Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

158 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
4 günde okudu
Neredeyse her satırına, "işte bu!" dediğim, ikinci kez okumama rağmen, sanki ilk kez okuyormuşum gibi, heyecandan odada tur ata ata dolanarak okuduğum bir kitap: Yeraltından Notlar. Kitabı okumanın ardından, Zeki Demirkubuz'un bu kitaptan esinlenerek çekmiş olduğu "Yeraltı" filmini izledim. Meraklıları için: youtu.be/PJ3OAnNusCM "Baylar" diye esip gürleyen bir karaktere, birçok insanın kabul edemeyeceği, kendisine hakaret sayabileceği laflarını çatır çatır söyletmiş Dostoyevski. Sanki, bizzat kendi düşünceleri, bu kitabın sayfalarını süslemişti. Yeraltından Notlar kitabı, iki bölümden oluşan, bize, yalnız olan, kendi benliğini bulmaya çalışan, acı çeken bir adamın düşüncelerini, hislerini anlatan çok kıymetli bir eser. Şimdi, bu bölümleri, kendimce değerlendirmeye çalışacağım. -Birinci Bölüm- Yeraltında yalnız yaşayan bir insanın serzenişlerini okuyoruz. Bu kısım, resmen, bir manifesto niteliğindedir. İnsanın az çok ne olduğunu, sırf inadı, gururu uğruna neler neler yapabileceğini anlatır. İnsanın, böyle geldiğini ve böyle gideceğini, onun akıllı olduğunu ama aynı zamanda da aptalın ta kendisi olduğunu... "Demek bu inat, bu kendi bildiğini okuma inadı onlar için kişisel çıkarlarından daha önemlidir..." der. Sırf inadımdan, çıkarıma olacak şeyi reddettiğim ne çok durum olmuştur. Demek ki diyorum, benim bundan haz aldığım durumlar gerçekten var! Çok garip bir noktadır bu millet, kendinize bir bakın, eminim vardır böyle birkaç haliniz... "'İnsan' denen varlığın hep iki kere iki dört gibi bir kesinliğe bağlı kalmasının gerekliliği nedir?" diye soruyor bizlere. Sahi, nedir ki? Neden hep siyah ya da beyaza takılı kalırız? Daha da ötesi, nasıl olur da bunun tüm insanlık için, ruhumuz için iyi olabileceği gibi bir yanlışa inanırız? Her insan, bambaşka bir dünya iken, nasıl olur da tek bir dünya oluşturmak için çırpınırız? "Evet, şimdilik sizlerin bir tahmininizden başka bir şey değildir bu." (alıntı için: #115677677) "Peki ama nasıl oluyor da siz, insan için yalnızca normal, olumlu olanın... kısacası, yalnızca refahın, mutluluğun yararlı olduğunu böylesini kesin, kendinize büyük bir güvenle inanabiliyorsunuz?" Alsak şimdi etrafta, "mutlu olun, asla üzülmeyin" diye bas bas bağıran insanları karşımıza, sorsak bu soruyu. Ne cevap verirlerdi acaba? Dostoyevski'nin de dediği gibi, belki de ben acı çekmek istiyorumdur? Belki de beni, o an için, iyi hissettirecek olan bağıra bağıra ağlamaktır, üstümü başımı parçalamaktır? Hatta daha da ileri gidiyorum, belki de ben o an için, sokakta kendimi duvardan duvara atarak iyi hissedeceğimdir? Neden garipsiyorsun beni? Belki de yüreğimdeki acıyı ancak kendimi duvardan duvara atarsam hafifleteceğimi düşünüyorumdur? İnsan acı çekmeyi de, tutkuya varan bir hazda isteyemez mi? İnsan yüreğindekiyle ne yapacağını bilemeyip, şaşıramaz mı? (alıntı için: #115683741) "Karaladığım sözcüklerin hiçbirine, evet, hiçbirine inanmıyorum! Yani, belki inanmasına inanıyorumdur da, aynı zamanda, nedendir bilmem, bir ayakkabıcı gibi yalan söylediğimi de hissediyorum, öyle olduğundan bile kuşku ediyorum." -İkinci Bölüm- Geldik kendisine savaş açtığı, kendisini kendisine ispatladığı, varlığını kanıtlamaya çalıştığı kısma. Karakterimiz, yollarının kesiştiği subayın ona yol vermemesinden şikayetçi. "Tam çarpışır gibi oluyorduk, bir de bakıyordum, gene ben yana kaymışım; o beni fark etmeden düz yoluna geçip gitmiş." İsyan ediyor bu duruma, en sonunda da subayın kenara çekilmesini sağlıyor! (onun için mühim bir olay olduğundan koyuyorum bu ünlemi. Bir kere daha anlıyoruz ki, bizim için önem verilmeyecek durumlar, başkaları için önemli bir amaç olabilir.) Yaşadığı sevinci şöyle anlatıyor; "Ansızın üç adım ötemde gördüm düşmanımı, gözlerimi kapadım ve omuz omuza çarpıştık! Bir santim bile yana çekilmemiş, onunla aynı düzeyde biri gibi yanından geçmiştim! Kuşkusuz, çarpışmamızdan daha çok ben zararlı çıkmıştım, çünkü benden güçlüydü, ama önemli olan bu değildi. Önemli olan amacımı gerçekleştirmiş, gururumu kurtarmış olmamdı." Şüphesiz ki insan, can sıkıntısından neler neler yapacaktır! Kendisi rahat etmediğinden, minicik meseleleri kocaman bir taş gibi sırtında nasıl da taşıyacaktır... Bunların sonucunda, kendisine, kendi varlığını ispatlamanın onuruyla yaşamına devam edecektir ve başkaları tarafından önemsiz olsa da, kendi sırtından koca bir taşı atmışçasına rahatlayacaktır. Gelelim başka bir konuya, insan, sizce de köle midir? Ne kadar uğraşsa da, kahramanlık gösterisinde bulunsa da kölelikten öteye gidemez mi? Evet. Yani, Yeraltındaki Adam'a göre bu böyle. Hatta der ki, "İçlerinden biri bir olay karşısında küçük bir yüreklilik gösterecek olsa boşuna sevinmesin, böbürlenmesin; nasıl olsa bir başkasının karşısında boyun eğecektir." Bakalım bir etrafımıza, yaptıklarıyla böbürlenenlere. Birini zorbalıkla alt eden, güç gösterisinde bulunan, diğerinin önünde ceketini saygıyla iliklemiyor mu? "Yalnızca eşekler, bir de onların piçleri kahramanlık gösterisinde bulunurlar. Ama onlar da, sözünü ettiğimiz duvara toslayana kadar..." (alıntı için: #115717940) İnsanlar, en ufak bir durumda bile göğüslerini kabarta kabarta, kahramanlık gösterisinde bulunurlar. Hatta çoğu zaman iyiliklerini bile sırf bu kahramanlık gösteri için yaparlar. Hem de karşıdakini rencide ede ede! Ya da bir durum karşısında susmaz, ve bir başkası gibi susmadığı için, davranışıyla gurur duyar. Halbuki gücü yetmeyen, bir başkasının karşısında susan kendisi olmayacak mıdır? Benim için en can alıcı kısım: Lisa'yla tanışma. Yeraltındaki adam, arkadaşlarıyla geçirdiği tatsız buluşma sonrasında, köle olan Lisa'yla karşılaşır ve ona karşı inanılmaz acımasız olur. Ama buradaki niyet, Lisa'yı ezmek değil, onu kurtarmaktır. (alıntı için: #116020954) Bütün bu dostluk, derdini anlama gösterilerinden sonra, eline adresini sıkıştırır ve ayrılır oradan. Tabii sonraki günler kızın gelme düşüncesiyle eziyet çeker durur. Kahramanlık gösterisinde bulunduğu, güven verdiği bu kız gelseydi ve onun aslında yoksul olduğunu, pijamasındaki o utanç duyduğu sarı lekeyi görseydi, hakkında neler düşünürdü? Bu nasıl bir rezillikti(!) Ve Lisa, hiç gelmemesi, olanları görmemesi gereken bir zamanda gelir. Zaten hep böyle olmaz mı? Bir terslik olduğu zaman, sanki bütün olumsuzluklar o anda üst üste gönderilir. Ya da biz kendimizi kötü hissettiğimiz için, başımıza gelenleri olumsuzmuş gibi algılıyor olabilir miyiz? Belki de Lisa'nın gelmesine bir ihtimal sevinecekti. Ama ev sahibiyle ettiği kavga sırasında, kendini kaybetmiş halde görmesi, Lisa'nın gelişini felaket olarak benimsemesine sebep olmuştur? Ardından bir cinnet daha! Yeraltında yalnızlığına bürünmüş, başka bir insanın varlığını nasıl kabul edebileceğini bile bilemeyen bu adam, başlar saydırmaya, neden geldin diye hesap sormaya. Yoksa Lisa, kendisini kurtaracağını mı sanmıştı? Kendisini bile ne yaparsa yapsın kurtaramayan birisi, bir başkasına nasıl yardım edebilirdi? O gece konuşulanlar bir anlık "kahramanlık" gösterisinden başka bir şey değildi. İşte yalnız bir insan böyledir. Bir an için insanlara karışmak, onlara yardım etmek için can atar; ama bir de bakar ki bunu istemez, içinden gelmez, tekrardan bütün insanlardan kaçacak bir delik aramaya başlar. (alıntı için: #116137954) Lisa tüm durumu anlar, tüm bu bağırtıları şefkatle karşılar. "Lisa, iyi biri... olmama... izin vermiyorlar." O kadar bağırtının, kıvranışın aslında yalnızlıktan, kabul görmemekten, birinin de durup anlamaya çalışmamasından olduğu gerçeği, tüm yüreğimizde acı bir şekilde kendisini hissettirir. Bize böyle hissettirir de, bu yükü hep taşıyanlara, bir insanla bile doğru düzgün konuşamadan yaşayanlara, ihtiyacı olan tek şeyin "birileriyle konuşmak" olan insanlara neler hissettirir? Benim için asıl önemli olan bu. (alıntı için: #116130281) Ve aklıma Fareler ve İnsanlar kitabında geçen o sözler geliyor: "İnsan yanında biri olmazsa delirir. Kim olduğu hiç önemli değildir, yeter ki yanında olsun.'' Ağlamaya başladı. ''Sana bir şey diyeyim mi? İnsan çok uzun süre yalnız kaldı mı hastalanır, yalnızlıktan hastalanır." Duygularınızı saklamaktan korkmadığınız, insan olmanın gerektirdiği her duyguyu yaşamanız, iyi kötü tüm benliğinizi kabullenebilmeniz ve en önemlisi de kalabalıklar içinde yalnızlık falan değil, gerçekten "yalnız" kalmamanız dileğiyle. Hoşça kalın. (14Ekim2021) Ekleme: Bu kitabı okurken hissettiklerimi tam olarak ifade eden başka bir alıntı da, Dostoyevski'nin
İnsancıklar
İnsancıklar
kitabında geçiyor: "Sanki kendim yazmışım gibi, sanki bu, misal olarak söylüyorum, benim kendi gönlümden çıkmış gibi, gönlümde ne varsa almış, insanı ters yüz etmiş, oturup ince ince her ayrıntısıyla yazmış, kesinlikle böyle olmuş! Tanrım, kolay da bir iş değil bu; vay vay! Gerçekten, ben bile yazabilirdim bunu; neden yazmamışım? Sonuçta aynı hissediyorum, kesinlikle tam kitapta yazdığı gibi hissediyorum."
Yeraltından Notlar
Yeraltından NotlarFyodor Dostoyevski · Can Yayınları · 2020127,7bin okunma
··
354 görüntüleme
ebrar okurunun profil resmi
Yine okudum yine çok beğendim. Aynı seni beğendiğim gibi. Nasıl 1 harikasın sen aşkm?
Tuğba okurunun profil resmi
Utandırmasana şapşal ahahhahshdndms
1 sonraki yanıtı göster
ebrar okurunun profil resmi
Çok güzel olmuş Tuğba Hanım, tebrik ederim. Duygularınızı çok güzel anlatmışsınız, kitabı okuma isteğim daha da arttı. Böylesine beğendiğiniz ve benimsediğiniz bir kitabı okumaktan haz alacağım. Teşekkürler Tuğba Hanım, nerelisiniz? Tanışmak isterim..
Tuğba okurunun profil resmi
Masumca yazmış olduğum incelememin altına, saygısızca benimle tanışmak istediğinizi mi yazıyorsunuz? Derdinizi mahkemede anlatırsınız Ebrar Hanım
1 sonraki yanıtı göster
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.