Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

280 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
·
8 günde okudu
Aziz Nesin’in söyleşilerinden biliriz; hiç bir şeyi atmaya kıyamazmış. Çok zor geçmiş günlerinin etkisi ile olacak, kullanılmış kağıtları bile biriktirir, konfeti yaparmış, ziyan olmasın diye. Benzer şekilde yıllar boyu yazdığı her şeyi -köşe yazılarını, mektuplarını, önsözlerini, konuşmalarını, ya da sadece kendine yazdığı notları- da biriktirmiş ve ölmeden önce hepsini düzenleyip yayınlamayı hedeflemiş. Böyle binlerce yazısı olduğundan iddialı bu hedefine ulaşabildiğini sanmam; ancak eski notlarını bir araya getirip yayınlamasının biz okurlar için ne kadar kıymetli olduğunu bu kitabı okurken anladım. Evet, bu kitap her hangi bir sınıfa sokamayacağınız, birbiri ile bağlantısı olmayan 29 yazıyı ve Aziz Nesin’in kitaplarının yurtdışı baskıları için yazdığı önsözleri içeriyor. Bu hali ile bakıldığında pek bir cazibesi yok, karıştırıp bırakıvereceğiniz cinsten. Ama beni okudukça içine çekti, bir günde bitirmeyi hedeflerken bir hafta sürdü bitirmem. Neden derseniz, birkaç başlıkta özetlemem daha iyi olur: 1. Kitabı okurken Aziz Nesin’i kanlı canlı karşımda oturuyormuş gibi hissettim. O kadar içten, o kadar doğal ki… Kendini bu kadar samimi, sevimli ve içten anlatan ve eleştiren çok az insan görmüşümdür hayatımda. 2. Kendi dahil kimseye müdanası olmadığı gibi korkusu ve çekincesi de yok. Olduğu gibi biri. Atatürk’e büyük saygı ve sevgi duyarken ölümünden sonra Atatürkçülüğün geldiği noktayı keskin dille eleştirmesi, heykel yapma sevdasını putperestliğe benzetmesi, Cumhuriyet Gazetesi’ne ve kaymakamlıklara heykel için harcayacağı paralarla okul yapmaları gerektiğini yazması büyük cesaret. Ülkemizde şekilci Atatürkçülük üzerinden prim yapan camianın gericilerle aynı kafada olduğunu bu kadar açık haykırması takdire şayan. Filistin’de yaşananlara ilişkin Birleşmiş Milletler’e bir kınama yazısı var ki, bunca zaman Filistin için yardım toplamaya pek meraklı dindar camiada bu kadar açık ve etkileyici bir eleştiriyi ne okudum, ne de dinledim. 3. Özgürlüğü, ama herkes için özgürlüğü bu kadar açık ve net savunmak hiçbirimizin yapabildiği bir şey değil. Sivas’taki Madımak faciası sonrası bu örgütlü olayın ateşleyicisi sanki Aziz Nesin imiş gibi kendisine acımasızca yöneltilen eleştirileri hatırlıyorum da, basınımızın “doğruyu söyleyeni dokuz köyden kovma” konusundaki marifetinin hiç değişmediğini görüyorum. Halbuki Aziz Nesin’in tek yol göstericisi özgürlük. Herkes için özgürlük talep ediyor o; kendisi için de, dindarlar için de, inanmayanlar ya da farklı düşünenler için de. Bilmek için okumak, araştırmak gerektiğini haykırıyor. Sesleniyor bize, “onun bunun piyonu olmayın, kendi doğrularınızı araştırarak bulun, sadece kendinize değil topluma da yararlı olun” diyor. Anlayana… 4. “3. Dünya Savaşı’ı da var, ancak büyük emperyalist devletler kayıp vermediği için adı konulmadı” diyor. Yalan mı? 2. Dünya Savaşı’ndan sonraki dönemde yine emperyalist devletlerin karıştığı, ama bu sefer uzaktan maşalarla yönetmeyi seçtiği bir dolu lokal savaş yaşanmıyor mu dünyada, kaynakların paylaşımı uğruna? Biz ve bizim gibi bir dolu ülke bu savaşlarda kayıplar vermedik mi, vermiyor muyuz? Anlamamız için daha ne gerekiyor? 5. Canlı tarihimiz kendisi. Osmanlı İmparatorluğu döneminde doğmuş, ciddi bir dini eğitim almış, askeri okulda okumuş, bir dönem orduda görev yapmış, Cumhuriyetin ilk yıllarını ve sonra defalarca rayından çıkmasını birebir yaşamış, eziyetini çekmiş bir aydın. Tarihimizi iktidar sansürlü tarih kitapları yerine birebir tanıklardan öğrenebilmek için mükemmel bir kaynak. Alfabenin değiştirilmesinin, Türk Dil Kurumu’nun özellikle ilk dönem faaliyetlerinin faydalarını lütfen Aziz Nesin’den okuyun. Eski Türkçe ile hayatına başlayan, Atatürk ve devrimlerini yaşayarak deneyimleyen bu yoksul çocuğun yaşadıkları, bilmeden konuşan günümüz sözde aydınlarından çok daha değerli. "Bir insanın bilmediği bir konuda konuş­ması, bildiği konuda konuşmasından daha kolaydır, çünkü bilmediğimiz konuda bilgisizliğin yürekliliğiyle konuşuruz. Oysa bir konuyu ne denli çok biliyorsak, içimizde o denli çok eksiklik ve yanılgı kuşkuları vardır.” demiş. “İki türlü inat vardır, biri kör inat. Halkımızın "inadım inat, kıçım iki kanat" dediği aptal inadı, dediğim dedik inadı, yanlışından dönmeme ve ders almama inadı, inanç inadı; öbürü de aydın inadı. Nedir ay­dın inadı? Düşüne düşüne, araştıra araştıra, kuşkulardan geçe geçe ulaştığın doğruyu, bütün tehlikeleri göze alarak sonuna dek savunma inadı…” demiş. Bilgisizliğin yürekliliğinden kaçınmak için, “aptal inadı”na saplanıp kalmamak için okuyalım, tartışalım, paylaşalım. Farklı düşünmekten, değişmekten, düşünce dünyamızı zenginleştirmekten korkmayalım. Ve Aziz Nesin’in mirası çocukları için, Nesin Vakfı’nın desteklerimizle memnun olacağını unutmayalım. Sevgili https://1000kitap.com/Nordavind ve
Ebru Ince
Ebru Ince
bu etkinlik ile bizleri Aziz Nesin okumaya tekrar teşvik ettiğiniz için teşekkür ederim.
Ah Biz Ödlek Aydınlar
Ah Biz Ödlek AydınlarAziz Nesin · Nesin Yayınları · 2016275 okunma
··
157 görüntüleme
Bu yorum görüntülenemiyor
Ebru Ince okurunun profil resmi
Beni de okumaya iten sebeptir aslında onun "ayrımcı " olmaması .. okudukça anlayacak insanlar diyerek bir başka "inat" la okutuyoruz :)) kalemine sağlık ❤ teşekkürler.:))
Yasemin okurunun profil resmi
Aziz Nesin, ne İsa'ya ne Musa'ya yaranamamış ülkemizde değeri anlaşılmamış bir aydınımız. Teşekkürler güzel incelemeniz için.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.