Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

98 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
·
9 saatte okudu
İnsanın 5 duyusuna da dokunabilen 8 büyülü öykü...
Gri bulutların beraberinde yağmur getireceği ne kadar kestirilebilir bir şeyse
Hakan Sarıpolat
Hakan Sarıpolat
'ın bir gün karşımıza bir öykü kitabı ile çıkacağı da onu az-çok tanıyan bilen insanlar için o kadar kestirilebilir bir şeydi... Çünkü o, yazarlığa giden bu süreci gözlerden uzak yaşamadı... Tam tersi, yazılarıyla, incelemeleriyle, paylaştığı öyküleriyle bu ilk kitabını biz okur dostlarının yanı başında inşa etti... Hevesini önce bir hedefe dönüştürdü, sonra 'doğru' insanların fikir ve desteğini aldı... Mecazen değil, gerçek anlamda öykü ile yatıp kalktı... Benim bu sabah başlayıp, akşamına bitirdiğim bu 'ilk kitap'ın arkasında aylara, yıllara uzanan bir emek, bir gayret, bir tutku var... Bakmayın siz 'Google'ın paltosundan' çıkıp bir haftada leblebi gibi ilk kitap çıkartan sosyal medya artıklarına... Mesele iki kapak arasına bildiği tüm aforizmaları serpiştirip kitap yayınlatmak ise, şu dönemde evde çekirdeğinizi çıtlatıp FOX TV’de dizinizi seyrederken bile bunu başarmanız mümkün... İşte Hakan Sarıpolat gibi yazarların, öykücülerin nitelikli yayınevlerinden edebiyatımıza kazandırılması bu yüzden daha da önem kazanıyor. Edebiyat terazisi bu şekilde kuruyor dengesini... Okur da tercihleriyle bu sinsi savaşta tarafını seçiyor... Her bir öykü, her bir cümle, her bir kelime üzerine harcanan uzun uzun saatler, uykusuz geceler, beyin fırtınaları, kısacası o total emek, sırf Necip G. bugün güzel bir Cumartesi günü geçirsin, çayını demleyip eline kitabını aldığında nitelikli ve farklı bir şey okusun diye veriliyor... Herkes uyarlasın işte kendince bu son cümleyi... O yüzden her şeyin ötesinde, bizi kitabıyla buluşturduğu için Hakan’a içten bir teşekkür göndermek istiyorum... ----------------- Kitaptaki öyküler insanın 5 duyusunu da ziyaret ediyor tek tek... Baktığınızda, sizi takip eden bir çift gözle göz-göze gelebilir veya rengarenk atlıkarıncaların döngüsüne kapılabilirsiniz. Kokladığınızda kan kokusu da gelebilir burnunuza, leyla kokusu da... Dokunmaya kalksanız, eliniz güvercin kanadına da değebilir, keskin bir usturaya da... Kulağınızı açıp dinleseniz, sobaya temas eden bir damlanın ‘cıs’ sesini de duyabilirsiniz, ormanın derinliklerinden gelen bir iniltiyi de... Ve nihayetinde tatmaya kalksanız, toprak tadı da alabilir diliniz, taze fasülye tadı da... İşte belki de bu yüzden, birinden kaçsanız diğerinde yakalanıveriyorsunuz Hakan Sarıpolat’ın öykülerine... Kimi teğet geçiyor, kimi sarıp sarmalıyor okuru... Benim gibi büyülü gerçekçiliği sevenler tabii ki ayrı bir keyif alıyor... Gerçek ve gerçeküstünün ilişkisi, kısacık öykülere ayrı bir hacim katıyor... 100 sayfalık kitap, çok daha fazlasını vadediyor size... ------------------- Şu öyküyü beğendim, bu öyküyü beğenmedim gibi bir ayrıma gitmeyeceğim. Daha doğrusu, sosyal medyanın bir dayatması olan ‘beğeni’ kriteri üzerinden yaklaşmayacağım kitaba... Eğer o ‘like’ butonuna ille de tıklayacaksam, başta da ifade ettiğim gibi tercihimi Hakan’ın emeği ve ortaya çıkardığı eserinden yana kullanacağım... Ancak ilk kitabını yayınlamış bir yazara verilebilecek en güzel hediyenin okur eleştirisi olduğu düşüncesinden hareketle notlarımı da kısa kısa paylaşmak isterim sizinle... ** İlk öykülerini kaleme alan bir yazarın, ‘öykünün ustalarından’ ilham alması, etkilenmesi bana göre hem doğaldır hem de sürecin bir parçasıdır. Hakan Sarıpolat’ın ilk öykülerinde de bunun izlerini görmek mümkün. Zaten bazı öykülerin başında Marquez’den, Onat Kutlar’a; Orhan Pamuk’tan, Ayşegül Çelik’e değin bazı yazarlara ithaflar yer almakta... Bu etkileşim, doğal olmakla beraber bazı riskler de taşıyabilir. Söylemek istediğimi biraz açmaya çalışacağım... Mesela Hakan’ın mekan seçimlerinde ‘mahalle kahvesi’nin önemli bir rolü var. Belki de duygularından tamamen arınmış bir metropolde yaşadığım içindir bilemiyorum ama bana göre, mahalle kahveleri artık 2021 yılında yazılan öykülerin mekanı olmamalıdır. Çünkü hayatın kalbinin attığı, olayların çözümlendiği, adeta bir insan resmigeçidi gibi varlığını sürdüren kahvehane kültürü günümüzde giderek azalmaktadır. Mahalle kahvesi, bir Sait Faik ya da bir Onat Kutlar öyküsünün mekanı olabilir. Hatta öyküde moda tabirle ‘mekanın sahibi’ bu kuşağın yazarlarıdır. Ancak mahalle kahvesi, günümüzde yazılan öykülere ister istemez nostaljik bir hava katmaktadır. Öykü sanki 2021’de değil de 1985’te yazılmış gibi bir izlenim bırakabilir. Tabii bu yazarın tercihi de olabilir... Ben konuya tamamen bir okur olarak yaklaşıyorum... ** Yine aynı yerden devam edersek, dar sokaklar, tek katlı evler, güvercin besleyen çocuklar, eve ekmek getiren bakkallar, atlıkarıncalar, lakabıyla anılan insanlar, bigudi takan dedikoducu teyzeler vs bu nostaljik havanın etkisini kitap boyunca genişletmektedir... Burada yanlış anlaşılmak istemem! Yani mahalle kahvesi yerine Starbucks olsun, kapıda dedikodu arayan teyze yerine sosyal medyada ‘stalklayan’ teyze olsun, eve ekmek getiren bakkal yerine Getir kuryesi olsun falan demek istemiyorum... Sadece amaç yeni yazarlarla beraber paralel olarak yeni ve genç okurları da kazanmaksa biraz, o zaman mekan seçimi ve benzeri konular tekrar gözden geçirilebilir, alternatifler üretilebilir demek istiyorum... ** Bir diğer notum ise büyülü gerçekçiliğin kullanımı ile alakalı olacak. En çok, Satılık Melek Tüyü adlı öyküde gözüme takılan bu durumdan bahsedeceğim... Anneannenin melek olma hadisesi, önce aile tarafından, sonra yakın çevre tarafından, en sonunda da çok daha geniş bir kitle tarafından büyük bir hayretle karşılanıyor. Spoiler vermemek adına fazla detaya girmeyeceğim:) Üstad Marquez’in bir hayranı olarak ister istemez (bir refleks gibi düşünün) bir kıyas yaptım. Hemen Buendia ailesinin bilmem kaçıncı kuşağındaki gelinlerinden birinin bahçede çamaşır asarken birden bir melek gibi gökyüzüne uçma sahnesi aklıma geldi... Uçtu gitti ve bir daha da geri gelmedi. Ve ailede hiç kimse, olaya birebir tanık olanlar da dahil, bu olayın üzerinde durmadı. Tıpkı domuz kuyruğuyla doğan çocuklarda veya ölmesine rağmen ağacın altında karısına görünen Buendia’yı farkettiklerinde olduğu gibi... Yani özetle, büyülü gerçekçiliğin çekici tarafının birinin melek olup uçması değil de, o uçarken hayatına kaldığı yerden devam eden insanlar olduğunu düşünüyorum... Çünkü ‘uçma büyüsü’, tepkisizlik sayesinde gerçekçiliğe dönüşüyor benim bakış açımda... --------------------- Bu notları da bir okur vazifesi olarak paylaştığıma göre artık bu güzel kitap üzerine aktarmaya gayret ettiğim acizane fikirlerimi burada sonlandırabilirim değerli dostlar... Bugün 20 Mart Dünya Hikaye Anlatma Günü... Hakan Sarıpolat’ın anlattığı hikayelerle buluşmak için ne güzel bir gün öyle değil mi? Bir kitapsever, hatta bir öyküsever olarak, böyle özel bir günde böyle özel hikayelerle buluştuğum için kendimi çok şanslı hissediyor, ikinci kitabı elime almak için sabırsızlanıyorum... Yolun açık olsun https://1000kitap.com/HakanS Herkese keyifli okumalar dilerim...
Cıs
CısHakan Sarıpolat · İthaki Yayınları · 2021368 okunma
··
871 görüntüleme
Neşe okurunun profil resmi
Niye bilmem, davranışlarımızı cilalamaya çalışarak kabul görmeye çalıştığımız dünyada kendi gibi yaşayan insanlara tesadüf etmek zor. Siz bir şeyler kaleme aldığınızda kendi gibi olan bir yüreğin cümleleri olduğunu bilerek okuyor, belki de bu yüzden daha çok dikkat kesiliyorum. Kaleminize sağlık Necip Bey. Çok yönlü bir inceleme yazmışsınız. Her cümlesini dikkatle okudum. Farklı açılardan bakmamı sağladınız. Zaten bu yazılar niye yazılıyor, değil mi? Hakan Hocam'ın kitabının bana hissettirdikleriyle, sizin görüşlerinizi karşılaştırdım. Bunlar bizi edebî yolda dönüştüren şeyler. Kitabın da sizin incelemenizin de her satırı ayrı ayrı değerli. Kendi payımı alıp cebime koydum. Epeydir okumak için sabırsızlandığım bir kitaptı. Bu sabah bitirdim. Çok etkileyici olduğunu söyleyebilirim. Beklediğime değdi. Verimli incelemeniz, tarafsız ve zarif kaleminiz için ellerinize sağlık. Sevgilerimle.
Necip G. okurunun profil resmi
Çok teşekkür ederim Neşe hanım, çok naziksiniz. Sizden bunları duymak gerçekten mutluluk verici... İnsan kendi dostlarının kitaplarını okurken çok daha titiz, çok daha hevesli oluyor. Bir sorumluluk da yükleniyor ister istemez. Dediğiniz gibi, kitabın merkezde olduğu, çevresinde kişisel fikirlerin sıralandığı bir ortam herkesin kendi edebiyat yolculuğuna önemli katkılar getiriyor. Cıs, edebi hazzı da yaşatan, üzerinde düşünülmüş, emek harcanmış, özenle seçilmiş değerli öykülerden oluşan bir kitap... Çevremizde böyle dostlarımız olduğu için gerçekten çok şanslıyız... Tekrar teşekkür ederim güzel yorumunuz için. Keyifli okumalar dilerim...
Bu yorum görüntülenemiyor
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.