YouTube kitap kanalımdaki videodan Tolstoy'un hayatı, bütün kitapları ve kronolojik okuma sırası hakkında bilgi edinebilirsiniz: ytbe.one/bsTzvrg-Pi4
Son zamanlarda okuduğum en etkileyici, anlamlı ve "ezber bozucu" öykülerden birini tanıtmak istiyorum size bugün. Onun adı: Efendi ile Uşağı.
Tolstoy okumalarıma devam ederken kendimi birden onun öykülerinde buldum ve her yazarın bir öyküsünün olabileceği gibi her insanın da bir öyküsünün olduğunun tekrar farkına vardım. Bir insanın efendi veya uşak, laik veya muhafazakar, zengin veya fakir, dindar veya ateist olması bir şey değiştirmiyor, bir bunu anlayabilsek! Bir insan içindeki evrensel insan özünün farkına varabildiği sürece bu hayatın amaçlarına da o kadar yakınlaşabiliyor. Bu hayatın olası anlamı konusunda kafasını epey yormuş olan Albert Camus, duvarına neden bir Tolstoy resmi asmıştır dersiniz? Gelin size anlatayım...
Albert Camus de bu hayatın anlaşılmaz olduğunu, hatta anlaşılmazlığı geçtim bu hayatın ve dünyanın bize zerre kadar aldırış etmediğini, dünyadaki varoluşumuzu aramamızın manasız olduğunu, bize biçilen amaç neyse onu devam ettirmemiz gerektiğini savunur. O yüzden Camus'ye göre intihar edilmemelidir, o yüzden Camus'ye göre yaşama gelişimiz doğal olduğu gibi bu yaşamdan ayrılışımız da doğal olmalıdır. Camus spotu bittiğine göre buradan Camus'nün duvarına doğru yol alalım.
Camus'nün duvarında bir Tolstoy resmi vardır, evet. Çünkü belki de Tolstoy ona göre hayatında hem maddiyatı hem de maneviyatı en uçlarda yaşamış insanlardan biriydi. Belki de Tolstoy'un Efendi ile Uşağı öyküsündeki karlı atmosferde ilerledikçe ölümün sesinin artması gibi Camus'nün de aklının içerisinde susturamadığı ölüm sesleri vardı. O yüzden ölüler dünyasında sonsuza kadar bir kayayı tepeye taşımakla yükümlü bir Sisifos'a bağlanmamış mıydı? O yüzden Sartre'dan bu konuda bir eleştiri yememiş miydi? Belki Camus, Efendi ile Uşağı'nı okuyup hayat ve ölümün muhteşem zıtlığının farkına varıp kendi felsefesindeki dünyaya maruz kalma düşünce biçimini oluşturmuştu.
İnsanın hayat yolunun nereye gideceği bellidir, Oğuz Atay'ın dediği gibi, hayatımın başı ve sonu belliydi, o halde ortasını kaçırmamalıydım. Bence Tolstoy'un Efendi ile Uşağı öyküsünün ne başını ne sonunu ne de ortasını kaçırmalısınız, çünkü bu öyküde yaş ya da görüş fark etmeksizin hepimizin sorgulayabileceği şeyler var. Bir insanın efendi olması uşağının halinden anlamasını engellememeli. Bize zıtlıklarımız üzerinden dayatılan kutuplaştırma anlayışı yerine bu zıtlıkların yaşantılarımıza ne kadar değer kattığının farkına varmalıyız. Tolstoy'un aklı ve kalbi ile arasında savaş ve barışlarla geçen hayatı da zıtlıklarla doluydu fakat o, kitaplarıyla, bu zıtlıklardan + ve - kutupların birbirine yapıştığı bir edebiyat manyetizması icat etmişti!
O halde bize de bu kutupları tanımak ve Tolstoy'un Nuri Bilge Ceylan filmlerini aratmayan atmosferiyle, gözlemlediği hayatlardan kurguladığı insanlarda görebileceğimiz doğa parçalarıyla kendi bütünlerimizi oluşturmak kalıyor. Efendi ile Uşağı öyküsünü Tolstoy yapbozunda en önemli parçalardan biri olarak görüyorum ve bu incelemeyi okuyan herkese tavsiye ediyorum.
Efendi ile UşağıLev Tolstoy · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 20168bin okunma
yok artık, belki erken dönem kitapları öyle sayılabilir fakat olgunluk dönemi eserlerindeki madde ve mana sorgulamalarının çocuklara ağır gelebileceği aşikar