Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Bir İsmet Özel Hatırası
İnsanların gıpta ile takip ettikleri, tefekkürlerini önemsedikleri isimlerle bir kez olsun vicahen görüşmek istemeleri pek tabii bir istektir. Kendi zihin dünyasında şekillendirdiği mütefekkiri gerçek hayatta da görerek bu "imajı" güçlendirmek ister ademoğlu. Meselenin sonunda ya büyük bir hayalkırıklığı vaki olur, ya da mütefekkire duyulan ilgi perçinlenir. Kişi seçtiği ismin tam da aradığı isim olduğunu fehmetmekle mesrur olur. Yaklaşık birkaç senedir kitapları üzerinden tefekkür dünyamı yoğurduğum, şiirlerinden öte fikirlerini de önemseyip, bu topraklar için hakikaten cehdeden bir isim olarak gördüğüm İsmet Özel'i derneklerinde ziyaret etmek fikri uzun zamandır beni meşgul ediyordu. Gerek bulunduğum şehrin İstanbul'a olan uzaklığı (Samsun), gerek memlekete döndüğümde de aileme ayırmam gereken vaktin darlığı (Erzurum) beni Özel'i ziyaret etmekden alıkoyuyor idi. Ki İstanbul'da olmak her zaman Özel ile görüşmek demek de değildi. Derneğe (İstiklal Marşı Derneği, Eyüp'te) vardığınızda kendisi orada olmayabilirdi de. Meşru bir şeyi, dozunca, abartmadan isteyince Allah'ın nasip etmesi imkansız değil. Elbette şart da değil. İşin dönüp dolaşıp irca edildiği yer "nasip". İstanbul'a geleli iki gün olmasına rağmen ve yasaklar henüz kalkmış iken, İsmet Özel'i ziyaret etmemek işten bile değildi. Üstelik bulunduğum muhitten pek uzak olmadığı gibi dostlarımın hemen birçoğu da elân İstanbul'da idi. Dostlarım kendi muhitlerinden ben de birkaç arkadaşımla kendi muhitimden yola düştük. Bir şekilde derneğe vardık. Şimdilik tafsilatı bir kenara bırakırsak, İstiklal Marşı Derneğine yaklaşınca ilk dikkatimi çeken şey Derneğin öyle koskoca bir binasının olmaktan ziyade, yaklaşık üç katlı bir binada ikinci kattaki dairede bulunması idi. Mütevazı bir mekan, gösterişten uzaklık hemen göze çarpıyordu. İçeri girer girmez ortadaki odada İsmet Özel'in ortaya konmuş bir sandalyede oturduğunu, ve karşısındakilere hitap ettiğini görüyorsunuz. Kapıdan girer girmez verdiğiniz selamı sesli bir şekilde size yönelerek alıyor Özel. Sonra karşısına geçip oturmaya başladığınızda Özel'in gelenlerle sohbet etmek yerine her zaman belli bir anlayış çevresinde eleştirdiği dünya sistemi, Müslümanların / Türklerin bu sistem karşısındaki "vurdumduymaz" hallerine dair çeşitli meseleler vasıtasıyla tespitlerini işitiyorsunuz. Özel sohbette dünyadaki muhtelif savaşlara, devletler arası ilişkilere değiniyor, bazı meselelerin aslının hala meçhul olduğu, birileri tarafından gizlenmek istediğini ve kimsenin de bu gizlilikten şikayet etmediğini anlatıyor. İsmet Özel her şeyden evvel çok dikkatli bir isim. Zaten bu dikkati sayesinde kendisine Türkeli'nin en büyük şairlerinden diyoruz. Sürekli bir teyakkuz hali söz konusu. Mesela genç bi adam elimize sırayla kolonya dökerken, "Kolonya!, kolonya nedir?" diye sordu. Ben kendi kendime tam karşısında oturduğum için bana bu soruyu direk yöneltebilir endişesiyle kolonyanın içeriğini zihnimde oturtmaya çalışırken (bu arada en ufak bi fikrim yok, kolonyada alkol var,eee başka?) o "Kolonya aslında bir şehir ismidir" dedi. Alman göçmenlerin Köln diyerek zikrettiği şehrin bizim dilimizde de böyle yerleşmesine karşın o şehrin isminin kolonya (yazılışı nasıl bilemiyorum) olduğunu söyledi. Bu ufak meseleden bile Özel'in dikkatini fehmetmemek işten bile değildi. Aradan biraz vakit geçmiş, ara ara bir dakikalik, belki daha fazla sükutlarla sohbete devam ederken, arkada beraberce geldiğim, daha önce pek Özel okumamış dostlarım beni dürtüyor, hadi müsaade iste kalkalım diyorlardı. Aslında soru sormaya cesaret edemezdim. Çünki girişte dernek yetkilisi "İsmet bey konuşur,biz dinleriz, soru-cevap şeklinde gitmeyiz" minvalinde bir şeyler söyleyince tüm sorularımdan vazgeçmiş idim. O anda aklıma nereden geldi ise Mehdi aleyhisselam ve Nüzûl-i İsa meselesine dair, Özel'in metinlerinde herhangi bir atıf olmadığını hatırladım. Yani dünyanın felakete sürüklendiğini, insanların / insanlığın küresel hegemonyanın baskısı altında kaldığını söyleyen bir mütefekkir bu meseleleri eğer ehl-i sünnet itikadında ise fiten hadisleri ve bu nüzuller bağlamında da değerlendirmeli, en azından değinmeliydi -bence-. Sessizliği bozdum ve "hocam, bi soru sorabilir miyim?" dedim. Kafasını kaldırdı ve "bi soru sorabilirsin," dedi. Ona kendisinin dünyanın felakete doğru gittiği, Türkiye'nin, Türklerin de bunun farkında olmadığını söylediğini, öyle ise Mehdi aleyhisselam ve Nüzul-i İsa meselesinin kendi tefekkür dünyasında nerede yer aldığı, onca acaba kurtuluş bunlarla mı olacak, yahut bundan önce Hilafet Türkiye yahut farklı bir Müslüman devlet tarafından mı getirilecek, bu hususta ne düşündüğünü sordum. Çok net cevap verdi. "Ben işin o tarafıyla ilgilenmiyorum, kehanete giriyor. Vakıya, felakate işaret ediyorum" kabilinden kısa cümleler kurdu. Sonra biraz duraksadıktan sonra kahkaha atarak "Mehdi'yi bekleyen bi adam evin tapusunu alacak mı, almayacak mı, sonuçta Mehdi gelecek nasılsa diyip tapuyu alıyor mu, almıyor mu" minvalinde konuştu. Bu cevapta da dikkatimi çeken şey Mehdi aleyhisselamı beklediğini iddia eden bir adamın iddiasına sadıklığını böyle müşahhas bir mesele üzerinden misallendirmesi idi. Bu önemli ve sadakati izhar edici bi soru. Sonra kullandığımız araçlar bizi yarı yolda koyuyor mu minvalinde bir giriş yaptı ki ondan sonrasını yazmaya gerek yok sanırım. Bu arada yukarıda naklettiğim diyaloglar aşağı-yukarı öyle idi. Lafzı lafzına nakletmem malumdur ki imkansız, eğer sürç-i lisanım oldu ise yanımdaki dostlarım müdahale edebilirler dilerseler. Benim İsmet Özel hikayem böyle idi, bunu metine çok uzun olmasa da sıcağı sıcağına döktüğümden dolayı memnunum, hatıra olarak kalması hoş olacaktır. İmkanı olanların, Özel'in tefekkür dünyasına dikkat kesilenlerin Özel hayatta iken ziyaret etmelerini, değerini bilmelerini dilerim. Malumdur bizde büyükler öldükten sonra kıymete binerler. Asıl mesele kıymeti vaktinde idrak olsa gerek…
·1 alıntı·
183 görüntüleme
Oğuzhan Âsım Güneş okurunun profil resmi
Maalesef benim senin gibi bir öykü yazarlığım yok muhterem (: Aynı atmosferde bulunmak.. Kıymetliydi elbette. Fakat karşımda bir şair vardı. Doymuştu. Bir vazifeniz vardır ve hakkıyla tamamlamışsınızdır. Dönüp bakarsınız ve "çok şükür hakkını verdik!" dersiniz. O huzur.. İşte o huzur vardı İsmet Özel'de. Tabii bunlar teferruat. Esas olay, sohbetin ardından ikram edilen çorba ((: Abdullah'ın tabiriyle; "tekke çorbası."
Fâtih okurunun profil resmi
Çorbaya çok vurgu yapıyor, iştiyakımı cezbediyorsun muhterem, yapma :D
3 sonraki yanıtı göster
Serhat okurunun profil resmi
Markete diye çıkıp ziyarete gidebilecek kadar yakınımdaymış derneği, hiç aklımdan geçmemişti haritaya bakmak tşk bu bilgi için. Gideyim bir gün merak ettim ortamı :D ön kapıda ve arka kapıda kaç kişi var ona göre tartışma çıkarsa dayak yemeden kaçayım :D
Fâtih okurunun profil resmi
Kapıda değil de,içeride dernekten en az 4,5 kişi var haberin olsun kardeşim:Dd
2 sonraki yanıtı göster
Bu yorum görüntülenemiyor
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.