Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Gökanlam I. Hani nerde o yalancı kadınlar Söyleşen kapı önlerinde – kalın erik kokusu Bembeyaz örtülerde çürümüş karanlıklar Sızıp da köşelerden ve yağmur sularından Dökülen taşlıklara esmer, selçukî Onlar, o hiçbir şeyden yapılmamış adamlar. Gecelerden sabaha usulca kanayanlar Üşümüş, yorgun ve bütün gün adres soranlar Hangi telefonu açsalar gökyüzü Hangi telefonu açsalar gökyüzü Ya da aç bir kuş sürüsü onları boşuna kollar Çünkü onlar ki yalnız kendilerinde gömülü Yüzlerinde dağa çıkmışların yüzü var. Giderler, gelirler ve asıl gök kıvamındalar Her şey bu sıkıntı vakti için ve pullar Posta mühürleri, burçlar- bir gün hiç satın almadığımız kır menekşeleri – O limonlu votkalar, yerine asılmamış şapkalar Sanki hiç açmayacak bir erguvanın Yaşamsız, loş erguvanlığında Upuzun bir yolculukta, bir tanrı kılığında İçimizden biridir, yakın olmayan şeyleri ufalar. Onlar, o hiçbir şeyden yapılmamış adamlar. Üşümüş, yorgun ve bütün gün adres soranlar. II Durur ya masmavi otomobiller garajlarda Biz oralarda buralarda Hiçbir yerde tutmayan yaşanmış soğuklarda Ne umutsuz ne değil, acıyla aynı yaşta Dolaşır ölü bir av hayvanı gölgesi ayaklarımızda Buruşup kıvrıldığımız, asılıp tekleştiğimiz biraz da Evlerde, sokaklarda ve asıl çıkmazlarla düğümlü kravatlarda Sen sıkıntı mavi ve uzun Boşalan bardakları bir daha bir daha doldurduğumuzun Çıkar ilkyaz, kocaman bir ilkyaz tanrısı uçurtmalarda Çıkarız her yerimizle, sonra ki bir kadının toz alışlarında Küflenmiş elmalarda, çürümüş tahtalarda O bıçak paslarında, düşlerde, aynalarda Buz tutan içimizde bembeyaz aşklarımızda Sen sıkıntı mavi ve uzun Boşalan bardakları bir daha bir daha doldurduğumuzun Kalır ilk aşk, kalırız öyle yenik, savaşsız tapınaklarda Buzullar ve ölümsüzler gibi tadılmaz sallantılarla Sonra ki gerçek olur aşklar da unutulmakla Güçlenir yalnızlığımız — çünkü bir gün nasılsa Çirkindir birgörünmek, yarışmak olağanlıkta — Sanki böyle kalmışsak ne çıkar karanlıkta Yaşarız yaşanırsa azıcık ayrıntılarda Sen sıkıntı mavi ve uzun Boşalan bardakları bir daha bir daha doldurduğumuzun. III Sen buzul mavi, sen kaç yılın aynalı dolapları Kırılan bardakları elbiselerin ve çocukları Lekesiz gözleriyle ne kadar maviyse o kadar hiç konuşmadıkları Sen buzul, sen devamlı, sen.. Yaklaş bana, kimse hiçbir yere dokunmasın Bana sessizlik et, düğümle saçlarımı Çözülsün bu kartopları, gece yanan fırınlar, içimin sayıları Akıt kanımı biraz, kimse hiçbir şey söylemesin Kimse artık hiçbir şey söylemesin Bana yalnızlık et, birleştir yalnızları Sen buzul, sen devamlı, sen.. Sen kaç yılın aynalı dolapları. Kim bilir neydi biraz bir yüzü dünyadan çıkardıkları Bir şeyi hiç sevmedikleri, sevince tekrarladıkları Yani bir yaşam gibi yaşattıkları ölümü, korunamadıkları Dökül artık, çözül artık ve akıt bütün kanları Büyüt en büyük şeyi Bize yalnızlık et, birleştir yalnızları Yeni bir kan ol, getir en yeni anlamları Bomboşuz, korkuyoruz da.. bunu anlatmak için şehirde bayram vardı Öyküler vardı dergilerde, beyaz fareler, cansıkıntıları Bir gün ki şehir yandı, şimdi hiçbir şey anlatılmasın Artık hiçbir şey anlatılmasın Denilsin, soğumuş ceylanların ateşten dilleri kaldı. Sen kaldın, bir de sen ey buzul mavi Bizi bul, bizi yarat, bize güzellik et şimdi Bomboşuz, korkuyoruz da.. ve kemikleri bunlar gökyüzünün Altında öyle tedirgin ilk çocukları ölümün. IV Kimse bir şey bulmazdı bizde Kâğıtlar, kitaplar doldururdu bizi B harfiydik sözlüklerde: Balıkçıl Bölünen, kesilen, katlanan matematiklerde Saatlerde hiçbir şey göstermeyendik yalnız Sahi hiç söz açmayandık kendimizden “Ne desek yalan gibiydi,” doğuran bir kadının izleri vardı her yerde Asıl iş takvimlerde. Çevirin takvimleri, anlamı ağrı olan gözlükleri Ekim, Kasım aylarını özellikle Kirli kış göklerini, kaybolan şehirleri Bir adam, güneşten bir kadın dişlerinde Neyse ki biz eylüldük de bitmezdik resimlerde Sırasız, dengesiz, yapraksız öyle Hem vardık, hem de yoktuk— biz sahi nereliydik? — Belki de T harfiydik: tutunmak, tanrı, tabure S’lerde soluksuzduk ve solgun, savunamayan Issızın ıpıssızla birleştiği yerde. Kaldı ki görmüştük de bitkiler bölümünde Bir adam dururdu öyle, altında hiçbir şey yazılı Dururdu, kendisiydi bir çiçek gibi elinde. V Dokunsam okşasam eski eski şeyleri Arduvazdan bir damı, revaklı ahşap evleri Sabahsa, bir uzun boyunlu haziransa kent Kent bir uzun boyunlu haziransa Aşklar da kayıpdaysa ne yer ne içer şimdi. Kaç eski çocuktum? Acısız bir vakit olsa Yokuşlardan aşağı, köşebaşlarında durunca Ey dalgaların devrilirken bıraktığı gül Asaraktan seni asaraktan boynuma Çarşılarda hem büyük hem biraz mavi durur Ve öğle sıcağında ve sonsuz bir hafta sonunda Bir uzun boyunlu haziransa kent Kent bir uzun boylu haziransa Sapsarı gözleriyim kuşkusuz bir vakit olsa. VI Dursa ki kapılardan girince süslü bir ayna mı olur Kullanılmamış bir bıçak mı Dursa ki bir anda bir iki yıl birden dursa Pas üşüşür bıçağa Ayna gizli gizli dökülür Ben o zaman giderim, ötelerden bir şeyim Kıyısında bir otelden fazla bir şey bulunmayan’a. Giderim, yemindir dudaklarımda donan su Martılar diner, deniz yaşlanır Zıpkınını paletlerini toplar yabancı Anlatamam bu nasıl bir gidişse Yıllar var ki her gemi benim gittiğim yere gider en önce Korkuya benzer bir telaştır alır yolcuları. Mavi düz bir kâğıdın yorgunluğuyla Kıyısında bir otelden fazla bir şey bulunmayan’a. VII Kurdum her türlü kaçınılmazlığın Kentini gözkapaklarımda Bir vakitler tutar tutar tırnaklarımı keserdim. Bir vakitler avuçlarım yoktu, şimdi boynum yok Hüzünle eğmek için Herkes bir ozandır, bağışlanırım Sulardan mı? sulardan ırmakları tutarım Ben geçerken koyu yorgun bir şey eğilir Tadar yüzümden Bir güzelden bir güzele az mı sevinir Ben sulardan ırmakları tutarım. Varsa da aşkımın bir uzak yeri Kırmızı bir salkım üzümle sularda ayak izleri Ey yalnız olan gök, ey su verilmemiş bıçak! Herkes senin ozanındır Herkes senin ozanındır bağışlatmak için kendini. VIII Kaplasam her yerleri mavilerden bir soluk bilsem Olmazsa biçip biçip denizlerden giyinsem. Yas mıydı alacakaranlık mıydı gözümü alan Bir de var nasıl bir ıslıkla tutturacaktım bunu Yastı alacakaranlıktı çünkü ıslığı bozan. Kaplasam oncayeri buna bir çare bulsam Olmazsa kesip kesip denizlere soyunsam. Dokuz kollu bir ahtapotum ben sığ sularımda Kollarından birini hiç mi hiç kullanmayan Bir çiçek kurumasıdır göz göze gelmem kendimle Oysa ufuk olurum her aşka kollarımı uzatsam. Geçsem de kendimi yüzerekten bir geçsem Olmazsa bir balık sırtı gibi denizlere çizilsem. Göğsümden içeriye bir kırık avlanırım da Önce bir olmazı sonra bir engeli avlanırım Sıçrar ki avım menekşeden üryaniye bir süre Karışır coşkusuna çavlan ağızlarının. Başıboş bir sandalım ki artık bir kıyıya varsam Çocuğumsun ki deniz ölümsüz bir ölü olsam. IX Ey deniz! sen bile ıslanırsın Ben senin sonsuzundan bir alkolik çocuğum. Düşer ilkyaz kalır bir zeytin dalı hemen Bir doğa sayımından değilse kendiliğinden Ben çıkarım bir yükseklikten düşmeye İnerim inerim bir kuğunun sağa ve sola bakma serüvenine Ey deniz sen bile ıslanırsın ki, anla Günlerden saatlerden bir alkolik çocuğum. Az mı kaldım sayılır bir otelde bir yerde İçi buz dolu bir bardakla aynı değerde İsterim geçmek isterim az az yaşamakla bir şeyleri Mavi bir zamandan kalmayı, mavi bir zamanı bilmeyi Oysa ben yaşamaktan da yoğun Bir sıra yalnızlıktan bir alkolik çocuğum. X. Ben büyürüm ne zaman her yerde hep deniz olan’a Yarısı kesik inceden bir parmakla Ondan ki yaşlısıyım durup durup sevmenin Ondan ki çoraklarda büyüdüm bir dilim tatlı kavunla. Seni bir çare yaptım sana özendim Bazı şiirler yırttım yenilerini edindim. Geçtimse bir durumdan bir başka duruma hızla Kanla ölümle değil bir çeşit sokulganlıkla Artık ki güçlüsüyüm bir kişiden fazla olmanın Bir anıdır susmamsa bakınca kesik parmağıma. Açınca gözlerimi ipe çekilmiş güneşler varsın Mavi bir çocuksun aşkımız mavi bir ambarın ortasından bakarsın. XI Bana sessiz gelip mavi gitmenin Yeryüzünün düz kâğıdı üstünde Yaşlı bir uzaktayım, ondan da yaşlı Ön ayakları duyulmayan bir yağmurun içinde İşte ilk ellerimi yontuyorum, bileklerimi Edirneli bir taşçıyım bir başka şaire göre. XII Tenha menha bir yerlerde dururum Su olur dilimde aydınlığın tadı Bir kaçak değilimse, bir kırgın hiç değilimse Kızgın mavi bir mühürün borcuyum. Göğün avlusunda kimler dolaşır Göğün avlusunda kimler dolaşır Bu ışık selinde bu ayazmada Binlerce çocuktan biri güneş Binlerce çocuktan biri güneş Binlerce çocuktan biri güneş Parasını gösterir gibi başkalarına. Ey uyumsuz giyiniklik doğrula beni Kızgın mavi bir mühürün borcuyum. Edip Cansever
·
260 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.