Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Hukukun Faili Meçhul Cinayeti: Josef K.
    Kafka çocukluğunun büyük bir bölümünü “merhametsiz bir zorba” olarak nitelendirdiği babasının baskısı altında geçirir. Kafka için otorite adeta babasının kendisi olur. Çocukluğu ve gençliği babasının istediği kişi olmaya uğraşmakla geçer. Fakat hiçbir dönemde onu memnun etmeyi başaramaz. Babasının memnuniyetsizliği ve küçültücü sözleri karşısında kendinden daha çok nefret eder. O sözler sanki onun aynadaki yansımasını oluşturur. Bunu şu sözlerle ifade eder: “Seni görünce kekelemeye başlıyordum... Senin karşında kendime olan güvenimi yitiriyor ve dayanılmaz bir suçluluk duygusuna kapılıyordum.” Hem aile içinde hem de toplumda nedeni bilinmeyen bir şekilde suçlu idi o. Dava’ya baktığımızda her ne kadar kurgusal bir hikâye gibi dursa da hem kendi yaşantımızın hem de Kafka’nın yaşantısının birçok yansımasını görebiliriz onda.        Josef K. kendini bankadaki görevine adamış sıradan bir insandır. Fakat sıradanlığına rağmen bir sabah iki görevlinin evine gelmesiyle bilinmeyen bir sebeple tutuklanır. K.'ya rütbelerini ve tutuklanma sebebini açıklamayan bu iki görevli en alt rütbeden oldukları belli olduğu halde K.'nın kahvaltısını yemekten ve ondan rüşvet almaya çalışmaktan geri durmazlar. Bay K. idama kadar uzanan bu yargı sürecinde ne tutuklanma sebebini ne de onu kimlerin tutukladığını öğrenebilir. Tüm çabalarına rağmen bu tuhaf yargılanma süreci onun için büyük bir soru işareti olarak kalır.  Dava’nın aşina olduğumuz bir hikayesi vardır. K.’nın öldürülüş şekli bugün bize çok tanıdık gelen faili meçhul cinayetlerden biridir. Bildiğimiz üzere bu cinayetlerin işlenişi sonrasında da boşa süren bir hukuki süreç vardır. Aynı şekilde sadece yargılanma süreci üzerinden de bugünden birçok örnek verebiliriz.  Josef K. yargılanma süreci boyunca davasına yardımcı olması için bazı kişilerden yardım ister. Bunlardan bazıları avukat ve ressamdır. Her ne kadar bu kişiler yardım etmek için çok istekli görünse de hiç kimse davasında onu biraz daha ileriye taşıyamaz. Bay K. ilk mahkeme gününde sıklıkla, yaşadığı ülkenin bir hukuk devleti olduğunu ve bu adil olmayan tutukluluğun hesabını soracağını belirtir. Fakat en başından beri bu davanın adil olmadığı kadar nasıl sonuçlanacağı da açık gibidir. Hukuk kalınca kitaplardan oluşan bir yazılı metinler bütünüdür, Dava’da Bay K.’nın bu kitapların sayfaları arasında yok olup gittiğini görmekteyiz. Asıl mesele de burada başlamaktadır. Hukuk, kendini var edebilmek için kişinin yararına kullanacağı silahları kişiye çevirmiştir Dava’da. Hukuk kapısının üzerinde “girilebilir” yazısına rağmen girilemeyen bir boyuttur burası. Kafka bunu Dava’da şu mesel üzerinden örnekler: Taşralı bir adam yasaya girebilmek için yasanın önündeki bekçiye gelir, ondan kendini içeri bırakmasını rica eder. Fakat bekçi onun içeri girmesine şimdi izin veremeyeceğini söyler. Adam açık olan kapıdan içeriyi görebilmek için kafasını uzatır, bunun üzerine bekçi şöyle der: “Sana bu kadar çekici geliyorsa eğer, yasağıma karşın içeri girmeyi dene. Ancak şunu bil ki, ben çok güçlüyüm. Ve ben sadece en alt derecedeki kapı bekçisiyim.” Adam ihtiyarlayana kadar bir sandalyenin üstünde iznin verilmesini bekler, bunun için çeşitli yollar dener fakat kapı bir türlü açılmaz. Sonunda kapıcıya, “Herkes yasaya göre ölüyor, bunca yıl bu hukuk kapısına neden benden başka birisi gelmiyor” diye sorar. Kapıcı da o kapının sadece onun için öngörüldüğünü söyler.  Agamben “Kutsal İnsan” adlı kitabında bunu şöyle açıklar: “Eğer Hukukun görünmeyen iktidarı ve kendine has “güç”ü, yukarıda gördüğümüz gibi, gerçekten kapısının tamamen açık oluşundan kaynaklanıyorsa, o zaman şunu düşünebiliriz: Taşralı adamın bütün davranışları, Hukukun geçerliliğini engellemek için kapıyı kapattırmayı hedefleyen karmaşık ve sabırlı bir stratejiden başka bir şey değildir.” (Agamben, 2013: s.73) Bay K. sahiden de davasından kurtulmak için büyük ve karmaşık bir mücadele verir. Bu mücadele sonunda hukukun kapısını kapatmayı başarır fakat bedelini en ağır şekilde öder: ölümle. Agamben burada hukukun istisna halinden bahseder. Hukukun egemen güç ve şiddet olduğu noktada hukuk yasayı askıya alır ve kendini yasadan hariç tutarak yeni bir yasa koyar. Bu şekilde kendini korumuş olur. Yasa tıpkı Dava’daki gibi hükmü belirli olmayan bir güçtür. İnsanlar yasanın bu ne yapacağı belli olmayan hali karşısında tıpkı meseldeki ihtiyar adam gibi yasanın kapısından ayrılmazlar. Bir tuzak var gibidir. Yasanın kendisini ihlal ettiği durumlarda dahi uyguladığı her şey yasaya dahildir. Tıpkı davasının peşini bırakmayan Bay K.’nın öldürülmesi gibi. Agamben de yasanın ihlalini yasanın uygulamasından ayırmanın imkansızlığını şöyle anlatır: “İstisna durumunun paradokslarından biri şu gerçekten kaynaklanıyor: İstisnai durumda yasanın ihlalini yasanın uygulanmasından ayırmak imkânsızdır: öyle ki, bir kuralı ihlal eden şeyler ile bu kural doğrultusunda yapılan şeyler tamamen birbirine geçiyor (sokağa çıkma yasağının olduğu bir zamanda yürüyüşe çıkan kişininki, kendisini öldüren bir askerin bu yasağı uygulamasını aşan bir ihlal değildir).” (Agamben,2013: 75) Hukukun bu paradoksunu hayatımızın her döneminde hissetmekteyiz. Anayasa baktığımızda kuralların, sınırların çok net olduğunu ve neyi yapıp neyi yapmamamız gerektiğini açık bir şekilde yazdığını görürüz. Öte yandan tüm bu netliğe rağmen bazı yazılmayan kurallar olduğunun da farkındayızdır. Bu kurallar yasanın bekçisinin dediğini hatırlatır: “Ve ben sadece en alt derecedeki kapı bekçisiyim. Oysa içeride, salonları bekleyen kapı bekçilerinin her biri ötekinden daha güçlüdür. Üçüncü bekçinin görünüşüne ben bile dayanamam.” (Kafka, 2020: s 224) Bu kişilerin hukuk üzerinde sınırsız yaptırım gücü vardır. Adeta yukarıdan yasanın kapısını gözetleyen tanrısal göz gibidirler. Franz Kafka hukukun dışarıda bırakan haline bir de bu açıdan yaklaşır: Josef K. onca uğraşına rağmen tutuklu olduğu süre boyunca davasını sürdüren hiçbir hakim ve savcıyla karşılaşamaz. Bay K. ilk mahkeme gününde, yaşadığı ülkenin hukuk devleti olduğunu ve tutuklama karanın bir saçmalık olduğunu vurgular. Fakat hukuk devleti olmasına rağmen hukuki konuların, kişilerin içlerinin ne kadar boş olduğunu gösterir. Hakimler ve savcılar simgesel olarak vardır, ama Bay K. onlarla hiçbir zaman iletişime geçemez. Sadece bir ressamın çizdiği portrelerden ibaretlerdir. Agamben’in dediği gibi hukuk tam da hiçbir şey emretmediği, sessiz kaldığı zaman başa çıkılamayan bir şey olarak görülür bize.       Josef K. otuz birinci yaş gününden bir önceki akşam iki görevli tarafından sürüklenerek bir yere götürülür. Büyük bir umutsuzluk içindedir çünkü artık infaz edileceğini anlamıştır. Yine de öldürülmeden birkaç saniye önce karşı pencereden kendisine uzanan eller görür ve ellerini o tarafa doğru uzatır. O eller kendisine yardım etmek için uzanmış gibidir. Bay K. burada okuyucuya uzatır ellerini. Hukukun açık kapısında bekleyenlerin nasıl o kapıdan girebilecekleri üzerine bir soru işareti bırakır okuyucunun ellerine. Burada yine Agamben’in sözlerini hatırlamakta fayda var: “Egemenliğin paradoksundan kurtularak bütün yasaklamalardan arınmış bir siyasete doğru yol alabilmemiz için öncelikle terk edilmenin varlığını her türlü hukuk düşüncesinin ötesinde (hatta anlamı olmadan yürürlükte olan boş hukuk biçiminin bile ötesinde) düşünebilmemiz gerekiyor. Saf bir hukuk biçimi sadece boş ilişki biçimidir. Boş ilişki biçimi ise artık bir hukuk değil; hayat ile hukuk arasındaki bir ayrılmazlık alanıdır, yani bir istisna durumudur.” (Agamben, 2013: s.77) Bunu yapmaya belki de hukukun istisna halini teşhir ederek başlayabiliriz.        Irmak Türkü Kabay Kaynakça Agamben, G. Kutsal insan. (2013). İstanbul: Ayrıntı Kafka, F. Dava. (2020). İstanbul: Can.
Dava
Dava
Kutsal İnsan
Kutsal İnsan
Franz Kafka
Franz Kafka
Giorgio Agamben
Giorgio Agamben
·
98 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.