Gönderi

112 syf.
10/10 puan verdi
Efendim merhabalar, İyi mi günler? belki evet. Bugün sizlerle Erich scheurmann'ın okunduğunda ufkunu iki katına çıkaran kitabını inceleyeceğiz. Ne kitap ama. Ne ki tap ama... Vakti zamanında sevdiğim bir arkadaşımın hediyesi olarak almıştım bu kitabı. Gel zaman git zaman okumaya fırsat bulamamıştım ki ne büyük gaflet nece dalalettir bu Utku demek istiyorum kendime şuan. Kitabımızda okyanusya'nın samoa adalarındaki bir kabile reisinin modern hayat ile ilgili düşüncelerini okuyoruz. kendisi Bir Avrupa gezisi sayesinde kabilesinden çıkıp modern dış dünyayı görüyor ve hayretlere düşüyor. Bu bağlamda o sözde ''gelişmiş'' dünyanın eksilerini, yozlaşmışlığını anlattığı notlar almaya başlıyor. Sonrasında bu notları yazarımız Erich almancaya çevirip kitaplaştırıyor. Teknolojik gelişmelerden öylesine saf, yalın ve aslında çocukça bahsediyor ki kitabı okurken tatlı hülyalara dalmamak mümkün değil. Kitap Reis'in parça parça notlarından oluştuğu için bölüm bölüm yazılmış. Her bir detay farklı farklı betimlenmiş. Şimdi elimden geldiğince size o güzel nasihatları ve tespitleri ileteceğim. Bu arada kitap bir roman öykü olmadığı için biraz detay vereceğim. Süpriz bozan bir durumla karşılaşmayacaksınız. Bu konuda içiniz rahat olabilir. Tuiavii yani kabile reisimiz kendi kabilesi dışındaki insanlara papalagi adını vermiş. Kitapta bu sözü sık sık duyuyoruz. onunla birlikte çok sık beyaz insanlar diye hitap ediyor. Bunu sakın ırkçılık olarak algılamayın. Çünkü o insanlar insanların kardeşliğine, iyiliğe ve sevginin gücüne inanırlar. Kalplerinden asla öyle bir düşünce geçmez. Tamamen bir hitap şeklinden ibarettir. Tuiavii'nin takıldığı noktalardan birisi Biz modern insanların etini kapatması üzerinedir. Modern insanın ayakkabı giymesi vücuduna ağır giysiler ile donatması ona çok gereksiz gelir. Özellikle kadınların etini kapatması çok önemlidir der. Bir erkek o eti görene kadar çok uğraşır ve tutku duyar. Fakat gördükten sonra ise içindeki hisler söner gider. kişiyi umursamaz bile der. Bu da modern insanın etini kapatmasındaki iki yüzlülüğünden beri gelir der. Reis, insanların istif halinde kentlerde sıkış tepiş kir pas hava kirliliği içinde yaşamasına da çok şaşırır. öyle ki oturduğu siteleri; taştan kutular, taş yarıklar, yine taştan adalar ve bunların arasında kalan diye özetler. Modern insanın camlı kutular için(daireler) sıkış tepiş oksijenden bi haber yaşadıklarını söyler. Bununla beraber komşuluk üzerine de güzel bir alıntım var; ''çok zaman birbirlerinin adlarını bile bilmezler. Giriş deliğinde karşılaştıklarında ya isteksizce selamlaşırlar, ya da düşman böcekler gibi mırıldanırlar. Gören de bir arada yaşamak zorunda kaldıkları için hiddetlendiklerini sanır.'' Ne kadar iyi özetlemiş bizleri değil mi? Evet öyle. Tekrar örnekler vermek gerekirse tuiavii papalagi'nin tanrısının para olduğunu söyler. Parayı ise yuvarlak metal ve ağır kağıt diye adlandırır. papalagi'ye tanrının yüceliğinden ve menfaatsiz bir ilişkiden bahsettiğinde yüzünü buruşturduğunu fakat ona yuvarlar metal veya ağır kağıt verdiğinden gözlerinin parladığını salyalarının aktığını söyler ve ekler; elini paraya değdiren onun büyüsüne kapılır, onu seven, tüm yaşamı boyunca gücünü ve mutluluğunu paraya hizmet etmek için harcar... Notlarımıza devam edelim; Tuiavii modern insanın ''şey''leri onu yoksullaştırıyor der. Çok fazla eşyası olduğunu ve o eşyalara bağımlı olduğunu hep daha fazlasını istediğini bu yüzden de hiç doymadığını söyler. Burada yeni yeni trend olmaya başlayan modern insandaki minimalist yaşam tarzına geçişi reis 1920'lerde öğütlemiş. Aynı zamanda kollarındaki hafif makinelere de çok şaşırdığını belirtir. Burada kol saatlerinden bahsediyor. Papalaginin bütün yaşamını buna endeklediğini ve bu yüzden hep bir stres ve koşuşturma içerisinde olduğunu söyler. Öyle ki büyük makinelerin çok daha kötü olduğunu söyler ve ekler; büyük büyük makineler durmak bilmeden o ''şey''lerini üretir. Fakat onlarda bir emek bir sevgi olmadığı için insanın benimseme ve emek verilen şeydeki haz duygusunu alamadığı için çok gereksiz olduğunu söyler. Şimdi biraz da sosyal yaşamdan bahsetmek istersek; Tuiavii ''yalancı yaşamlar mekanı''diye bir benzetme yapar. Tahmin edin bakalım neyden bahsediyor? Tahmin etmek zor tabi. Hayatı onun gözünden görebilmek için sadece kıçımızı örttüğünüz bir çaput ile palmiye yapraklarından bezenmiş bir kulübede hayata gözlerimizi açmış olmamız gerekirdi. Neyse hakikatten kopmayalım... Kendisi burada sinema salonlarından bahsediyor. Sinema salonlarında insanlar yapmacık insanların yaşamlarını izleyip hayıflanıyor diyor. olmak ya da olmamak istediklerinin büyüsüne kapılıp kendini avuttuğunu ekliyor. Tabi bu konuları kitapta çok daha detaylı işlediği için okuduğunuz zaman daha da oturacaktır. İnanın dostlarım elimden geldiğince özet tutmaya çalışıyorum. Fakat bu kitabı okumanızı ke sin lik le tavsiye ediyorum. Devam edelim... Reis notlarının arasında papalagi'nin çok düşündüğünden bahsediyor. hayatını plansız ve oluruna bırakarak yaşamadığından bahsediyor. sürekli bir hedefe koşma hali ve hızlı yoldan amaca gitme güdüsü. Sadece görev bilinci ile... sürekli planla yaşadığı içinde içerisinden geçtiği güzellikleri görmediğini söylüyor ve ekliyor; bir köyden atla geçsem, çok daha hızlı giderim, ama yürürken çevrede olup biten her şeyi görürüm, dostlarım kulübeden seslenirler bana. Bir hedefe hızlı varmak nadiren gerçek bir kazanç sayılır. İtiraz eden? Bende öyle düşünüyorum evet... Şimdi biraz da alıntılarımı ekleyelim; * ''Bize ışığınızı getireceğinize inandırmıştınız,'' demiştison kez birlikte olduğumuzda, ''oysa sizin niyetiniz bizi de kendi karanlığınıza çekmekti!'' -Sayfa 15 * Para uğruna mutluluklarını, vicdanlarını yitirenler; gülmekten, onurundan, sevincinden, hatta karısından, çocuğundan olanlar vardır. Çoğu, sağlığını bile bunun uğruna feda eder. Yuvarlak metal ve ağır kağıt uğruna. -Sayfa 36 * Avrupa'da zamanı olan çok azdır. Belki de hiç yoktur. Bu yüzden herkes yaşamın içinde fırlatılmış birer taş gibi koşuşturur. -Sayfa 55 * ''Elinde tuttuğun her şey senindir'' bu tür saçma sözlere kulaklarınızı tıkayın ve vicdanınıza sıkı sıkıya sarılın. Her şey Tanrı'nındır. -Sayfa 64 * O(tanrı) her zaman ne yaparsak yapalım mağrur ve dik olmamızı ister, gözleri gülen, organları çalışan birer insan gibi. -Sayfa 78 * Tanrıyı gücendirmeden şunu rahatça söyleyebilirim: Bizler, adaların çocukları, yıldızlara, ateşe taparken, papalagi'nin şimdiki halinden kötü değildik. Çünkü, kötü olmamızın, karanlıkta olmamızın sebebi ışığı tanımıyor olmamızdı. Oysa papalagi ılığı tanımasına rağmen, karanlıkta ve kötülük içinde yaşıyor. -Sayfa 98 Evet sevgili dostlarım yazımızın sonuna gelmiş bulunuyoruz. İnanın yine kafamdakilerinin yarısını bile aktarmadım. o kadar derin ve kaliteli bir kitap. Okuyan kişinin ufkunu bir daha değişmemek üzere açıyor. açıyor ve açıyor. Benim şahsi fikrim içinde bulunduğumuz bu modern dünya nimetlerinin aslında hayatımızı kolaylaştırmak yerine daha çok zorlaştırdığıdır. Öyle ki felsefenin zaten en temeli; topraktan geldik toprağa gideceğizdir. Yani ''noluyoo kardeşim ne bu tantana?'' Sevgi ve saygıyla...
Göğü Delen Adam
Göğü Delen AdamErich Scheurmann · Ayrıntı Yayınları · 202014bin okunma
·
65 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.