Şöyle bir durup düşünün. Kocaman bir ülke, kocaman evler. birçok insan. hepsi de KADIN. Adından da anlaşılacağı üzere Kadınlar Ülkesi.
Doğal bir felaket nedeniyle erkek soyunun yok olması üzerine kendi medeniyetlerini kurmuş, asla kaçmayan huzurları, sınırsız bollukları, bozulmayan sağlıkları, iyi niyetleri, sorunsuz yönetimleri ile, anneliğin kutsandığı, sadece kadınların yaşadığı bir ülke Kadınlar Ülkesi.
Fantastik bir macera ve aynı zamanda kadın temelli bir ütopya olan Kadınlar Ülkesi, Amerikalı üç erkeğin keşfetme merakıyla bu saklı coğrafyaya gelmesi ile başlar. Kitapta aynı zamanda anlatıcı olan Van sosyologdur. Jeff tıp doktoru, içlerindeki en maço karakter olan Terry ise coğrafya ve meteroloji ile ilgilidir. Geldikleri bu ülkede bu üç karakter hiç de alışkın olmadıkları ve ummadıkları durumlarla karşılaşırlar. Hayat neredeyse onlar için tersine dönmüştür. Bu durumdan en çok rahatsız olan Terry'dir. Jeff ise kadın egemen bir topluma en kolay adapte olandır. Kadınların olardan öğrenmek istedikleri pek çok şey vardır. Karşılıklı birbirlerinin dünyalarını öğrenmeye çalışırlar.
Kadınlar Ülkesi tüm bunların yanı sıra annelğin kutsandığı neredeyse kurumsal bir nitelik kazandığı bir yerdir. Burada yaşayan kadınlar eşeysiz üreme ile erkek varlığından tamamen bağımsız çoğalırlar. Çocuklar tüm toplumun çocuğudur ve onların eğitimi ve yetiştirilmesi en önde gelen görevdir. Ancak bu üç erkeğin gelişi ile tekrar çift cisiyetli topluma geri dönülmesi gündeme gelir.
Bu kadar yıllık bir kadın medeniyetinde bundan sonra erkeklere yer var mıdır? Erkekler bu medeniyete katkı mı sunar yoksa kurulan bu medeniyet erkek tehtidi altında mıdır? Bunun için kitabı okumanız gerekecek.
Gilman feminist bir yazar olarak, Kadınlar Ülkesi'nde kadınlara ve kadınların yaşadığı dönemdeki toplumdaki rollerine ilişkin bir bakış açısı sunuyor. Kadınların erkeklerden bağımsız bir hayat sürdürebilmelerine övgüde bulunuyor.
Ne dersiniz? Erkeksiz bir hayat mümkün olabilir mi?
Okuyacaklara şimdiden keyifli okumalar olsun.
