Gönderi

Hep... Mi hep, yeni başlangıçlarla tazeledim umudumu. İmkansızlıkları, imkan dahiliyetimdekiler ile harmanladım, kendime mutluluklar çıkardım. Öyle ahım şahım şeylerde gözüm olmadı hiç, ama ufak tefek de olsa emek içeren nüanslar istedim. Varsın ayakkabım delik, kabanım ince olsun; okuyacak kitabım var ya şükür dedim. Hem... Çalışma masası çok sonraları girdi lügatime, zira; yemek masası, yer sofrası vardı, hatta çay tepsisini kırlentin üzerine koyup not çıkar(abilmek)mak vardı, daha ne olsun. Olumsuzlukların arasında, huzursuzlukların ortasında olsam da hiç aksini düşünmedim, hayal de etmedim. Ben, düşümü bile okumak yolundan başkası ile kurmadım. Okul değişikliği, şehir değişikliği, köy/şehir karmaşası, akran zorbalığı, eğitim eşitsizliği, ve daha nice imkânsızlıklar arasında imkâna tutundum, olabildiğince; hatta gülüşlerime, kara bi göktaşı; atom bombası misalince düştüğünde bile. Ve şimdi... imkânlar hem var hem yok... yıllar geçti evet, çok şey de değişti ama değişmeyen şeyler de yok değil. Umudum halâ yaralı, düşlerim hep kanlı, gözlerim hep yaşlı... Önümde KPSS, içimde yoksunluk, yanımda yoksulluk, başımda mutsuzluklar, gözümde umutsuzluklar, masamda kitaplar...(beni beklemekteler) ... Yazmak ya da yazmamak...bütün mesele bu mu? Hem niye yazdım ki bunları...bilmiyorum. Yazdıkça eksiliyor Yazmadıkça eskiyor Ve günden güne, içten içe çürüyorum. ... Çürümenin özeti değil belki bu Pes etmenin kendisi de Karanlığa teslim olmanın da Umudu bırakmanın da Ama bi şeylerin parçası Belki de kendisi bu.
··
53 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.