Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

yaşmaya deyerese ölüm guzel
Yokluğun buz gibi soğuk Uzaklardan bir ses olmanı isterdim, bir selam, bir nefes... 'Üşüme' diye seslenmeni isterdim... Bir el olmanı isterdim, bir kol... 'Özledim' deyip sarılmanı... En karanlık yerinde düşlerimin çıkıp gelmeni isterdim kınalı bir bahar gibi, umut ışığı olmanı isterdim hayatıma... Gelseydin ve yaslasaydım başımı omuzuna, ağlasaydım doya doya... Geçerdi üşümesi yüreğimin, geçerdi üşümesi bilirim. Kirpiklerimde yağmurlar dumanlanmazdı... Seninle suları yeşil bir ırmağın kıyısında buluşmak, saçlarının kokusundan öpmek, içime çekmek ve serin soluğundan içmek, sana sarılmak, kucaklamak, uçmak isterdim… Ama nafile, aramızdaki bütün yollar kapalı... Bütün dallar kesik... Yokluğun buz gibi soğuk... Üşüyorum... Yüreğim de donmuş sanki, gözlerim de... Ateşler içinde bedenim... Öyle bir üşüme ki, hiç bir şey ısıtmıyor artık. Bütün uzuvlarım uyuşmuş. Ezip geçiyor ruhumu acılar... Yoksun işte, kalbimin kuyusu en hazin sesle inliyor şimdi. Kirpikleri kırılan bir zamanın teninde ağrılı şiirler topluyorum gecelere... Bilirim, sevmek ve özlemek bir ateşe dokunmaktır; yakmaktır yüreğini yangınlarda. Ama ben üşüyorum. Yokluğun buz gibi soğuk. Yakacak bir şeyimde yok… Ağlıyorum, buza dönüşüyor gözyaşlarım… Ağlıyorum, akıp gidiyor gözyaşlarım çağlayanlara… Bakakalıyorum ardından çaresiz… Ah! bir el olsan dokunsan alnıma, okşasan saçlarımı bir anne şefkatiyle.. Geçerdi ağrısı başımın, geçerdi biliyorum... Bir gül olsaydın bahçemde, koklasaydım nefes nefes, çekseydim içime derin derin... Bir göz olup baksaydın gözlerime, çekip alsaydın içindeki hüznü... Ah! bir bilsen nasıl sevinirdi yüreğim, nasıl sevinirdi dudağımdaki gelincik, kapımdaki akasya... Susuyorum artık derin derin... Ve sessizce soluyorum bir hazan yaprağı gibi... Oysa ne kadar çok hasretim konuşmaya, anlatmaya anlaşılmaya... Oysa ne çok istiyorum, tüm bedenimden söküp almanı yalnızlığımı, hicranımı bir tılsımla... Yüreğim kanrevan, dikenler acımasız, ayaklarım kırık koşamıyorum artık doruklara, menzil uzak... Gel, yalnızlığıma arkadaş olsun sevgin, umut olsun... Gel ağlayan gözlerimi sil, ki, hesapsızca,sınırsızca, sevsin yüreğim. Bir adımız Aşk, bir adımız hayat olsun... Gel, yüreğim ol, bedenim ol, her ölümümde yeniden hayat ver. Elim, ayağım, canım ol... Gecem - gündüzüm ol... Ağlayan gözlerim ol ve her damlada yeniden doğur umudu... Yeniden yarat ki, seni ne kadar özlediğimi anlatayım dünyaya, ne kadar çok sevdiğimi... Önce sen gel sevgilim solmadan resimler, şiirler sislenmeden... İslenmeden geceler... Sonra ölüm gelsin... Sonra ölüm gelsin... Yoksun işte, kalbimin kuyusu en hazin sesle inliyor şimdi.... Gitme Kal Diyemedim Sabah erken terminale indim. Elimde tek gidişlik biletim. Çantamı yere bırakıp öylece beklemeye başladım. Bilinçsizce gözlerim etrafı tarıyordu, biliyorum beklemiyordun ama yinede gözlerim seni arıyordu eskiden kalma bir alışkanlıkla... Yolların yıllara, yılların yollara karıştığı bir zaman düşlüyorum. Sen uzun bir zaman önce gitmiştin bu şehirde biliyorum ama inatla gözlerim seni arıyordu yine de, arada geçen bunca zamana rağmen... Soğuktu, Ankara’ya kar yağıyordu, üşüyordum... Benim de düşlerim yağıyordu Ankara’ya... Ellerimi cebime soktum bir süre öylece bekledim... Sanki biraz sonra bir köşeden çıkıp gelecektin, sadece birazcık geç kalmıştın; koşarak çıkıp merdivenleri gelip sarılacaktın hasretle... Biliyorum uzaklardasın şimdi... Kimlerlesin kimbilir, yalnızsın belki de benim gibi şu an? Oralar da soğuktur belki, üşüyor musun? hala canını sıkıyor mu bir ömür tükettiğin bu hayat kavgası..? Beni sorma! Suyu tükenmiş limanların denizlerine yürüyüp duruyorum hala... Hayatımın sesi kısılmış, yaşlanmış dudaklarımdaki kelimeler, kimse anmıyor, aramıyor artık beni... Unutulmuşum anlayacağın... Beklerken gözlerin geldi gözlerimin önüne, dudakların, duruşun, gülüşün, sevgiyle bakışın... Sonra aklım ayrılığın bir burgu gibi işlediği yüzüne bakmaya, elini tutmaya korktuğum günlere gitti. Burgu ağır ağır işliyordu içime, ağır döndüğü içinde daha çok acıtıyordu... Ah kahrolası gururum, kahrolası kalbim, gitme kal diyemedim sana, gitme kal demeye varmadı dilim. Bir ezginin müziği doluyor kulaklarıma, içim ürperiyor… Kalabalıkların arasında bir nehir gibi süzülüp gidiyor uzaklara kalbim. Hoşça kal sesleri yankılanıyor kulaklarımda… Birazdan herkes ayrı ayrı trenlere binip ayrı ayrı yönlere, farklı amaçlara gidecek. Tıpkı hayatın kendisi gibi. İnsanın bekleyeni varsa, gitmekte, dönmek kavuşmak kadar güzel. Sen gittiğinden beri hayatın bir anlamı kalmadı benim için. Yıllardır bu terminale her gelişimde aynı acıyı duyarım, aynı özlemi hissederim, aynı hüznü yaşarım... Oysa aradan uzun yıllar geçmişti ama her şey daha dünmüş gibi gözlerimin önünde canlanıyordu... Ne zaman bu terminale insem içim burkulur, gözlerim durup durup dolar. Her esen yelde, yağan yağmurda, çağlayan ırmakta, uğuldayan ormanda senin kokunu duyarım... Her esintide soluğunu hissedip, içime ferahlık dolar ve her yokluğunu yokladığımda ruhum sızlar. Çekip gitmiştin kalbinin bütün kapılarını kapatarak ardında.. Durmadan büyüdü içimde yokluğun. Günler aylar, yıllar geçip gitti ardına bakmadan ama sen yoktun gelmiyordun... Gelmiyeceğini biliyorum, beklemem nafile ama yine de köşe başlarına bakıyorum belki bir köşeden çıkar gelirsin diye... Ellerim cebimde ağır ağır yürüyorum caddelerde, belki yetişirsin diye arkamdan, gözlerimi kapatırsın yine iki elinle... Ah kahrolası dilim, kahrolası hayat, gitme kal demeyi gururuma yediremedim... İçim ürperiyor, titriyorum ama üşüdüğümden değil.... Sensizliğimden, bu kalabalıklar içindeki yapayalnızlığımdan... Özlem tek yönlü bir yol işte gidip de dönmeyen... Uzaktasın oysa ki bir ömür kadar biliyorum... Ve sen bir yel gibi esip gittin hayatımda ardına bakmadan, ben yelkenleri kırık tekneler gibi bakakalmıştım ardından yorgun denizler üzerinde... Seni ne zaman ansısam bir hüzün şarkısı kırılır kalbimde; hiç unutamadım ki seni zaten, yıllar oldu buraları terkedip gideli, yıllar oldu ayrıyız, dudaklarımız biribirinden uzak, bedenlerimiz, ellerimiz, gözlerimiz uzak. Oysa aşk karşılıklı sevmektir, dokunmaktır, gerçek aşk paylaşmaktır hayatı. Hala kulağım sesinde, gözlerim etrafta seni arıyorum, çok uzaklarda olduğunu ve gelmeyeceğini bile bile... Kırık bir tebessümdür anımsadığım, bir sevda türküsüydü adın... Herkese bir şeyler verilir belki ama ben sana kalbimi verdim... Kalbimi de alıp gittin beraber uzaklara... Çekip gittin hayatımdan düşlerimi ve anılarımı sarsarak.. Kahrolası hayatımda artık mutluluk olmayacak, teselli olmayacak. Hep bir boşluk, hep acılar, hep hüzünler olacak... Şimdi güz sonu, kışa giriyoruz ben dört mevsim baharı yaşadım seninle. Dört mevsim çiçek açtın kalbimde, taze bir yaprak gibi yeşildin, sevgi çiçeğiydin, üzerine çiğ taneleri düşmüş kırmızı güldün, maviydin, beyazdın, bütün renklerde sevmiştim seni... Bir masal çiçeğiydin sen... Seni severken hayatı da sevmiştim ben, dünyayı da, insanları da... Uçup gitti sevgi kuşları hayatımda. Günlerin, gecelerin tadı kalmadı. Leylası kaybolmuş bir mecnunum, hiçbir çöl kabul etmiyor beni artık, Soğuk karanlık gecelerde kayıp çocuk resimleridir hüznün bir başka adı gözlerimde. Gittiğinden beri kayıp içimdeki çocuk... Ey kahrolası ben... kahrolası hayat... Kahrolası kalbim, kahrol...... Bir sevda dudağında tutsak kaldı özlemim uzun kara trenler alıp götürdü seni hasret boyu uzayan raylara döküldü gözlerim bütün insanlar ağladı sen giderken. bütün istasyonlar gözyaşlarına boğuldu bir ben ağlamadım inanki, bir ben ince bir duman gibi kaybolup gittin oysa seni sevdiğimi söylememiştim daha sensiz yaşamayacağımı, sana aşkımı anlatamamıştım gitme kal, giden ben olayım gitme kal diyemedim kahrolası gururum, kahrolası dilim arkanı dönüp giderken hıçkırıklar düğümlendi boğazıma kızdım,bağırdım, haykırdım, isyan ettim yine de seni sevdiğimi söylemedim ardında ağlayan bir çift göz paramparça bir yürek ve dalları kırılmış bir ağaç gibi baktım ama gitme kal diyemedim kahrolası gururum, kahrolası dilim gittin hayallerim ardında yaprak yaprak düşüyordu bir çocuk üşüyordu elleri cebinde dalında bir gelincik ağlıyordu bir dağ yanıyordu içimde gitme, gidersen baharda git sonbaharda gitme yapraklar düşmesin ardında diyemedim kızdım,bağırdım, haykırdım, isyan ettim yine de seni sevdiğimi söylemedim kahrolası gururum, kahrolası dilim gitme kal diyemedim .../ bir rüzgara açarım şimdi kalbimi bir de sulara alıp getirsinler diye sevgimi sana bir tutam sevgiydi yaşam kalbimde bir yudum hasret oldu döküldü gözlerimde tane tane gittin, bir tren garında ömrümü rayların arasında götürdün oturdum bir köşede öylece ağladım, kahroldum bir sessiz çığlığın yarayla buluşmasıydı gidişin ardından gitme kal, gözlerin yaralarımın tek merhemi diyemedim dizlerim, ellerim, yüreğim paramparça şimdi suları çekildi canağacımın asitli yağmurlar döküldü dallarıma acılar topluyorum takvim yapraklarından her gece gözlerime kan oturdu ey yar! .. her gece bekleyişler öldürür beni gelmeyişler bir de eriyişler hasretinden her gece ah! gurbet ah! sen olmasaydın ayrılık olmasaydı hasret olmasaydı ben olmasaydım sen olmasaydın aşk olmasaydı kahrolmasaydım... Bir Ayışığına Vurgundum Bir Sana Yüzün aya benzerdi, ay yüzüne, kıskanırdı geceler yüzünü… Gözlerin parıltısını yıldızlardan alırdı sanki, yıldızlar parıltısını gözlerinden… İçim titrerdi her baktıkça yüzüne, sonsuz bir sevdayı anlatırdı menekşe gözlerin. Ben o sevdanın tutkunu olurdum…. Ay kokardı her yanın dolunaylı gecelerde, sevda kokardı boydan boya… Ben bir aya, bir sana vurgundum, kimse bilmezdi… Gecelere fısıldanan aşk sözcükleri kokardı sesin ruhumda... Bir senin için atardı kalbim… Kimse görmezdi… Her gece ay ışığı olur doğardın gönlüme, yaprakların kımıldanışında, suların akışında, ceylanların bakışında seni bulurdum. sesini duyardım... Sevdan her gün biraz daha büyürdü içimde, sığmazdı yere göğe, sığmazdı dağlara, ovalara, denizlere… Geceleri sensiz kaldığımda, yalnızlık bir bıçak gibi saplanırdı yüreğime. Yinede gönlüme birkaç umut ve sevgi kırıntısını toplayıp acemice şiire dönüştürürdüm. Her dizesi seni anlatırdı, her dizede sen kokardın… Her dizede hayalin olurdu, gülüşün, duruşun, sesin olurdu, sen olurdun… Saklardım yazdıklarımı kimse görmesin, kimseler bilmesin diye, kimsenin bulamayacağı yerlere saklardım… Bir gün ayrıldı yollarımız, savrulduk ayrı ayrı iklimlere. Sensiz geçen ömrümün her anı işkenceye döndü. Umutsuz, ışıksız kaldım… Oysa yalnız seninle beraber olmayı istemiştim ben, tek sevdiğim, gönlümü aydınlatan tek ışığım olmanı ve yalnız seninle bir ömür geçirmeyi istemiştim… Ama olmadı, aramızdaki bütün yollar kapandı... Bütün köprüler yıkıldı... Seninle bir ayışığında buluşmayı, sana sarılmayı, elini tutmayı, başın göğsümde nefes almanı, saçlarının kokusunu öpmeyi ne çok isterdim… Ne çok isterdim düşlerde de olsa seninle gökyüzüne kanatlanmayı… Menekşe gözlerinin rengiyle yüreğimi sevince ve mutluluğa boyamayı… Aradan onca yıl geçti içimde hala yokluğun kanıyor, gözbebeklerimde gözlerin ağlıyor.... Biliyorum her ikimizde dudakları kanayan bir zamanın tünelinde, ağrılı şiirler topluyoruz gecelere... Sessiz özlemlerimizi gömerek içimize, yaşamın kahır duraklarında bir imkansıza yaslanıp, kavuşmayı bekliyoruz… Oysa biliyoruzki, zaman suskun ve ağrılı bir sözcük yüreğimizde… Ellerimiz hiçbir zaman kenetlenmeyecek, hasretin avuçlarında hep imkansızlığı kanayacak yüreklerimiz.... Bilsen seni ne çok özledim. Ayın ve yüzünün saflığını, yıldızları, buluştuğumuz geceleri, o pınar başını... Bilsen ne çok özledim el ele yürüdüğümüz yolları, gürüldeyen suları, ilkbaharları, yemyeşil kırları, dağ başlarını... Sesini duymayı, saçlarına dokunmayı, gözlerine bakmayı, bilsen ne çok özledim seninle birlikte olmayı... Ne çok isterdim uzanıp yıldızların altında dizlerinde uyuyup, bedenimi sarmalayan tüm acıları dağıtmayı. Gözlerimi gözlerine dikip susmayı, yalnız yüreğimle konuşmayı, ellerimi ellerine uzatmayı ne çok isterdim. Ne çok isterdim zamanı durdurup seninle bir yayla yolunda buluşmayı, sevdamızı kanat yapıp kimsenin bizi bulamayacağı bir yere uçmayı…. Ah! ay bakışı yaralım bir gün ırmaklar karışınca denizlere, yapraklar düşünce, üşüyünce gönüller, sevdalar küçülünce, özlemler büyüyünce, hayalin çekilince gözlerimden, rüzgar susturunca şarkımızı. İsterse parçalasın yüreğimi acılar, kopsun kıyamet, senin gamzeli gülücüğünde öleyim yeter! … Kar Yağıyor bu Şehire! .. Ve Sen Yoksun Senden ayrılalı kaç yıl oldu, kaç asır geçti, kaç yaz, kaç kış, kaç gün, kaç ay..? Saymadım.. Sen giderken ardında bir dağbaşı yalnızlığı bıraktın bana. Bir çöl ıssızlığı, yokluğun kimsesizliğim oldu, yokluğun kederim, söyle şimdi ben nerelere giderim… Yağmurlar bu şehre kızgın artık, yağmıyor sokaklara… Şimdi kar içinde bedenim, buza döndü dünya... Sen gittin kar yağıyor bu şehire! Ve ben üşüyorum, gökyüzü yere dökülüyor sanki, bembeyaz bir gülücükle, nazla... Gözlerimin içinde bir eski hikaye geziniyor sokakları... İnsanlar farkında değil, bilmiyorlar bu hikâyeyi… Hani hayallerimiz vardı geleceğe dair, mutluluk dolu. Rüzgarlar savurdu, ulaşamayacağımız yüksek dağlara yağdı. Öyle de olsa koynumda hala mavi mavi hayaller taşıyorum sana dair... Sen gideli yüreğim yangın, gözlerim buğuludur benim...Kar yağıyor bu şehire ve sen yoksun, üşüyorum! .. Yoksun! .. Gözlerime, dudaklarıma, yüreğime yağıyor kar! .. Giderken ardından son bir çığlığımı ekleyebilmiştim sadece... Giderken 'beni de al' diye bağırabilmiştim sadece... Ama nafile duymamıştın... Yıllarca hayalinle yaşadım bu kahrolası yerde, hayalinle avundum senden uzaklarda da olsa, bir tatlı sözüne, bir tebessümüne hasret kaldım…. Sen bir serap gibi yıllardır içimin çöllerinde; yaklaştıkça uzaklaştın benden, uzaklaştıkça yaklaştın... Bilki hayalin bile serinliktir kavrulan ruhuma, üşüyen yüreğime sıcaklıktır… Gel ey sevgi meleğim, cangülüm, bir bahar sabahı toprağıma can olmak için gel! .. Damarlarıma kan olmak için gel! .. Hasretlik boyu uzayan raylarda, gönlünün sıcaklığına muhtacım... Bilki, kaynağı sendedir mutluluğumun, çaresi sendedir yüreğimin. Uzaklığın çekilmiyor, uzaklığın işkence… Ne zaman seni düşünsem şiirler dökülüyor kar gibi kaldırımlara, şarkılar ağlıyor yokluğuna.. Uzak dağbaşlarının serin seherlerinde, gökyüzünü süsleyen gözlerini aradım kaç kez. Seni ararken ırmaklara döktüm derdimi, rüzgârlara döktüm. Bin 'âh'la iniledi dağlar, bin 'âh'la aktı pınarlar, 'âh'ımdan kan damladı gül yapraklarından, yaralı bülbüller figan etti… Özlemin bir bulut gibi sardı beni, bir yağmur gibi üstüme yağdı her gece. Damlalar yüreğime vurdukça, seni sevmek her gün biraz daha büyüdü içimde... Gel ey gül-i rana; gel ey cangülüm, ayakların kanasa da dikenlerden, binbir pusu kurulsa da yollara, prangalar vurulsa da ayaklarına, kırıp zincirleri gel… Gelmezsen yok olurum, tükenirim. Gelmezsen bil ki, ölüme savurur beni hayat… Geceler boyu hayalinin peşinden koşarken şaşırdım yolumu... Bir uçuruma düştüm, canım yandı, kanadı her yerim... Gel ki, uzak dağyollarında küçük bir su olup, sevda pınarı gönlüne akayım… Ürkek ceylanlar gibi sokulayım yanına. Gel koru beni zamanın zulmünden, merhametinin gölgesine al… Kucakla beni şefkatinle, yüreğime bıraktığın o kutsal ışık için, aşk için kucakla… Her gece ismini anarım gecenin en ıssız saatlerinde. Korkuyorum senden uzaklarda sensiz, yüreğim sensiz dağbaşı ıssızlığı, yüreğim sensiz en karanlık gece... Sana doğru kayıyor gönlümün bütün yıldızları, sana doğru akıyor gönlümün ırmakları… Uykusuzum her gece böyle, yorgunum sensiz. Hani diyorum bir gece hasretini yüklenerek çıkıp gelsen, ısınsa üşüyen duygularım. Sonra başımı koysam dizlerine kapansa kirpiklerim; uyusam, bir daha hiç uyanmasam… Nuri CAN . Cançiçeği Erişilmez bir uçurumun kıyısında, senden başka kimsenin farkında olmadığı bembeyaz bir çiçektim ben. Sen ise, dört mevsim özlemini çektiğim yağmur. Üstüme yağışını severdim, yapraklarımdan aşağı akışını, her damlanı içime çekişimi severdim. Bedenimde seni hissedişimi. Her damlan alıp götürürdü beni adını bilmediğim, tanımadığım yerlere... Sen yağınca susuzluğum dinerdi, biterdi kimsesizliğim, dağılırdı ürpertilerim. Serin bir meltem değip geçerdi yapraklarıma. Dünyalar benim olurdu, uçardım sevinçten. Günlerime, gecelerime; hiç kimsenin bilmediği, fark etmediği sıcak bir sevgi dolardı. Sıcak bir sevgi dolardı yüreğime. Her çocuğa gülümserdim; her kuşa, her kelebeğe, her arıya gülümserdim... Erişilmez bir uçurum kıyısında rüzgarlara ağıt yakan, yalnız ve boynu bükük, bembeyaz bir çiçektim ben. Sen, bakışlarında sevdalar gizleyen, sevdalandığım, gözleri menekşe rengi küçücük bir kızdın.. Adına Seher demiştim, adına sevda, adına umut. Sevdam, umudum her şeyimdin. Günüm, günaydınım, gülaydınlığım seninle başlardı. Tek sevenim, tek sevdiğimdin. Yağmurumdun sen; kurak günlere, ayaz gecelere inat. Hiç bitmeyen bir umut, özlem ve hazla beklerdim seni. Gelmediğin zaman boynumu büküp, kapar gözlerimi seni beklerdim. Özlemin umudum olurdu, umudum özlemin. Beklerdim, beklerdim bıkmadan, usanmadan... Çünkü seni seçmiştim ben, sevdam, arkadaşım olarak. Sevdanı yüreğime nakış nakış işlemek için. İşlemeliydim ki, fırtınalar, boranlar içinde bile olsa kardelenler gibi açmasını öğrenmeliydim... Umudumun bitip tükendiği anlar da oldu elbette zaman zaman. Seni beklerken, bekleyişin işkenceye dönüştüğü zamanlar da olurdu. Günlerin yıllara döndüğü zamanlar da. Ama hiç şikayet etmedim, şikayet etmedi yüreğim. Çünkü seni delicesine seviyordum ve bu sevgimle mutluydum. Özlemine zor da olsa katlanıyordum bir umutla. Sen beyaz bulutlarla gelirdin, bembeyaz gelinlikler içinde. Hayran hayran bakardım sana. Sen gelince ardından gökkuşağı gelirdi. Gökkuşağına dönüşürdün rengarenk. Her renginde umutlarım vardı, hayallerim vardı. Canlı, cansız tüm varlıklar kıskanırdı güzelliğini... Sen, hayatıma kattığım canım, gözbebeğimdin. Ben de senin cançiçeğindim. Gözlerime dolan bulut, üzerime yağan yağmurdun sen. Toprağa saçtığım umudumdun. Havaydın, hayattın, suydun, sevgime bandığım gülaydınlığımdın, günaydınımdın... Yıllar sonra şimdi yine bekliyorum seni, bir umutla. Ama artık azalan hatta tükenen bir umutla... Ömrümün bütün dilimlerine kar yağıyor şimdi. Kar da beyaz ama ben yine de direniyorum. Çıkıp gelmeni, üzerime yağmanı bekliyorum. Bir zemheri mevsimiydi ayazda bırakıp gitmiştin hayallerimi. Bak yine zemheri. Dağlara kar yağıyor ama sen yoksun. Sen yoksun, acılara özlem yağıyor... Bak, kar yağıyor üstüme, iliklerime dek üşüyorum. Yine de yüreğimde ateşler yakıyorum. Dönersen ellerini ısıtırsın diye... Unutmuşum, içimdeki umutların beyazlığını... Unutmuşum mavi, yeşil, al renkleri... Ne zaman bir yağmur sesi duysam, ne zaman bir su sesi, içimde sevgiler kanar, pınarlar kanar benimle. Sonra sen gelir dökülürsün içime, sen gelir dökülürsün gözlerime, kirpiklerim dökülür yollara. Gülaydınlığın doğar üstüme. İşte o zaman dağ dağ özlem kesilirim, bulut bulut, hüzün hüzün.. Gel... Gel ki, sarı papatyalar açsın, kır gülleri, kır menekşeleri, kırkkanatlılar açsın. Yol alsın umuda nazlı cerenler, ceylanlar, karda boranda yolunu yitirenler. Gel can gelsin solmuş anılara. Boşalsın sicim sicim gözyaşları, ırmak olsun susuz kalmışlara; kardeş olsun dostluklara, yüreğimdeki merhamete... Gel... Gel ki, sevginle anlam bulsun duygular, gözlerimden toprağa düşen damlalar.... Gelmeni istiyorum biten umutları, yiten sevdaları diriltmen için, solan yaprakları yeşertmen için. Tüm ümitlerin tükendiği anda çıkıp gelmeni, üzerime yağmanı bekliyorum. Bu sitemdir sanma. Bil ki, gelmezsen solup gideceğim, bitip tükeneceğim. Bir daha bir daha hiç bir mevsim açmayacağım çiçeklerimi, gülümsemeyeceğim gül yüzlü çocuklara, gül desenli baharlara, kırlara, ceylanlara... Gel! ... Ah! Asrevya! ... Dağ Çiçeğim! - 1 - Seni nadide bir çiçek gibi büyüttüm yüreğimin aynasında ah! Asrevya! ... Kem gözlerden korumak için. Hayatın bütün gizemini, doğanın bütün renklerini sende topladı yüreğim. Yüreğimdeki özlemlerle besledim tomurcuk çiçeğini, gözyaşımla suladım, sabırla bekledim kavuşacağımız günü! ... Yıllar geçip gitti Asrevya! .... Gelmedin sen... Özlem çiçeğim büyüdükçe sığmadı yüreğe. Büyüdükçe rengarenk özlem kokulu çiçekler açtı, kokular saçtı yeryüzüne... Gülüşünü özledim Ah! ..Asrevya! ... Dudaklarını, gözlerini, ellerini özledim, “seni seviyorum” demeni... Uzakları özledim Asrevya! ... Dağları, ormanları, suları, yıldızları özledim. El ele tutuştuğumuz günleri.... Şimdi kalkıp sana gelmek var Asrevya! ... Kavuşamayacağımı bile bile. Yine de her gün bir başka özlemle, bir başka umutla çıkıp yola, kavuşmak adına sana gelmek var.... Dikenli de olsa sevda yolları, kanasa da özlemler ve hasret olup aksa da gözucumda hayat. Yine de mutluyum, umutluyum seni aramak, sana kavuşmak adına! .. Seni sevmek adına… Hayal da olsa mutluyum Asrevya! ... … Şimdi kalkıp sana gelmek var Asrevya! ... Kavuşamayacağımı bile bile. Uzaklar düşünce bir kez yüreğe, sen düşünce hayale, ruhumu zaptetmek mümkün müdür? ... Ki, gittiğim her yerde senden izler ararım, hiç bir yerde olmadığını bile bile. Olmadık zamanlarda aklıma düşersin, hüzünlenirim... Dilimin ucuna her geldiğinde dilimi ısırırım, seni sevdiğimi haykırmamak için. Seni sevdiğimi yalnız sana haykırmak ve yalnız sana söylemek için bir gün kavuştuğumuzda. Seni çok özlediğimi, seni çok sevdiğimi. Varsın kimse bilmesin... Bilen biliyor ya, gören görüyor ya! Seven seviyor ya! Hasretin rengini ve kokusunu kıpkızıl bir gül gibi dünyaya salıyor ya her sabah yüreğim! Acılara umut dağıtıyor ya yüreğim! Yeter... Varsın kimseler bilmesin... Ah! Asrevya! ... Yaklaştıkça uzaklaşıyorsun, uzaklaştıkça yakınlaşıyorsun… Anlıyorumki sana kavuşmak sonsuz bir hayal, yine de sevdamı yükleyip yüreğime, seni bulmak ve söylemek için seni sevdiğimi. her sabah yeniden düşerim yollara... Şimdi her seher çıkıp dağlara ismini haykırmak geçiyor içimden yankılı kayalara... İlan-ı aşk etmek geçiyor, özlemimi haykırmak geçiyor, dinlemeseler de beni! Duymasalar da! “Ey dağlar, nehirler, bulutlar, insanlar duyduk- duymadık demeyin, ben onu seviyorum, özlüyorum” diye... Ey benim yalnızlığımın adı, yalnızlığımın bitmeyen ışığı, sevdamın bitmeyen hasreti. Tükenmeyen hülyalarımın sahibi, yüreğimin canyoldaşı Asrevya! ... Beni sonsuz hasretlere gark eden ve mahkum kılan aşkına, azat etmeyen bir ömür… Bilki, bütün boşluklarını seninle doldurdum ömrümün… “Gönül her zaman gelmeyeni beklermiş” sevdası saklı duran sevgiliyi. Gelmese de bir ömür beklenirmiş o sevgili… Ah! Asrevya! ... Bil ki, sevda ateş de olsa bekleyeceğim... Hasretle yansam da acılara tebessüm edeceğim...Gökyüzünde güneşin bir sevda için doğduğunu, gülün bir sevda için koktuğunu biliyorum...... Söz verdim yüreğime ve yüreğimdeki sevdaya, yaşarsam aşk için yaşayacağım... Ölürsem aşk için öleceğim... Seni ne zaman özleyip ansısam güzelleşiyor yeryüzü, gökyüzü daha mavileşiyor... Işık olup gözlerime doğuyor hayalin... Sevgiyi damıtıyor en derin yerinden gözlerim... 'Sen' kocaman bir dağsın Asrevya... 'Ben' küçücük bir tepe...'Ben' senin hayalinle büyüdüm 'Sen' benim yüreğimde... Varsın neyler elem üflesin sazlar vedâ kemanlar cefâ alevden kor olsun yaksın sinemi geda… varsın bir ömre bedel olsun aşk her durakta seni bekleyeyim bastırıp göğsüme acılarımı bağrımı ateşlere verip beklerim ben... varsın yokuşa sürsün hayat gün karanlığa dönsün gözlerimde ay ellerimde yıldızlar bir buluta yükleyip hasretimi beklerim ben varsın marjinale çıksın adım boynu bükük çiçekler gibi eğip başımı önüme hep ağlayayım... varsın saçlarım özlem sakalım hüzün koksun karda, kışta, soğukta, darda kalayım... Yeterki, gelmesin ecel dağ devrilmesin beklerim ben unutulmuş istasyonların trenlerinde taşınan kimselerin el sallamadığı kimselerin karşılamadığı yalnızlarımla... Ah! Asrevya! ... Dağ Çiçeğim! - 2 - Düşlerim dağınık şimdi, kara bulutlar kümelenip durur usuma, acılar çöreklenip yüreğime yerden yere vurur beni olmadık zamanlarda. Ben seni sevdiğimden beri, ilmek ilmek hasret dokur gözlerim uzak yolların gergefine... Sevdiğimsin sen benim... Gelmesende beklediğimsin! ... Ah! Asrevya! .. Dağçiçeğim, canımıngülü Asrevya. Yıldızım yitikse şimdi, doğmuyorsa ve ışımıyorsa gecelerime ay. Beni terkedip başka ufuklarda parlıyorsa ve almıyorsa kucağına bir vefalı dost gibi... Gelmiyorsa beklediğim bahar. Özlediğimde yanımda olmuyorsan eğer, uzaklar vuruyorsa acımasızca kalbime. Ben yine de seni düşlüyorsam ışıl ışıl, özlüyorsam en karanlık gecelerde... Tüm karanlıklara rağmen buğulu bir cama dayayıp alnımı hasretini çiziyorsam bulutlara, direniyorsam yaşama, direniyorsam onursuzluklara... Gücüm sensin... umudum sensin... Bilki, kör kuyularda merdivensizde kalsam, yelkensiz de bıraksalar uçsuz bucaksız denizler ortasında, alıp gitselerde bütün umutlarımı uzak diyarlara, bütün duygularımı yerden yere vursalarda da yine beklerim seni... Hiç gelmesen de en güzel şiirlerimi, düşlerimi, hayallerimi sana saklıyacağım... Bu koca dünyada yanlızca senin beni sevmeni istedim... Senin sarmanı istedim... Yalnızca seni yazdım kaderime, seni aradım her yerde, seni çizdim bütün bulutlara, dağlara, ırmaklara. Her yıldıza sevgini haykırdım, nereye baktıysam seni özledim, seni gördüm... Ölümüne sevdim seni Asrevya...Unutamam seni.. Hayatımdan silemem, çıkarıp atamam kalbimden... Seni anmadığım gün dünya anlamsız, yaşam renksiz kalır, yitirir anlamını sevgiler, özlemler öksüz kalır... Ayrılık kimi zaman bitimsiz bir özlem sızısı, derin bir bıçak yarası da olsa. Sonsuz bir acı verse de, sarı bir yaprak gibi rüzgarda sürüklenmeyi senin için seçmişim Ah Asrevya! .. Dağçiçeğim! ... Bilki, tomurcuklar patlıyorsa dalında, her bahar sevgi gülleri açıyorsa gülşende, ey aşk, ey sevdiğim sensin sebep... Sen benim bir ömür hasretini çektiğimsin, sevdiğimsin Asrevya! ... Gelmesende beklediğimsin! ... Sende özledin mi beni bir gün bile olsa? ... Senin de yandı mı yüreğin benim için? Gelir diye bekledin mi yollara bakıp? ... Her gece mavi bir özlem girdi mi koynuna? Yastığını ıslattı mı gözyaşların? .... Ağladın mı hiç bakıp bulutlara? ... ...../ Şimdi her gece bir tren kalkıyorsa gönlümün istasyonundan sana doğru, elim kalkmıyorsa ve sallayamıyorsam verdiğin mendili ardından. Gözyaşlarım ateş olup düşüyorsa ve hüzün olup yakıyorsa düştüğü yeri, sebep sensin ey dağ çiçeğim.... Asrevya! ... Şimdi hücrelerdeysem, ölüme hüküm giyiyorsam her yargılandığım yerde, hüznün acılı ırmaklarında kalıyorsa hayallerim ve sonunda kırılıyorsa kalem. Bil ki sebep sensin ey aşk, ey sevgili. Bilki ben sefilliği, garipliği, çölü, kimsesizliği, sahrayı, sahrada derviş olmayı, aşka mahkum olmayı, ölümü senin için seçmişim Dağ çiçeğim... Ey rüzgarın dudaklarında türküler söylemeye doyamadığı Asrevya! ... Ben yanlız ve bahtsız bir adamım...Tükendim artık... Tükendim ve yenildim... Kahpeliklere, kalleşliklere, riyakarlıklara, onursuzluklara, zamana, hayata, kadere ve gururuma yenildim... Kimsesizim şimdi, körkaranlıklardayım, yerim soğuk, suyum yok, ekmeğim yok… Ne bakacak pencerem ne görecek ışık var.. Zindanlardayım, ölüme mahkum… Kapılar kilitli, çıkacak anahtarım yok… Gel Asrevya! ... İstersen sev beni! istersen kır! Acıt, ez, öğüt, paramparça et. Gücüm yok tükendim artık! Çek ipimi! .. Söyle, ne desem son sözüm sorulup, zülfün boynuma dolandığında, Söyle ne etsem, nereye gitsem... Söyle, Ah! etsem delinir mi kara bağrım? Yaralı geyikleri kurtulur mu canevimin? Kavuşur mu ruhum huzura? ... Söyle Asrevya! ... Asrevya! ... Asrevya! ... Dağ çiçeğim... Söyle, son sözüm sorulduğunda, tutar mı elimi aşk? Toplar mı yerlere savrulan hayallerimi? yaşatır mı anılarda? Gücüm yok... Ah! ! ! Asrevya! ... Dağ çiçeğim... Yenildim! ..Tükendim artık! Çek ipimi öleyim... Çek İpimi Öleyim Asrevya! ... Küçüktüm büyüdüm yitirdim çocukluğumu büyüdükçe ikiyüzlülüğü tanıdım tanıdıkça yaralandım yaralandıkça boğazıma düğümlendi hayat anlatamam yaşım kaç şimdi? ülkem neresi sorma Yanlış bir adreste gün tüketiyor ömrüm durmadan yürüyorum sancılar saklı yüreğime. ayaklar altında linç edilmiş bir hüzün benimkisi öyle yalnız, gölgesiz, duldasız, düşsüz ve dilsiz geçen trenler de almıyor beni Ben yanlız ve bahtsız bir adamım Asrevya! ... yüreğim yorgun, ben yorgun her yangından yaralı çıktım tükendim artık... Tükendim ve yenildim... sevgisiz, duyarsız, umarsız bir dünyada kumar oynadım hayatla, kaybettim. cebim yok, param yok nerde akşam, orda sabah ben hep kaybettim gelen aldattı giden ağlattı Yüreğim ah! bir sen anlarsın beni bir sen aldatmadın bir de Asrevya! ... düşperim dağ yüreklim güzeller güzeli Asrevya! ... Bir düştü Asrevya! ... bir rüzgar esti düştü dalımdan kaldım sokaklarda yalnız başıma bir daha kapım açılmadı sevgiye ışıklar yanmadı içimde bir daha bütün kapılar kapandı yüzüme ağlayacak yerimde kalmadı çok özledim Asrevya! ... çek ipimi, öleyim ben hep kaybettim ömrümün yaz vaktidir bu mevsimde sevmek en çok bana yakışır özlemek de.. ölmek de... çek ipimi! ... Çek ipimi öleyim Asrevya! ... Yüreğimi Rehin Tutuyorum Sana Sana doğrultuyorum yönümü, yüreğimi… Saçlarımı okşayan rüzgarlara, dipteki acılara, çığ düşmüş yollara… Sensiz kalmayı kaldırmıyor yüreğim kar yüreklim, ölümüne özlüyorum seni. Hasretin yaktığı günlerle geçip gidiyor ömrüm. Seninle bir sokak başında buluşmak, sarılmak, doyasıya kucaklamak istiyorum… Ama sevgim ihanetlere yazılıyor, yetmiyor gücüm, yeniğim, çaresizim, acizim… Suya düşüyor anılar, ıslanıyor duygu tellerim, düzen tutmuyor saz… Yine de ümitliyim, yine de ümidimi yitirmeden yaşıyorum… Ateşi sönmüş bir küldeyim, her yer karanlık; yalnız bırakılmış çöllere dönüyorum… Dön artık gittiğin diyarlardan ey sevgili… Yağmura hasret topraklar gibi çatlak çatlak dudaklarım. Çatlayan dudağım, susayan kalbim, gül kokan nefesine hasret… Gel, özlemde gül damlıyor, gül’de özlem! .. Baktığım her kıyıda sevda kokuyor güller, ayrılıklar özlem kokuyor … Gel, nisan yağmuru gibi yağ üzerime, söndür içimdeki ayrılık ateşini… Bil ki, sensiz hasretin ve acının yangınında kar yığını bir şarkıdır dudağımda zaman… Bil ki, sensiz bir yanı mecnundur kıyılarımın, bir yanı leyla… Bir yanı Yusuf’tur kuyularımın, bir yanı Züleyha… Gel, gel Allah aşkına bitsin bu hasret... Ey sevgili aşk ehlinin sultanı, ey aşk iksiri, güzelliklerin yüreği, sevda mevsiminin en güzel iklimi gel artık. Yıllardır ki, yüreğimi sana rehin tutuyorum, sana saklıyorum içimin gizli yollarını. Geniş ve yeşil çayırlar gibi seriyorum yüreğimi önüne ey kar gülüm, salkım söğütler gibi eğiyorum başımı önünde. Yürek tellerimde hasret ateşleri yakıp, yıllardır bu yangınla bekliyorum seni… Gel… Bir gün güneşin ardından, yağmuru içinden taşıyan bulutlar gibi gel çorak topraklarıma… Gel artık ey çölleri cennete çeviren gül-i RaNa… Bil ki, sabrımın son sınırındayım… Özlemin doruklarındayım, bir kanat uzaklığında gökyüzü. Oysa sen çok uzaklarda bir yerdesin biliyorum… Belki İskoçya da, belki İngiltere de, belki hiç bir yerdesin… Elimi uzatsam dokunamam… Sesini özlesem duyamam… Bil ki, her gece rüyalarımda sana geliyorum, gel demesende… Her gece gözyaşımın şiirini yazıyorum, içimin acıdığını, içimin kanadığını çiziyorum, seni ölesiye sevdiğimi, özlediğimi söylemek bir anlam taşır mı? Özlemin rengi var mı? sarı mı, yeşil mi, mavi mi, kırmızı mı özlemin rengi? Her akşam bir şiirde kanarsa insanın kalbi, bin acı gelip saplanırsa yüreğine, çığ gibi büyürse yalnızlığı, artık ne teselli edebilir ki… Nuri CAN Gitme, Ben Sana Kalbimi Verdim Sen bu dağların sevda türküsüsün bahar gözlüm, denizlerin mavisi, bulutların beyazısın. Çatlamış toprağın bağrına düşen bir damla su’sun. Ne zaman bahar gelse, yağmur yağmur çiçek açar gökyüzünde sesin. Ben sonbaharın yorgun yanık türküsüyüm oysa, sarıya çalar rengim, rüzgarlar estikçe savurur gider yapraklarımı uzak diyarlara. Sonbaharda kar yağar üzerime, üşür ömrüm. Yalnızlık kocaman bir dağ olup büyür gözlerimde. Gitme sevdamsın! Gidersen rotası belli olmayan gemiler alıp götürür umutlarımı ulaşamıyacağım yerlere... Sen gülüşünde baharın ilk sevincini, gözlerinde göğün uçuk mavisini taşıyorsun! .. Baharın kokusudur yeryüzüne dağılan temiz nefesin. Yaşamak bir su gibi berrak yüzünün aydınlığında, bir köy türküsü gibi içli ve hilesiz dağçiçeğim... Ben seni ozanca sevdim türkünakışlım, aybakışlım, sular gibi temiz, bir rüzgar gülü gibi hilesiz. Mehtabın güzelliği, yıldızların ışıltısısın sen karlı dağlarda, rüzgarların soluğu, güneşin dostluğusun. Umut, aşk ve alın terisin sen akalınlarda. Toprağa ekilen tohum, bahara söylenen aşkşarkısısın. Ceylan gözlerin sevinci, dudakların ıslığısın türkülü ırmaklarda... Gitme ne olur. Gidersen, yaşamın acılı haritasında yaralı bir kalbin, adını bilmediğim çiçekleri kanar içimde her gece... Ay suskunlaşır, yıldızlar suskunlaşır, acılar suskunlaşır, yitirir sesini yaşayanlar da ölüler gibi... Suskunluğun trendinde kan kusar yürekler sensiz. Rüzgar da esmez artık buralarda, çiçekler de açmaz, herkes boynu bükük kalır bu şehirde, çekip gider mutluluklar... Gitme ne olur. Bak hüznün zifiri saçları akıyor geceye, gecenin karanlığına karışıyor hüznüm... Lanetlenmiş yalnızlıklara ah ediyor kalbim. Her gün biraz daha büyüyor içimdeki kırgınlık... Gitme... Acılar içinde olsam da yaşamı çılgınca sevdim ben. Çılgınca sevdim bu dağları, bozkırları, güneşi. En çok seni sevdim dağçiçeğim, en çok seni sevdim... Gitme ne olur. Yol türküleri kederlidir nazlım, yol türküleri dertli, yol türküleri acılı. Gidersen kar yağar istasyonlara, boynu bükük bakar ardından bütün akasyalar. Gitme, bir güvercin sıçaklığı gibi kal yüreğimde. Ben ki sevdamı dağlı bir çiçek gibi göğsümüm üstünde taşıdım hep, namusumun akında. Ne zaman gözlerine baksam beyaz beyaz güvercinler kanat çırpar mavilere; Güller açar ne zaman ellerimi uzatsam saçlarına, serin serin eser yeller. Bu sevdayı alıp gitme benden, alıp gitme mutluluğumu gözleri türkülü kuşum; içimdeki baharı öldürüp gitme, kimsiz, kimsesiz boynu bükük bırakma türkülerimi. Körpe bir dal gibi koparma sevinçlerimi yüreğimden ne olur... Gitme sevdamsın, ateşimsin, hasretimsin… Gitme ekmeğimsin sen, suyum, havamsın… Gitme, ben sana kalbimi verdim… Kalbimi de alıp gitme… Gitme, figan düşer denizlere sular çekilir yağmur yağmaz vahalardan kirpiklerime bir rüzgar hıçkırır tenhada, bir dal kırılır boynunu büker sabah kervanları kelebekler ölür gitme bir yıldız küser göğüne, içini çeker bir çocuk şaşırır yönünü rüzgarlar bütün pınarların suyu çekilir solar nazlı çiçekleri kalbimin, üzülürüm gitme öksüz kalır içimdeki imge dağları saçlarını öpen seher yeli, çoban yıldızı bir daha turnalar geçmez, bülbüller ötmez çiçekler açmaz bahçemde ah be gülüm gitme içimdeki bütün vagonlar devrilir bir kar yağar istasyonlara, üşürüm gitme bütün ormanlar ateşe verilir kuşlarda gider bu kent de, ölürüm gitme kal menevşeler açsın dağlarda sevince dönüşsün gökyüzü iki çığlık arasında bırakma beni ah gülüm yokluğuna alışamam yokluğun ölüm Ağladığımda Mendilim Ol
Sayfa 457 - özlem ve ölüm
··
7,7bin görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.