Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Fransız tarihçi Ch. Seignobos. Batının eşitliği nispidir. Aslında her alana müthiş bir eşitsizlik hakimdir. Ülkemi (Fransa) ele alacak olursa evvela asiller ve rahipler sınıfını görürüz. Onların alt katında üç sınıf daha var. Burjuva (Bourgeosie), Vilen (Vilain) ve Sarf (Serf yani esir, ya da köle). "Asillerle rahipler, eski dönem boyunca tüm haklardan ve nimetlerden yararlandılar. Yeni döneme gelince... Demokrasi yine bu zümrelere çalıştı, çünkü mekanizmaya hakimdiler, geçişi diledikleri gibi ayarlayıp mekanizmayı istedikleri gibi işlettiler." Böylece asiller ve rahipler sınıfı hem yönetime hakim oldular, hem de ekonomiye... Bazı istisnalar hariç tutulursa, alt tabakaların başarı şansları hiç olmadı. Hatta bazı sınıfların hayvanlar kadar bile hakları yoktu. Bütün angaryalar alt sınıfların boynundaydı. Derebeyleri topraklarını satmak istediklerinde "kelle" hesabıyla köylüleri de satışa sunarlardı. Köylü, derebeylerine ait topraklarda bedava çalışmak zorundaydı. (Buna corveangarya denirdi) Kaçmak istediğinde dövülür, işkenceye tabi tutulur, hatta vurulurdu. "Köylüler, köylerinin sahibi olan derebeyinin her arzusuna, hiçbir savunma hakkı olmaksızın, boyun eğmek zorundaydılar. Çünkü isterse derebeyi onları yargılayabilirdi ve hüküm kesindi. Köylülerin ise başvurabilecekleri bir merci yoktu." (Ch. Seignobos, Le Moyen Age, Paris 1907) "Savaş güncel işlerdendi. Prensler, asilzadeler, şövalyeler durmaksızın bir birlerine savaş ilan ederler, savaş sebebiyle köylülerin ekinlerini mahvederler, hayvanlarına ve kalan ürünlerine el koyup kalelerine çekilirlerdi." (a.g.e., s. 236) "Derebeyinin kendi malikanesindeki köylüler üzerinde ne gibi hakları varsa, şehirliler üzerinde de aynı haklan vardı. Bu haklar içinde halkın gözlerini oydurmak, burunlarını kestirmek, elleriyle ayaklarını kestirip o vaziyette kalabalığa teşhir etmek gibi kanlı uygulamalar olağan sayılırdı." (a.g.e., s. 241) Fransız Enstitüsü üyesi Funck-Brentanonun "Lasociete au moyen age" isimli eserinde köylülerin namuslarına sahip çıkma haklarının bile olmadığını yazar: "Halkın derebeylerine karşı aile namuslarını koruma hakları bile yoktu. Çünkü gelinle damat, gerdeğe girmeden önce davetlileriyle birlikte derebeyininşatosuna gitmek ve gelini derebeyine sunmak zorundaydılar. Derebeyi isterse gelinle sabahlayabilir ve hiç kimse bunun hesabını soramazdı." (La societe au moyen age, Paris 1937, s. 51) Aynı dönemde, hatta daha öncesinde Osmanlılarda "eşitlik ilkesi" tüm hayata hakimdir. Lois Gardetin deyişiyle, "Bütün müminler kanun nazarında eşittir, çünkü kardeştirler." Bunun kolayca sağlanmasının sebebini inanç sisteminde aramak lazım... İnancın gereği olarak Osmanlılarda "imtiyaz/ayrıcalık" yoktur. Tabiatıyla "asiller sınıfı"ndan ya da Hıristiyanlıktaki gibi ruhban sınıfından söz edilemez. Selçuklu ve Osmanlı tarihinin aynı döneminde, Avrupa tarihinde gördüğümüz insanlık dışı uygulamalara asla rastlanmaz. "Kanun önünde eşitlik" ilkesi hayata öylesine derinden hakimdir ki, sıradan insanlar kimi padişahları mahkemeye verip yargılatmış, hatta mahkum ettirmişlerdir. Bunu yapabilmek bugünün demokratik anlayışı içinde bile zordur. Bu anlayışın temelinde, kuşkusuz, İslam'ın "kul hakkını yememe" kuralı yatar. Allah'ın, kul hakkını bağışlamayacağı inancı, yöneticileri hamiyetli, yönetilenleri emniyetli yapmıştır.
Sayfa 141 - Nesil YayınlarıKitabı okudu
·
4 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.