Konuk Kaplan, Arjantinli yazar Jorge Luis Borges’in 1975-1985 yılları arasında hazırladığı, Babil Kitaplığı adlı fantastik edebiyat dizisinin 30 kitabından ilki. Seri ismini Borges'in öyküsünden almıştır. Her bir kitaptaki hikâyeler, farklı yazarların gerçeküstü öykülerinden oluşmakta.
Çinli yazar P’u Sung-Ling’in 17. yüzyılda yazmış olduğu Liao-Chai adlı kitaptan alınan bu 14 öyküde; karakterlerin ölüp tekrar dirilmesi, yaşayan birinin Ölüler Ülkesi’ne gitmesi, insanların kaplana dönüşmesi, düşte görülenin gerçek olması gibi durumlara sıkça rastlanmakta. Tanıtım bülteninde de belirtildiği üzere; “Batı’da Binbir Gece Masalları ne denli önemliyse, Çin’de de Liao-Chai öyküleri o denli önemli”ymiş. Kitabın önsözünde Borges’in yazdığına göre; Çinliler kadar batıl inançlara inanan başka bir ülke bulunmamaktadır. Bu nedenle de doğaüstü sayılabilecek her şey, onlar için gerçek niteliği taşımakta.
Bu öyküler dışında kitabın sonunda, Kırmızı Köşk Düşleri adlı kitaptan da iki öykü bulunuyor. Bu kitap, Çincenin en önemli klasik romanlarından sayılmaktaymış. Borges, kitabın tamamının çevrilmesinin hiç düşünülmediğini söylemiş. Belirttiğine göre; eğer kitap çevrilecek olsa, bir milyon kelimenin kullanıldığı üç bin sayfalık bir eser olurdu.
Arjantin Ulusal Kütüphanesi’nin yöneticiliğini de yapmış olan Borges, Büyülü Gerçekçilik akımının öncülerindendir. Kütüphane görevine başladığı süreçte görme yetisini kaybetmiştir. Editörün "Obur Okur" olarak adlandırdığı Borges'in bu durumla ilgili söylediği şu sözü etkileyicidir : "Bana aynı anda hem 800.000 kitabı hem de karanlığı veren Tanrı'nın muhteşem ironisi". Henüz okumadığım Gülün Adı kitabındaki kör kütüphaneci karakteri için Umberto Eco, Borges'dan esinlenmiş.
Birkaç aydır haberdar olduğum bu edebiyat dizisinin ilk kitabı olan Konuk Kaplan’ı beğenip beğenmediğimi ben de tam olarak bilmiyorum. Bazı öykülerin sonuç bölümü belirgin değildi. Çoğu öykü, adaletin elbet yerini bulduğu gibi mesajlar içeriyor. Başka bir yazara ait olan Kırmızı Köşk Düşleri'nden alınan öyküleri daha çok beğendim sanırım. Yine de öyküleri okurken içinde yaşayabiliyorsam, şimdilik kâfi.
Dizinin diğer kitaplarını hâlâ merak ediyorum. Her kitap farklı bir yazarın öykülerini içerdiği için sırayla okumayı gerektirecek bir durum da yok. Yine de sıralı okuma takıntımdan vazgeçebilir miyim bilmiyorum :)
Son olarak Borges’in şu ünlü sözünü de eklememek olmaz : “Cennetin her zaman bir kütüphaneye benzediğini hayal etmişimdir.”