Antropolog Clifford Geertz bir defasında Hindistan'ta yaşayan bir İngiliz'in öyküsünü anlatmıştı. Öyküye göre “İngiliz'e dünyanın bir kaplumbağanın üstünde duran bir filin sırtındaki bir zeminde durduğu söylenince o da ... peki, kaplumbağa neyin üstünde duruyor, diye sormuştu. Başka bir kaplumbağa. Peki, o kaplumbağa? “Ah, Sahib, ondan sonra hepsi kaplumbağalar:” 19Bilim de bir parça buna benzemektedir. Modern bilim (bir şekilde) erken-modern, Rönesans ve Orta Çağ doğa felsefelerine; bunlar (bir şekilde) Yunan, Mısır, Hint, Pers ve Çin metinlerine ve bunlar da daha önceki diğer kültürlerin ürettiği bilgeliğe dayanmaktadır. Bir tarihçi bu sarmal silsile örgüsüne “modem bilimin doğuşunda uygarlıklar diyalogu” demişti.20