Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

[Otel holü... Aynı...] (Sabah vakti... Otel Kâtibi, Birinciye İkinci Bar Kızları, Taşralı ve Köylü Müşteriler. Orta yerdeki masanın üstünde bir teyp dönüyor. Herkes teype doğru iki büklüm... Bar kızları gündüz elbiseli ve ciddi kılıklı...) TEYPTE REİS BEYİN SESİ - Göklerin merhamet dolu olduğuna inanıyorum. Bizse, umacı korkusuyla yorgan altına kaçan çocuk gibi, nefsimizin beton çatısını tepemize çekmiş, yaşamayı öldürüyoruz! Yağmurun yalnız suyunu toplayabiliyoruz; ruhundan uzağız! Halbuki ne güzel isim koymuşlar ona: Rahmet. (Teypte kapı çıngırağı, kadın ökçelerinden çıkan sesler...) TEYPTE OTEL KÂTİBİNİN SESİ - Bizim Bar Kızları, Reis Bey; siz devam edin!.. TEYPTE REİS BEYİN SESİ - O kadar geç mi oldu vakit? TEYPTE BİRİNCİ BAR KIZININ SESİ - Çok geç, Reis Bey; bizim dönüş vaktimiz. Sabah oluyor! TEYPTE REİS BEYİN SESİ - Bakın, çok geçin arkasından nasıl bir, çok erken başlıyor! Kâinat nizamı... Merhamet için de aynı şey... Kinin, zulmün de başında ve sonunda merhamet nöbet bekliyor. Otur kızım, otur ve beni dinle!.. Sen de kızım, ha, şöyle... Ne diyordum? Rahmet.. Âlem, bu temel üzerinde... Eğer toprağa, tohuma, hattâ kire, lekeye merhamet olmasaydı, su olur muydu? Rengi merhamet, sesi merhamet, pırıltılı, şırıltılı su... (Sesi coşar) Ne duruyorsunuz? Sökün sahte su borularını, ev ev merhamet şebekesini kurun! Tepelerinizdeki çatıları da yıkın, göklerle temasa geçin!.. O zaman göreceksiniz ki, acı su borularından kendi kendisine tatlı su akacak ve başlar üstünde güneşe yol veren kubbeler yükselecek... TEYPTE İKİNCİ BAR KIZININ SESİ - Siz sabaha kadar uyumadınız mı Reis Bey? TEYPTE REİS BEYİN SESİ - Uyumadım, kızım! Suda kaynayan yengeç gibi sabaha kadar Kâtibin karşısında ıslık çaldım durdum. Merhamet bestesi... Ah bu besteyi bir tutturabilsek, yakan bir şarkı halinde gırtlak yivlerine bir kazıyabilsek!.. Benim istediğim, güneşin merkezindeki merhamet. Kuzuları da, yılanları da ısıtan merhamet. Isıtın, daha ısıtın! Görürsünüz; nasıl şimşek bir anda parça parça yere dökülür, sonra nasıl çizgi çizgi yumaklanıp bir kuzu olur! O ânı bulmaya bak! İş onda. TEYPTE OTEL KÂTİBİNİN SESİ - Reis Bey! Bu fikirlerinizi kitap halinde çıkarmayı düşünüyor musunuz? TEYPTE REİS BEYİN SESİ - Ben yazmayı değil, yaşamayı seviyorum. Çocuk bana, buz çölünde yol alıyorsunuz, dedi. İdam sehpası altında, perdesi düşen göz, görmez mi? Hepimiz, bütün insanlık, buz çölünde yol alıyoruz! Güneş şehri arkamızda, karanlık beldesi önümüzde. Git, gittiğin kadar! Aldığımız nefesler bile, hançerden, sipsivri kayalar şeklinde donuyor. Buz üstüne nakış nakış yonttuğumuz eserler, buzdan gururları ile bizi büsbütün buzlaştırıyor. Bakarken gözle bıçaklıyoruz, dinlerken kulakla boğuyoruz, koklarken burunla zehirliyoruz. Damak kirletiyor, el solduruyor, düşünce de kalb halvetinde ırza geçiyor. Bütün bunların kanunlarını bilmiyoruz da, kanun çıkarmağa kalkıyoruz. Bir şey olmasın diye mi, olsun da yapılmasın diye mi? Sen kaplanı yetiştir, besle sonra pençe atıyor diye boynuna kement at, ipe çek! Yazıktır kaplana, günahtır kaplana! Kanunu, bir şey ortadan kalksın, yapılamaz olsun diye değil, bizim başka türlü yaptığımızı, bazıları bu türlü yapmasın diye çıkarıyoruz. TEYPTE OTEL KÂTİBİNİN SESİ - Bütün bunlar merhametle mi düzelecek? TEYPTE REİS BEYİN SESİ - Merhamet, hiçbir şeyin kendisi değil, su gibi, toprak gibi, hava gibi, ateş gibi, herşeyin temeli... Onu getirin, kuracağı iklimde iyinin ölü bitkileri dirilsin, kötünün de diri bitkileri ölsün... (Durak) İşi fazla fikire kaptırmayalım... Savcı bey haklı... Merhametin ukalâsı olmak, merhametsiz olmaktan beter... Papazların yaptığı gibi, sadece edebiyatçısı olmak da, onu harcamak... Yalnız duyalım, duygusunu arayalım, hayatını yaşayalım!.. Çocuk bana, mühürlü kalbinizin birgün açılmasını dilerim, dedi. Kalbim bütün dikişlerinden yırtıldı; yine mühürü istediğim gibi açılmıyor. Beş dakika uyusam, merhametsiz uyanıyorum. Yediğim yemeğin ilk lokmasında merhametli, son lokmasında zalimim!.. Ne yapayım ki, bütün kin ve garez duygumu, kendime, bütün af ve merhamet hissimi dünyaya çevirebileyim?.. Ne etsem, nefsim arkamdan onu salyasiyle kendikine göre mayalandırıp yutuyor, besleniyor. Hem benim nefsimi kıracak, hem de rahmetinden hiçbir şey kaybetmiyecek sistem!.. Onu arıyorum! Büyük meydanına heykelimi dikmek yerine, leşimi katır iskeletlerinin yanına atacakları merhamet cumhuriyeti nerededir? Bütün sınıflara paydos! Dünyayı, hastalarla hastabakıcılarından ibaret iki sınıfa bölecek ve (1) numaralı odaya, Atom âlimlerini ve politikacıları yan yana yatıracak anlayışa yol var mıdır? Yalnız acıyanlar ve acınanlar sınıfı... İki, yahut iç içe tek sınıf... Gerisine paydos!.. Çocuk bana, ağlayabilseydiniz anlayabilirdiniz, dedi. Ağladıkça anlıyorum, ağladıkça anlıyorum. Çocuk bana, sizi ruhum bu dünyada ve ötelerde adım adım takip edecek, dedi. Ölülerin dilinden anlayan varsa yalvarsın: Aman, Reis Beyi bırakma, elini onun kolundan çekme, onu götür, onu erdir!.. (Otel Kâtibi teypin düğmesini çevirip onu durdurur.)
Sayfa 138 - BÜYÜK DOĞU YAYINLARIKitabı okudu
·
33 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.