Gönderi

Selçuklu Şehzadesine Göz Koyan Gürcü Kraliçesi
Hadi gelin 1190 ve 1204 yılları arasında, bildiğimiz Anadolu ve Kafkas toprakları üzerinde tarihi bir yolculuğa çıkalım. Biraz bilgi öğrenelim… Bazı kadınlar hırslıdır, bazı kadınlar kraliçedir sevgili okur. Ve bazen istisna olarak bazı kadınlar hem hırslı hem de kraliçedir. Tıpkı Gürcü Kraliçesi Thamara gibi… Ama öncesinde gelin hikayemizin erkek kahramanı; Türkiye Selçuklu Devleti’nin yedinci hükümdarı, Süleyman Şah’ı tanıyalım. Kendisi II. Kılıç Arslan’ın on bir oğlundan ikincisi ve en yakışıklısı, en heybetlisi ve maalesef kendini en beğenmiş ve mağrur olanıdır. (Nurlar içinde yatsın ) Kraliçe Thamara ise; aşk maceralarına düşkün, sarayında her türlü zevk ve çılgınlığın yaşandığı, maymun iştahlı ve sürekli koca değiştiren bir kadındı. Gençliğinin kayıp gittiği ve belki de kim bilir bir sabah kalkıp aynada saçlarında beyazlar gördüğü bir günün gecesinde, biraz da bunca güç ve otorite içinde yaşlanmaya başladığını kabul etmeyi reddederek son bir macera için kolları sıvamaya karar vermişti. Ülkesinden bir ressamı Türkiye Selçuklu Devleti’nin başkenti Konya’ya gönderip, Kılıç Arslan’ın meşhur on bir oğlunun resimlerini tek tek çizmesi emrini verdi. Ressamın getirdiği portreler arasında elbette en yakışıklı şehzade olan Süleyman Şah’a göz koydu. Sultan Kılıç Arslan’a gönderdiği elçi aracılığıyla, Süleyman Şah’a evlenme teklifi etti. Dedi ki: Evlen benimle yiğidim. Taş gibi şehzadesin… Şaka şaka! Benimle evlen, Gürcü tahtı ve tacı senin olsun. Ancak mağrur şehzademiz Süleyman Şah, bu teklifi onur kırıcı bulup reddetti ve üstüne; “Ben senin ülkene ancak fethetmek amacıyla gelirim. Geldiğim vakit de kiliselerini camiye, çan seslerini ise ezan sesine çeviririm.” diye sert bir cevap verdi. Tabi bu olaydan sonra Thamara üzgün, öfkeli ve hırslı bir kraliçe olarak tahtında oturmaya devam etti. Ancak zaman geçti, Sultan II. Kılıç Arslan ülkeyi oğulları arasında bölüştürdü ve vefat etti. Konya’yı ve hükümdarlığı ise en küçük oğlu Gıyaseddin Keyhüsrev’e bıraktı. Tabi bizim mağrur Süleyman Şah’ımız bunu kabul etti mi? Tabi ki etmedi. Harekete geçti. Konya’yı kuşattı. Kardeşi Gıyaseddin ise canının bağışlanması karşılığında, ilerleyen zamanlarda Selçuklu tahtının en meşhur iki sultanı olacak olan iki oğlu ile beraber Konya’yı terk etti. Süleyman Şah tahta geçtikten sonra Gaza ve Cihad faaliyetlerinin devamı niteliğinde Gürcü Seferi’ne çıkmaya karar verdi. Bir diğer sebep ise yıllar önce Kraliçe ile aralarında yaşanan bu hadiseyi bir nihayete erdirmekti. Süleyman Şah kendinden emindi. Miryakefalon’dan sonra devletin gördüğü en büyük ordu toplandı. Yola çıkıldı. Gürcü Kraliçesi ise Süleyman Şah’tan çekiniyordu. En becerikli Gürcü komutanlarının liderliğinde Kıpçak Türklerinin desteklediği ordusuna hareket emri verdi. Selçuklu ordusu, Micingerd düzlüklerine geldiğinde yorgun bir şekilde dinlenmeye çekildi. Süleyman Şah ise zaferden emin, keşif kolu göndermeyi bile düşünmedi. Ancak dinlenmeye çekilmiş Selçuklu ordusu Micingerd’e ani baskına uğradı. 1202 yılında Selçuklu Devleti Micingerd Bozgunu ile dağıldı. Pek çok kıymetli komutan esir düştü. Süleyman Şah yenildiğini anlayınca geri çekildi. Aldığı bu yenilgi ona ağır geldi ve bir süre sonra vefat etti. Ancak o vefat edince Gürcü Kraliçesi Thamara rahat bir nefes aldı. Çünkü o koyu bir Hristiyandı ve ülkesinin Süleyman Şah’ın eline düşmesinden deli gibi korkuyordu. Süleyman Şah ise kibrinin bedelini, küçümsediği kadına yenilerek ödemiş, Selçuklu tahtı ise on bir yaşındaki deneyimsiz oğlunun idaresine kalmıştı. Olayın bundan sonrası Türkiye Selçuklu Tarihi’nin devamı niteliğindedir sevgili Meyus Okur. Bense size son bir macera tutkusu ile bir şehzadeye göz koyan kraliçenin, sert kayaya toslayıp günlerini ve gecelerini ülkesini, tahtını ve tacını kaybetme korkusu ile geçiren bir kadının yaşamının küçük bir kısmını anlatmak istedim. Okuduğunuz için teşekkür eder ve bir sonraki yazımızda buluşmak üzere diyerek bu konuyu kapatırım. Yaşasın Türk Tarihi!
·
24 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.