Gönderi

Senin Korkularını Benim İnceliğimi Ayrılık ne biliyor musun?  Ne araya yolların girmesi,  ne kapanan kapılar,  ne yıldız kayması gecede,  ne ceplerde tren tarifesi,  ne de turna katarı gökte.  İnsanın içini dökmekten vazgeçmesi ayrılık!  İpi kopmuş boncuklar gibi yollara döktüğü gözlerini,  birer damla düş kırıklığı olarak toplaması içine.  Ardında dünyalar ışıyan camlar dururken,  duvarlara dalıp dalıp gitmesi.  Türküsünü söylecek kimsesi kalmamak ayrılık.  Saçına rüzgar, sesine ışık düşürememek kimsenin.  Çiçekçilerden uzağa düşmesi insanın yolunun.  Güneşin bir ceza gibi doğması dünyaya.  İki adımdan biri insanın, sevincin kundakçısı,  hüznün arması ayrılık.  O küçük ölüm!  Usta dokunuşlarla bizi büyük ölüme hazırlayan.  ... Şimdi anlıyormusun gidişinin neden ayrılık olmadığını,  bir yaprağın düşmesi kadar ancak, acısı ve ağırlığı olduğunu.  Bir toplama işleminin sonucunu yazmak gibi bir değer taşıdığını.  Boşluğa bir boşluk katmadığını, kar yağdırmadığını yaz ortasında….  Ne mi yapacağım bundan sonra?  Ayak izlerimi silmek için sana gelen bütün yolları tersinden yürüyeceğim önce.  Şiir yazmayacağım bir süre,  Fotoğraflarını güneşe koyacağım, bir an önce sararsınlar diye.  Hediyelik eşya satan dükkanların önünden geçmeyeceğim.  Senin için biriktirdiğim yağmur suyunu, bir gül ağacının dibine dökeceğim.  Falcı kadınlara inanmayacağım artık.  Trafik polislerine adres sormayacağım,  Geleceğe ışık düşüren bir gülüşle gülmeyeceğim kimseye….  Ne yapacağımı sanıyorsun ki?  Tenin tenime bu kadar sinmişken,  ömrüm azala azala önümden akarken,  gittiğin gerçek bu kadar herkese benzerken..  Senin korkularını, benim inceliğimi doldurup yüreğime,  bıraktığın boşluğu yonta yonta binlerce heykelini yapacağım.  Şükrü Erbaş
·
12 görüntüleme
Bu yorum görüntülenemiyor
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.