığımızı hatırlatıyor. Bir yandan birbirine “gavur” diye sataşan, öte yandan birbirinin dilini konuşan, dinine saygı duyan bu insanları tanıtıyor. Öyle bir dili var ki, okurken içinize işliyor. Annesinin ölümünden şöyle bahsediyor örneğin: “Bardaktan boşanırcasına yağan yağmur altında, Papaz Movses’in dualarıyla anamı öte tarafa, öbür dünyaya yolculadığımızda, ben onun tekrar geri döneceğini zannediyordum. Olmadı. Gelmedi. İki satır da yazmadı. Zaten okuma yazması yoktu. Köylüydü anam, okuma yazma çağlarında, okulsuzluktan okula gidememişti ama kendince daha işe yarar, çok daha faydalı şeyler öğrenmişti. İyi hamur yoğururdu. Hamuru güzelce yoğurduktan sonra kalaylı bakır “teştin” içinde ekşiyip mayalanması için üstünü kalınca bir bezle örtmeden önce de, sağ elinin başparmağıyla hamurun üstüne küçük bir istavroz çizer, hamurun bu noktadan ekşiyip mayalanması için de “Halil İbrahim’in bereketi içine olsun” der dua ederdi. Sizler Halil İbrahim’i tanır mısınız? Ben Halil İbrahim’i bizim ekmek teknesinin içinde tanıdım. Sonra da yemek masamızın çevresinde.” Margosyan ile bu mekanları gezerken çekilen belgesel de çok güzel. Bu bilgiyi paylaştığı için sevgili @seda_bera ya teşekkür ediyor, link’ini buraya bırakıyorum: youtube.com/watch?v=SJ2bTcO... Basmakalıp ezberlerle, hamasi nutuklarla kararan içinizi açmak; hayatta her şeye rağmen umudun, keyif içinde birlikte yaşamak fırsatının olduğunu hatırlamak isterseniz “kesinlikle kaçırmayın” derim.
Gavur Mahallesi
Gavur MahallesiMıgırdiç Margosyan · Aras Yayıncılık · 2000856 okunma
··
218 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.