Gönderi

Kış yaklaşıyordu, havalar iyice soğumaya başlamıştı. Dışarı çıktığımda nefesimin buhar oluşunu, havada dağılışını izledim. Geçen zorlu yılların ardından hava ne kadar soğuk olsa da uzun zaman önce unutmuş olduğum içimi ısıtan o his yine benle birlikteydi. Sakin adımlarla sahil yolunda yürümeye başladım. Deniz, bu günlerde bir hayli hırçındı, adeta kalbim gibiydi. Denizden çıkan tuz kokusu ciğerlerimin içinde yakıcı bir harmoniyle dolaşıyordu. Denizin ufkuna doğru baktım, uçsuz bucaksız görünüyordu. Bu sonsuzluk temsiliyatı, bana onun sevgisini hatırlatıyordu. O, kendi kusurları içinde tüm kusursuzluğuyla gözümün önünde parlıyordu. Şansın ne olduğunu bilmezdim, hiç tatmamıştım. Karamsar düşüncelerimin dışına çıkıp mentalitem dışındaki saflığa erişememiştim. Kendi acizliğimi düşündüm. Duyguları da dahil olmak üzere her şeyini kaybetmiş bir adam görüyordum kendimde. Benim gibi birine bir bakış bile atması belki bir şanstı. Kim bilir belki de kozmik bir şakaydı. Lakin bildiğim tek bir şey vardı ki, o da solan duygularımın yerine yeni tohumlar serpilmişti. Bu tohumları sulamak onun iradesine kalmıştı. Bu yolda her ne kadar kaybetsem de bu tatlı, ütopik hayale sımsıkı sarılıyordum. Belki, belki bir gün de ona sımsıkı sarılırdım. Onu her düşündüğümde yüreğim öyle bir ısınıyordu ki, bir an bütün kışı tekrar yaza çevirebileceğime inanıyordum. Konu inanç olunca sadece inanmakla yetinebiliyordunuz işte. Bir şişe bira alıp denize karşı bir banka oturdum. Dolunayı, yakamozu, sahili düşündüm. O’nu düşündüm. Küçük hayalimin bir gün gerçekleşebileceğine dair bir cevher hissettim içimde. Denize karşı gülümsedim, o uçsuz bucaksız enginliğin içinde gülümsemem ona ulaşabilsin diye. For John...
·1 alıntı·
48 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.