Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Din, felsefe ve ölüm
Din ve felsefenin ölüm, öldürmek ve cezalandırmalar üzerine bakış açılarını incelediğim yazımı sizlere de sunmak isterim. :) Din ve felsefenin ölüme karşı bakış açısı ve bilimin bu duruma karşı olan tutumuna Yuval Noah Harari'nin Homo Deus adlı kitabının bir kısmı ile giriş yapmak istiyorum. ''Bilim, bir insanın oksijensiz kaldığında öldüğü gerçeğini söyler ancak işlediği suçtan dolayı oksijensiz kalma suretiyle öldürülme cezası almasına bir çözüm veya öneride bulunmaz. Bu öneri veya çözümü bize din sunar.'' Bu kısma kendim bir ekleme yaparak felsefenin de payı olduğu veya olması gerektiği görüşünde olduğumu belirtmek isteyerek başlamak istiyorum. İnsanlığın bilime ihtiyacı olduğu kadar din ve felsefeye olan ihtiyacını bu incelemede payını biraz daha göstermek istiyorum. Ne kadar dinin dogmalarla, felsefenin de pratikte mümkün olmayacak önerilerle var olduğu düşünülse de suçlunun infazı gibi bir durumda bilim değil, din ve felsefenin somut ve uygulanması tartışılır konuya olan görüş ve uygulamaları mevcuttur. Toplumları ve toplumu oluşturan bireylerin hak ve görevlerini belirleyen yasa ve uygulamaların belirleyicisi din ve fark edilmese de felsefe olduğu gerçeği yadsınamazdır. Bir hırsızın karnını doyurmak uğruna yapmış olduğu hırsızlık eyleminin erdem ve ahlak sınırları altında tartışılmasını veya kabul edilmesini din ve felsefe sağlamaktadır. Din genel kabul edilen kanıya göre sadece tanrının istekleri ve emirlerinin yerine getirilmesi uğruna oluşmuş bir yapı değildir. Toplumsal düzeni ve bireyin vicdanı, ahlakı gibi unsurları belirleyip, işler bir düzen oluşturmakta da önemli bir paya sahiptir. Tartışılabilir ve tartışılan konu ise insan aklının değerlendirmesi sonucu değil ya Tanrı tarafından gönderilen mesajlar olarak ya da din temsilcisi -ya da dini oluşturan- kişiler tarafından net bir şekilde sunulmasıdır. Bu kısımda ise duruma felsefe el atmaktadır. Bireyin davranışı veya toplum olarak bulunulan davranışların ölçütünün din gibi ilahi mesajlar ya da yüce öğretiler olarak değil de akıl ve insan ölçülü olması gerektiği savunulur. Bilimin dine karşı olan tutumunu felsefeye karşı takınmamasının sebebi de budur aslında. Ne kadar felsefe de din gibi deneye tabi tutulamaz ve kanıtlanamaz olsa da danışma merci olarak aklı ele aldığı için bilim ile felsefe arasındaki ilişki dinlere kıyasla daha olumlu durumdadır. Victor Hugo'nun ''Bir İdam Mahkumunun Son günü'' adlı romanında suçluların aldıkları ölüm cezaları ve idam anını bekleme aşamalarındaki yaşama tutunma ve yaşamda olmak isteklerini edebi bir zevk ve empatisel dehşet içerisinde okuyabiliriz. Öncesinde kitaptaki durumu ve ve bu duruma karşı felsefe ve din açısından bakışı sağlayalım. Cinayet suçundan dolayı mahkemeye çıkarılmayı bekleyen karakterimiz, karanlık zindandan mahkemeye çıkartılma anında yaşamı boyunca duymadığı kuş cıvıltılarını ve bu kadar canlı olduğunu göremediği insanları, havayı ve aydınlığa karşı büyük bir özlem ve keşfetme duygularını zirvelerde hissederek yaşamaktadır. İşlediği suç dolayısıyla çıkarıldığı mahkemede onu üç sonuç beklemektedir. Yaşam, gemilerde kürek çekmek uğruna yaşam ve ya ölüm. Mahkeme sonuçlanana dek istediği tek sonuç özgür yaşamına kavuşmak olan karakter diğer iki ihtimali düşünmek bile istememektedir. Mahkeme başlar, herkes susar ve karar verilir. Suçlunun cezası ölümdür. Az önce cıvıl cıvıl öten kuş sesleri susar, yerini boğuk sesler alır, parlak dünya bulanıklaşır ve ellerine değil de yaşamına değermişçesine o soğuk zincirler vurulur. Karakterimiz düşünmek dahi istemediği ihtimale yasalar gereğince ittirilir. Suçlumuz yaşama olan sevgisinden dolayı kürek cezasını bile kabullenecek duruma gelmişken onu giyotin sehpası beklemektedir İç dünyasına baktığımızda onun ölümünü sağlayacak olan cellada nefretler kusar, tokmağı vuran ve onu kurtaramayan avukatına lanetler okur. Ancak aynı lanet ve nefretleri belki de öldürdüğü kişinin ailesinden de o nasiplenmiştir bilemiyoruz. Gelelim bu örnek üzerinden konumuzun incelenmesine, yasaları oluşturan ve bu sonucu elde ettirecek olan unsurların neler olduğunu masaya yatırmaya. Dinler çerçevesinden baktığımızda inkar edilemez gerçeklerden birisinin öldürmek günahı olduğunu bilmekteyiz. Tanrının verdiği yaşamı ancak tanrı insandan alabilir. Peki hükümlünün yaşamını elinden alan karar sadece tanrının emir veya uygulaması mıdır? yoksa durumun oluşmasını ve ahlaki incelemeleri emirler genelinde değil de tartışma ve inceleme yoluyla ele alan insan aklı yani felsefe midir? Burada bir sentez gördüğümüz gerçektir. Örneğin kişi cinayeti işlerken kendini korumak ya da karşısındakini ortadan kaldırmak güdüsü ile mi bu işi gerçekleştirmiştir? veya inançlarını ve ülkesini korumak ya da kurtarmak için mi gerçekleştirmiştir? Verdiğimiz örneklerden son iki sebep dinin bağışlayıcılığı ile sonuçlanmaktadır. Bu sebeplerdin tarafından kutsal ve fedakarca görülür. Ancak felsefe açısından inancının veya ülkesinin güvenliği için birisin öldürmek ahlak ve erdem penceresinden şiddetli tartışmalara sebep olabilir. Din daha çok olay odaklı kararlar verirken, felsefe birey odaklı düşünür. Kendi dinini yaymak veya dinin kutsal olarak atfettiği toprakları elde etmek, korumak adına ölmek ve öldürmek ödüllendirici sonuçları olan bir eylemdir. Bireyin inancı uğruna ondan olmayanı öldürmek veya ölmek felsefe gözünden incelendiğinde yüz yıllarca tartışılmış ve tartışılacak bir konu olarak hep var olacaktır. Örneğimizdeki ilk iki sebebi incelemek gerekirse yani kendini korumak adına veya karşısındakini ortadan kaldırmak amacıyla işlenen cinayetler, kendini korumak amacıyla gerçekleşen eylemlere dinler olay odaklı inceleme sonucunda karar verme tercihindedir. İslam inancının şerri hukuk kurallarına ve birçok medeniyet ve dinde de var olan kısasa kısas uygulamasını bu konu üzerinden inceleyerek karşılaştırmalara devam edebiliriz. Birisini öldürdüyseniz ve bu ölümde haklı bir gerekçeniz yoksa sizde ölüme mahkum edilir veya neye sebep olduysanız sizde o duruma maruz kalmak zorundasınızdır. Öyleyse şerri hukuk uygulanan bir yerde Müslüman bir bireyin öleceğini bile bile cinayet işlemesine sebep olan bu durum incelenmesi gereken bir durumdur. Kurallar adına bunun pek bir önemi yoktur. Eğer haklı sebebiniz yoksa ölüm cezası sizi beklemektedir. Felsefe ise bu bireyin yapmış olduğu davranışı -öleceğini bile bile cinayet işlemesini- birden çok senaryo eşliğinde incelemeyi daha doğru bulmaktadır. Yaşamaya olan istek kendini en şiddetiyle gösterdiğinde en katı kurallar bile kabul edilmez hale gelebildiği inkar edilemez derecede gerçektir. Felsefe durumun sonuçlanmasındaki sebepleri incelerken, din olaya ve sonuca odaklanır. Kişi haksız bir cinayet işlemiştir ve cezası bellidir din için felsefe için bu kısma gelmeden önce incelenmesi gereken unsurlar vardır. Var olan yasalar adaletli midir? adalet nedir? düzeni sağlamak adına yasalar gerekli midir? var olan yasalar genelleyici mi yoksa durumlara özel kararlar almakta ne kadar işlevseldir? gibi sorular felsefenin rahatlıkla sorup olay öncesi adına incelemeler yaparak sonuçlar elde etmese de sonuca giden yollara parmak bastığı görülmektedir. Romandaki karakterimize geri dönecek olursak, cinayetin sebebi veya cinayet işlenirken ki ruh halleri yazar tarafından bize aktarılmamaktadır. Victor Hugo, Fransa'daki mahkemeler ve bu mahkemelerin kolaylıkla insanları ölüme sürükleyen kararlarına şiddetle karşı çıkmak ve ölümden başka yollarla da cezalandırmalar olabileceğini savunmak adına bu romanında dehşetli bir savunma yapmaktadır. Peki ya sizce? işlenen suça göre suçlunun ölüme mahkum edilmesi gerekli midir? suçtan suça değişir ve bazı suçlara karşı ölüm cezası gerekmektedir diyorsanız bu suçlar hangileri olmalıdır? İnsan hakları beyannamesinin ilk ve en önemli görülen hakkı olan yaşama hakkı her zaman geçerli midir? bir başkasının yaşama hakkını elinden alan kişi yaşama hakkına sahip midir? Bu sorulara elbette kişisel yanıtlarınız vardır ancak bu sorulara yanıt olarak dini veya başka yöntemlerle belirlenmiş birçok kural ve yasa bulunmaktadır. Sizce bu kural ve yasaları dinler mi yoksa insanlar mı oluşturmalıdır? Öldürmek veya öldürenin cezasına karar vermek adına binlerce soru veya çözüm önerisi sunulabilir. Hangisinin doğru ya da mantık çerçevesinde geçerli olduğu konusu geçmişte de günümüzde de gelecekte de tartışma konusu olacağı bir gerçektir. Bu tartışmanın sonucu ya da sonuca yakın uygulamaları oluşabilir mi bilemiyoruz. Bildiğimiz bir şey varsa bu da gerek din gerek felsefe veya herhangi bir seçenek tarafından hangisi olursa olsun hiçbirinin kararlarına muhtaç kalmayacak durumda olmak en doğrusu gözüküyor Ceza uygulayan veya uygulanan kişi olmamanız dileğiyle… Esen ve hayatta kalın :)
Homo Deus: Yarının Kısa Bir Tarihi
Homo Deus: Yarının Kısa Bir Tarihi
Bir İdam Mahkumunun Son Günü
Bir İdam Mahkumunun Son Günü
··
85 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.