Çalışmak için ailesini, evini, yurdunu bırakıp tanımadığı hemşerisine güvenerek hiç görmedikleri, bilmedikleri şehire çalışmak için giden üç arkadaşın yolculuklarına ortak oluyoruz bu kitapta.
Fakirin çok fakir, zenginin çok zengin olduğu, ezilenlere herkesin arkasını dönüp gittiği ve birkaç kuruş için günde 20 saat çalıştırıldığı 1950 Türkiye'sine tanık oluyoruz
Dokuz aylık karnı ile tarlada hiç durmadan çapa yapan ve doğum sancısı geldiğinde kocası döver diye korkup sesini çıkaramayan Hürü...
Sulu kozada ıslak ve soğuk şartlarda uzun süre çalıştığı için hasta olan üstelik hasta olduğu için işten çıkarılan, son nefesini de çok geçmeden gurbette veren Köse Hasan...
9 yaşında güneşin altında hiç durmadan çapa yapan küçük kız...
Patozun içine düşüp bacağını kaybettiği yetmezmiş gibi arabası kirlenecek diye hastaneye götürmeyen ağa yüzünden ölen Pehlivan Ali...
Sizlerin ahına gökyüzü nasıl dayandı? Kininiz, feryadınız o toprakları nasıl çürütmedi..
Üç kişi gidip de köye tek başına omuzlarında iki arkadaşının hüznünün ağırlığı ile yüzü yerde dönen Yusuf...
Bunların hepsini Orhan Kemal yazmıyor adeta bize izlettiriyor hem de içimize işlercesine. Okurken içiniz parça parça olup iyi ki o dönemde yaşamamışım ama iyi ki artık bunları biliyorum diyeceksiniz yüreğiniz ezilerek.
Bu kitabı bana hediye ettiği için