Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

264 syf.
9/10 puan verdi
Çirkinlik Günahı
Konuya girmeden önce şuna değinmek isterim ki bana, "kadın hakkı mı insan hakkı mı?" diye sorsalar "insan hakkı" derim, hiç şüphesiz. Bir yerde -kime yönelik olursa olsun- hak ihlali varsa orda "insani" değerler konusunda sıkıntı var demektir. İnsana saygı duymayan, kadına mı saygı duyacak?! Geçenlerde bir videoya rast geldim. Afganistan sanırım. Adam 4-5 yaşındaki çocuğu çırılçıplak soyundurup ayaklarından asmış -o yaştaki çocuk ne suç işlediyse artık- elinde bir çubuk çocuğa yapıştırıp duruyor, bir yandan da kızıyor. Şimdi sen bu adama git ve kadın haklarından bahset! Bu adam kadının da insan olduğunun farkında mı ki?! Gelelim esas konuya: Yazar Claudine Sagaert sosyoloji alanında doktora yapan bir felsefe öğretmeni. Eserinde güzellik-çirkinlik konusuna, tarih dışında antropoloji, felsefe, sosyoloji alanındaki kitap ve metinlerden yararlanarak, kadına bakış açısını ayrıntılı ve oldukça sert bir şekilde ortaya koymuş. Kitabın ismi sakın sizi yanıltmasın, yani bu kitap tarihte hangi kadınlar çirkindi, hangisi güzeldi gibisinden konulara değinmiyor. Sagaert, çirkinliğin ontolojik, yani "varlık" olarak açıklanışından, doğanın hatası gibi görülmesinden ve kötü irade-ihmal sonucu ortaya konan “çirkinlik” algısından söz ediyor. David Le Breton, kitaba yazdığı önsözde, eril düzenin oluşturmuş olduğu çirkinlik algısında kadın ve erkekte algılanan çirkinliğin farklı olduğunu belirtiyor. Kadındaki çirkinliğin "bedenle" ilgili; erkekteki çirkinliğin ise "zekâ" ile ilgili kalıpyargılardan kaynaklandığını söylüyor. David Le Breton, bu eril düzenin kadınlar üzerinde oluşturmuş olduğu çirkinlik algısından kurtulmanın yolunun evlilik yoluyla sunulduğunu vurguluyor. Sagaert, dış görünümü eril düzenin sunmuş olduğu kalıpyargılara uygun olmayan kadının, “Çirkinim, o halde yokum” söylemiyle baş başa kaldığını söylüyor. "2. yüzyılda yaşamış olan İskenderiyeli Clément "her kadının kadın olma düşüncesinden bunalmış olması gerektiğini” düşünüyordu." (#104461472). Zaman içerisinde bu bedensel çirkinliğin, ahlaki çirkinliğinide geçtiğini görüyoruz. Yani artık kadının "bedensel" olarak güzel olsa bile içsel olarak yani "ahlaki" olarak çirkin olacağını yazar belirtiyor. Dönemin eril düzeni tarafından kadının erkeğe göre tanımlanışı beni tam anlamıyla dehşete düşürdü! Bakınız Aziz Thomas kadınları nasıl tanımlıyor: "Aziz Thomas'a göre de kadın, kusurlu bir erkek ya da başarısız doğmuş bir erkektir. "Natura particularis'in (yani erkek sperminin etkinliği) sonucunda gerçekleştiği dikkate alındığında, kadın eksik bir varlıktır ve onun doğumu istemeden gerçekleşmiştir. Bu bakış açısına göre, kadın sadece kusurlu bir varlık olarak değil, aynı zamanda ilineksel bir varlık olarak da düşünülmüştür. Filozof, analizini şöyle devam ettirir: "Spermin etkin gücü her zaman tamamen kendisine, yani erkek olana benzer bir şeyi meydana getirmeye çabalar. Sonuçta meydana gelen bir kadınsa, bu spermin zayıflığından ya da (dişi olan eş tarafından ortaya çıkarılan) maddenin uygun olmayışındandır." (#104406811). Bu sözleri okuyunca dönemin erkek düzeninden ben bile tiksindim! Sonuçta onu da dünyaya getirende bir kadındı. Bir erkeğin hiç olmazsa annesine karşı bile saygısı, sevgisi olmaz mı?! Sagaert, kadının, eril düzenin oluşturmuş olduğu çirkinlik algısından kurtulabilmek için kozmetik yöntemler geliştirdiğini, ama yine de bu, kalıpyargılardan kurtulamadığını açıklıyor. Bu kozmetik yöntemlerin kadının, “güzellik emperyalizmi” kurbanı olduğunu ve bu "güzellik modasına" uymayanların pazarlama tarafından da "çirkin" diye nitelenmesi ortaya çıkmaya başlıyor. Yine tüm bu eril düzene itaat etmeyen, kalıpyargılara uymayan kadınların, yani feministlerin "kız kurusu, cadı, fahişe" kötü, yoz ve ayıplanacak bir varlık olarak nitelendirilmek istendiğini vurguluyor. Bu açıdan kitabın en sevdiğim alıntısı bu oldu: "Toplumsal düzeyde, evde kalmış kıza karşı yapılan ayıplamalar, onun güzel olmadığı ve hiçbir eril arzu uyandırmadığından dem vurur; bekâr kalmayı tercih eden kadınlar illa güzellikten yoksun olmak zorunda değildir, ama ahlâken çirkin olarak görülürler, çünkü evlenmedikleri ve anne olmadıkları için suçludurlar. Bu kadınlar "erkeksi", "lezbiyen", "amazon", "fahişe", " hafifmeprep "çokbilmiş" olarak adlandırılıyorsa, bu onların aile düzenini sorgulamaktan ileri gelen saldırıya açık bir tehdit olarak görülmelerindendir. Kadının ahlaki çirkinliğini bildiren söylemler öncelikle bağımsızlıkları üzerinde hak iddia eden kadınları hedef alır. Bu onların rahatsızlık uyandıran fiziklerinden kaynaklanmaz; aksine kurulu normlara uymamak suçundan ötürü ahlaki bir kusur olarak görülmüştür. Mesela, cadılar ille de çirkin değildir, aksine bağımsız, bekar ve çocuksuz kadınlar olduklarından çoğunlukla çirkin olarak görülmüşlerdir." (#104336861) Sagaert, yaşlı kadınların da eril düzen tarafından dışlandığını yani, güzel ya da çirkin olsun yaşlı kadının kadınlıktan mahrum olduğunu söylüyor. Ayrıca Yaşlı erkek çoğu zaman görmüş geçirmiş biri olarak düşünülürken yaşlı kadın nadiren bu düşünceye erişmiş olarak kabul ediliyordu. Eril düzende beni sinir eden başka bir düşünce ise, tecavüzün ve oğlancılığın meşrulaştırılmasında erkeklerin kadınları maşa olarak kullanmasıydı. Bahaneleri şuydu: Kadının doğal olamadığını, onun hile ile yani süslemeler ile güzelleşmesi gerektiğini, varoluştan gelen bir güzelliğinin olmadığını söylüyorlar. Özetle, erkeklerin -özellikle genç oğlanların- "doğal güzelliğe" sahip olduğunu tanımlıyorlar. Kısacası, Antik Yunan'da güzellik, eril cins tarafından temsil ediliyordu. Ayrıca bu "çirkinlik" algısını destekleyenler arasında Rousseau, Kant, Comte, Platon, Aristoteles gibi büyük düşünürlerde yer alıyor. Birçok ünlü düşünür ve yazarın, bazen de meslektaşlarını değersiz göstermek için, insanın şaşkınlığa uğratan fikirlerini bütün gerçekliğiyle açığa çıkartmış. Kitap akademik seviyedeydi, ama bu durum kitabın rahat okunmasına engel değil. Yazar, kaynağa bolca yer vermiş, sadece 65 sayfa notlar ve kaynak kısmına ayrılmış, yani kitap bir hayli güvenilirdi. Bu kitabın katkısı bana büyük oldu. Çünkü eril düzenin kadınlara yapmış olduğu "büyük" ayrımın, kitapta anlatılan sorunların günümüz düzeninde de devam ettiğinin farkına vardım. Yapılan kadın düşmanlığının MÖ dönemlere kadar gittiğinin; kadının, kendisi olarak değerli bir varlık şeklinde nitelendirilmeyip sürekli ona sunulan kalıplara göre hareket etmeye zorlandığının farkına vardım. Kadın Çirkinliği Tarihi; sindire sindire okunacak bir kitap. Kitabın sayfalarında ilerlerken, bazen okuduğun bilginin gerçekliğine inanmayıp, bazen de daha ayrıntılı öğrenmek için, başka kaynaklara da başvurma ihtiyacı duyacağınız bir okuma serüveni. İncelemeyi bitirmeden önce, geçen gün okulda bir sohbet esnasında konu Tomris Hatun'a geldi. Hani şu dünyanın ilk kadın kraliçesi olan Türk hükümdarı... Kadın öğretmen arkadaşlardan birisi "Allah'a sığınırım. Kadından devlet yöneticisi olması kıyamet alametidir, sapık insanlar" dedi ve lafı Türklere soktu, sapık millet dedi yani! Büyük hükümdar Metehan bir gün ok atıcılığından çok etkilendiği genç bir kadını huzuruna çağırtır. Genç kadın "Türk'ün töresi mi değişti. Hatun, er kişinin ayağına gider mi" der ve reddeder, bunun üzerine Metehan gidip kadın ile görüşür. Er kişinin ayağına gitmeyen kadından, erinin arkasından 5 metre geriden gelen kadına... İtiraf etmek gerekir ki kadını ikinci plana atan hatta çok yerde insandan bile saymayan Ortadoğu milletleriyle yakın temasa geçmemiz ve İslamlaşma ile birlikte bu dünyanın kültürünü İslam'ın kaidelerini benimsememiz, bedevî hikayelerinin kendi destanlarımızın yerini alması hiç kuşkusuz bizi bugünlere getirdi. Maalesef!
Kadın Çirkinliğinin Tarihi
Kadın Çirkinliğinin TarihiClaudine Sagaert · Maya Kitap · 201781 okunma
··1 alıntı·
2 artı 1'leme
·
858 görüntüleme
SunSet okurunun profil resmi
Güzel olmuş elinize sağlık. 🙏🏻
Tengrigens okurunun profil resmi
Teşekkür ederim. :)
Ecem okurunun profil resmi
Ali eline sağlık gerçekten çok kıymetli bir inceleme olmuş. Kadına dayatılan güzel olma zorunluluğu, güzellik kriterlerinin kozmetik, vücut ölçüsü, boy-kilo dengesi gibi fiziksel tarafları, "kadının en büyük düşmanı kadındır" saçmalığı (ki bu cümleden ne kadar tiksindiğimi anlatamam), erkeğin gerisinde olması gerektiği inancı ve daha pek çok şey eril düzenin ürünleridir. Yani kadının en büyük düşmanı kadın değil "eril düzen rezilliği"dir. Kozmetik ve seksi iç çamaşırı firmaları çoğunlukla erkeklerin elinde, estetik operasyonlardan elde edilen kazanç yine çoğunlukla erkeklerin elinde yani para onların elinde dönüyor bunu da unutmamak gerekiyor. Çirkinlik hissi bir insanı rahatlıkla susturabilir, sosyal hayattan geri çekebilir, eve kapatabilir; ve kadınlar bunu kendi istekleri ile yaptıklarını zannederler oysa ki bu tamamiyle eril tahakkümün başarılı bir oyunudur. Kadınların farkındalığını artırmak için daha çok okuyup, okutup anlatmak gerekiyor. Buna incelemenle destek verdiğin için teşekkürler.
Tengrigens okurunun profil resmi
Güzel yorumun için teşekkür ederim Ecem. İncelemede belirttiğim gibi kitap bende büyük bir farkındalık yarattı, kitabı çok sevdim. Bir erkek olduğum için eril düzen beni olumsuz yönde etkilemesede bu düzen içinde kadınların durumunu anlamaya çalışıyorum ve düzeni bende yanlış buluyorum. İncelemeyi beğenmene sevindim.
1 sonraki yanıtı göster
Kaan okurunun profil resmi
Emeğine sağlık Ali, faydalı bir inceleme olmuş ve merak ettim kitabı. Sonda Metehan ile ilgili hususa benzer bir olayı ben aktarmak isterim: İbni Faldan, sanırım İtil Bulgarlarina giderken Türklerin yogun yaşadığı bölgelerden geçer. Bu esnada bir Türk obasinda agirlanir. Obanin başında bir bey değil hatun vardır. Hatun, sofrayi kurdurur ve Fadlan'i davet eder askerleriyle ama Fadlan, bunu garipser, bir kadının ayağına mi gidecem havasına girer. Hatuna söylerler; bu sefer Hatun onu zorla getirin diye emreder ve Fadlan sofraya getirilir ve yemek sohbet devam eder. Bir başka yerde ise Fadlan, Türk kadınlarının rahat giyimlerini ve serbest yaşantilarini 'barbarlik' vb olarak görür. Dediğin üzere Türklerin kadına bakışında İslam'ın nasıl bir etkisi olduğunu insanlar da bu tarz eserler okuyarak anlayabilirler diye düşünüyorum.
Tengrigens okurunun profil resmi
Teşekkür ederim Kaan, beğenmene sevindim. Evet, zaten dönemin birçok Arap seyyahı bu konuda ağız birliği ediyor. İncelemede dediğim gibi, o dönemin şartları göz önüne alındığı zaman islam, "Arapları" ileri taşımıştır, ancak Türklerin gerilemesine sebep olmuştur.
Neşe okurunun profil resmi
‘İnsan hakları’ yerine ‘kadın hakları’ sözünü kullanmak zorunda olmamız bile durumu kendi başına özetliyor. Bir cinsin haklarını savunmak zorunda olmak; aslında insanlığın en büyük ayıplarından biri... (Çocuk hakları konusuna girmiyorum bile.😞) Siz kitabı okurken mümkün olduğunca takip ettim. İlgimi çekmişti. Şimdi incelemenizi okuyunca bir kez daha anladım ki neyi niçin okuduğunu bilen, okuduklarına dair çıkarımlarını doğru düzgün aktaran nitelikli bir okuru takip etmek çok şeyler kazandırıyor bize. Çok beğendim incelemenizi. Elinize sağlık.
Tengrigens okurunun profil resmi
Güzel düşünceleriniz ve yorumunuz için çok teşekkür ederim Neşe Hanım.
Yasemin okurunun profil resmi
Sapiens'te de değişen onca şeye rağmen hiçbir yerde ve hiçbir zaman değişmeyen tek şeyin cinsiyet ayrımcılığı olduğunu söylüyor Harari. İnceleme için teşekkürler, okuma listeme aldım.
Ayşe yılmaz okurunun profil resmi
Emeğinize sağlık, incelemeniz çok güzel. Kitabı muhakkak okuma isteği uyandırdı. Birazdan kitabı sipariş edeceğim.
Tengrigens okurunun profil resmi
Teşekkür ederim. Güzel bir karar almışsınız. 👍
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.