Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

198 syf.
·
Puan vermedi
Spoiler içerir.* Bugün, normalden biraz daha uzun konuşacağım. Okuyor olduğunuz sayfaya bir ayraç yerleştirin, geliverin hemen. Çünkü, edebiyat camiasını ikiye bölmüş bir kitap hakkında düşüncelerimi belli edeceğim. Bir ergen düşünün şimdi. Ya da kendi ergenliğinizi. Karakterimiz, cinsellik kelimesinin ne olduğunu iyi bilen ve dilinden bir türlü düşürmeyen fakat onunla bir türlü tanışamadığı için bu duruma içten içte sinirlenmesi yüzünden oda arkadaşı Stradlater ile birbirlerine girmeleri biraz göze çarpıyor, ilk sayfalarda. Lakin, oda arkadaşının cinsel yaşantısını ikide bir dile getiren bu çocuğun, kucağına kadar gelen bir hayat kadınına elini sürmeyişinin altında yatan asıl nedenler nelerdir, onu kitabı okuyarak öğrenebilirsiniz. Ya da incelememin devamına göz atarak. :) Şu bizim Holden Caulfield yok mu, bitiyorum yahu! Şöyle upuzun boylu, saçlarında akları bulunan ama biraz çelimsiz bir çocuk. Evet, çocuk. Çocuk olmasına çocuk ama düşünceleri pek de çocukça değil. Belki de bunu dediğim için birçoğunuz ile ayrı düşeceğim lakin önce bana kulak verin, neden böyle düşündüğümü anlatayım size hemencecik. Ana karakterimiz, Holden, varlıklı bir aileden geliyor. Abisi, D.B., o zamanların az çok ünlü bir yazarı. Abisi ile filmler veya kitaplar hakkında konuşmayı seviyor. Genel olarak ona verdiği kitaplar ile beynini yorup duruyor, Holden. Filmleri ise hiç ama hiç sevmiyor. Ama nedense onlar hakkında konuşmaktan da geri kalmıyor. Kendisi daha çok bara gitmeyi ve içemediği alkolü elinde tutacak kadar yaşını almış kadınlar ile ilgilenmeyi tercih ediyor. Yalanı sevmiyor desek, yalan olur. :) Dersleri pek iyi değil. Kafasının basmadığından değil, kendisi pek ilgilenmiyor. Yoksa, İngilizce dersinden nasıl geçebilirdi ki? En prestijli okullar arasında geziyor duruyor. Hikayesinin bizi dahil ettiği kısımda, en son Pencey’de görüyoruz onu. Fakat orada da pek duracağa benzemiyor. Hatta öyle ki, kendini derslerine yeterince vermemesi bahanesi yüzünden okuldan atılıyor. İngilizce dersinden geçtiğini unutmayınız ama. O detay önemli. :) Holden, okuldan atıldığını öğrendiği ve eskrim takımından aforoz edildiği günden itibaren konuşmaya, dertleşmeye başlıyor bizimle, Noel sayesinde eve gidip ailesine bu durumu açıklayacağı çarşamba gününe kadar. Kitap bu şekilde başlıyor ve bitiyor. Ama.. nasıl gelişiyor olaylar? Yaşananlar hakkında öyle bir konuşuyor ki karakterimiz, çarşamba günü hiç gelmesin istiyorsunuz. Çünkü, her ne kadar ergen olsa bile, düşüncelerinizin uyuştuğunu görüyor ve Holden’a karşı istemeden de olsa sempati beslemeye başlıyorsunuz. İlk başta şunu söylemek istiyorum. Holden, yalnız bir karakter. Bunu, ikide bir, lösemiden dolayı hayatını kaybetmiş kardeşi , Allie, hakkında sürekli olarak konuşmasından veya onun hayali ile karşıdan karşıya geçmesinden ve arkadaşlarının tutumundan da görebilirsiniz. Öğretmenler ile arası iyi, ama bu onun için yeterli değil. Çünkü Holden, başka bir şeyler istiyor. Mesela, arkadaşlarının dilinden anlayabilmeyi. Okulunda, her ‘herifin’ birbirisinin arkasını kollmasına sinir oluyor fakat biraz daha içine girip baktığınızda, buna içerlediğini görüyorsunuz. Haklı. Neden gruplar halinde kendimize bir köşe kapmayı bu kadar çok seviyoruz ki? Holden da buna bir başkaldırı taşıyor, içinde. Farkında mı, bilmiyorum. Ama içimden bir his, Holden’ın bize bunu göstermeye çalışıp da anlatamadığını söylüyor. Çünkü kendisi, konudan konuya atlamayı seven birisi. Öyle, bir şeylere çok odaklanmaktan hoşlanmıyor. Fazla kafa karıştırmayı falan da. Burada, biraz daha derine inmek ve açıklamamı yaparken Holden’ın hareketlerinden örnekler vermek istiyorum. Zaman, çılgınca tüketme zamanı. Her şeyden sıkılıyoruz. Hiçbir şeyin eskisi gibi tadı yok. Oradan oraya atlıyoruz; her şeye sahip oluyoruz, hiçbir şeye bağlı kalmıyoruz. Ne yazık ki, bu yolculuğumuz pek de yeni değil. Bunu, 1950’li yıllarda görmek ise oldukça mümkün, Holden sayesinde. Eski kız arkadaşlarından birisi olan Sally Hayes’e neredeyse evlenme teklifi edecek iken, birkaç dakika sonrasında ondan nefret eden bir gence dönüşmesinden bile anlayabiliriz. Bir istiyor, bir istemiyoruz. Kısacası, ne istediğimizi bilmiyoruz, ne yazık ki. Bir başka değinmek istediğim durum ise, kötülük. Herkes kötülük yapmak istiyor, baştan sona kötü olduklarından bir habersiz biçimde. Holden da, bizimkiler gibi düşünen birisi. Birdenbire oda arkadaşına sataşmasından, burada kadın faktörü de onu etkileyen nedenlerden birisi, veya aklına geçmişi getirerek eldivenlerini çalan kişiye bir tane yapıştırmak istemesinden bu çıkarımı yapabiliriz. Lakin hemen sonrasında söylediği bir söz var, ben yapamam, diyor. Ödleğin teki olduğunu düşünüyor ama durum hiç de öyle değil. Çünkü bir insan gerçekten iyiyse, kötü olmak isterken bile iyiliği düşünmeden edemez. Çocuklara, karşı konulamaz bir tatlılık ile yaklaşması ve hatta küçük kardeşi, Phoebe, için cebindeki kalanlarla hiç düşünmeden plak alması bile bize Holden karakterinin tamamen iyi olduğunu kanıtlar nitelikte. Son olarak, Holden’ın aslında göründüğü kadar arkadaşı olmadığını söylemek istiyorum. Holden bir anda bir anısından bahsediyor veya birisini hatırlıyor ve o anda onu aramaya kalkışıyor -ama morali nedense hep bozuk oluyor- kendisinin geniş bir çevreye sahip olduğu kanısına kapılıyorsunuz. Birkaç satır üstte de belirttiğim gibi, Holden yalnız bir karakter. Bu yalnızlığın sebebi ise, çevresindeki her şeyin sahte olması. Tüketme çağının bir başka sonucu daha. :) Size burada küçük bir bilgi vermek isterim; Salinger, kitabın yazarı, kendisinin fotoğrafını çekmek isteyenlere saldıran birisi. Şöhretten nefret eden, toplumdaki popüler kültüre ayak uydurmaktan kaçınan birisi. Holden’ın, kitabın son sayfalarına doğru, evinden kaçıp gitme isteği ile dolmasından bile, yazarın kendisini tasvir ettiği düşüncesini aklımıza getirebiliriz. Çünkü eve döndüğünde, avukat olan babası ve sürekli olarak başı ağrıyan ve geceleri sigara içmeye kalkan sinirli annesi ile karşı karşıya gelmesiyle beraber bilmem kaçıncı kez dinleyeceği nasihatlerden ve azarlardan sıkılmış durumda. Onlara gözükmemek için neler yaptığını, okuyup görebilir ve bu sayede, yüzünüzde ufak bir tebessüm oluşmasını sağlayabilirsiniz. :) Kitabımızın ismi Çavdar Tarlasında Çocuklar ama bu konu biraz karışık. Kimi yerlerde Gönülçelen diye geçtiğini de gördüm. Nedeni ise, kitabın önce Fransızcadan Türkçeye çevrilmesi. Biz, kitabın bilindik ismi ile devam edelim. Kitabın bu ismi, benim gibi, birçoğunuzu yanıltabilir. Kitap, New York’un göbeğinde falan geçiyor. Tarla falan beklemeyin. Kardeşinin ‘Ne olacaksın?’ sorusu üzerine, bir anlığına, çavdar tarlasında koşuşturan çocukları yakalama işini düşleyen karakterimizin o an dışında böyle bir sözcük grubu kitabın hiçbir yerinde geçmiyor. Kitabın dili oldukça akıcı. Hatta öyle ki, incelemeyi, kitabın dilini kullanarak yazdım. ‘Falan’, ‘bayıldım’, ‘bitiyorum’ kelimeleri bağımlılık yaptı, açık konuşmak gerekirse. :) Kitabın dili olduğu kadar kitabın içeriği de oldukça ilgi çekici; kitabı okurken birkaç yerinde kahkaha atmadım desem, yalan olur. Çeviriyi ise çok beğendim. Birçok kişi beğenmemiş lakin benim hoşuma gitti. ‘Ahlâk dışı’ ve ‘açık saçık’ bulunduğundan ötürü, ABD'nin birçok tutucu bölgesinde uzun süre yasaklı kalan bir kitaba, sansür uygulamaya kıyasla sadece çevirmeye odaklanan Coşkun Yerli’ye teşekkürler. Bilirsiniz, yabancı bir kitabın yazarı kadar önemli birisi varsa o da yazılanları çevirenlerdir. Yaklaşık 200 sayfaya sahip olan kitap hakkında daha çok belirtmek isterdim, düşüncemi. Başlıca değinmek istediğim yerler vardı ve hepsini az çok dile getirmek, mutluluk verici. Konuşulacak birçok şeyin var olduğunun farkındayım ama diyeceklerimin birçoğunu siz zaten içinizden geçirip duruyorsunuz. :) Bu nedenle, cümlelerimi burada kesmeyi uygun görüyorum. Benim gibi, küfürden pek haz etmeyen birisi olsanız bile kitabı okumanızı cidden öneririm; yalnız, saate dikkat edin. Edebiyat tarihinin en iyi 100 giriş cümlesi listesinde yer alan kitabı yarılar iken zamanın nasıl da acımasız bir şekilde geçiverip gittiğinden bir haber oluyorsunuz yoksa! Susmadan önce size küçük birkaç spoiler vermek istiyorum, çünkü ben kitaba öylesine dalmıştım ki, kitabı sindirmek için kendime tanıdığım sürede ve son sayfada okuduğum bir cümlenin aklıma takılması sayesinde fark ettim bu büyük gerçeği (Eğer kitabı okumamış iseniz, lütfen sonraki cümleyi okumayınız!): Holden’ın bir psikiyatri kliniğinde olduğunu ve taburcu edilmeyi beklediği sırada, aslında, o psikiyatri kliniğine geliş hikayesini anlattığını! Bunu hala kaldıramıyorum çünkü, orada olması gereken kişi Holden değil; onun oraya ait olduğunu düşünen herkes idi. Okuduğunuz için teşekkür ederim. Kitaplar ile kalın!
Çavdar Tarlasında Çocuklar
Çavdar Tarlasında ÇocuklarJ. D. Salinger · Yapı Kredi Yayınları · 202159,1bin okunma
··
885 görüntüleme
Nesli okurunun profil resmi
Buraya kitap hakkında birkaç ufak bilgi eklemek istiyorum, benim oldukça dikkatimi çekti: -John Lennon’u vurarak ölümüne sebep olan Mark David Chapman tutuklandığı sırada Çavdar Tarlasında Çocuklar’ı okuyordu. Chapman Lennon’u öldürürse Holden’ın ruhuna sahip olacağına inanıyordu. Hatta bir keresinde Lennon’u öldürme sebebinin insanları Çavdar Tarlasında Çocuklar’ı okumaya teşvik etmek olduğunu bile söyledi! Sonrasında da ismini resmi olarak Holden Caulfield olarak değiştirmeye çalıştı. -Çavdar Tarlasında Çocuklar’ın bir diğer ‘ölümcül’ hayranı da 1981 yılında Ronald Reagan’a suikast düzenlemeyi deneyen John Hinckley Jr.’dı. Polisler evinin oturma odasında Çavdar Tarlasında Çocuklar’ın bir kopyasını bulduğunda Hinckley takip etmekte olduğu oyuncu Jodie Foster’dan ilham alarak suikaste kalkıştığını söyledi.
Bu yorum görüntülenemiyor
Gül GİBİ okurunun profil resmi
Bu kitap en en sevdiğim kitaptır.Okurken kendime özleştirdiğim bir çok yeri oldu.İncelemeniz de bir o kadar güzel ve yerinde olmuş 🌸
Nesli okurunun profil resmi
Sevmek için güzel bir seçim aslında, bu kitap. :) Kitaplarda, kendimiz ile karşılaşmamız durumu ne kadar da mucizevi! İncelememi beğenmenize sevindim hanımefendi, teşekkür ederim. 🌸💜
Bu yorum görüntülenemiyor
Nehir Ünal Tekin okurunun profil resmi
İncelemenizi çok beğendim. Ben de kitabı beğenenler arasındayım. Kitabın insanlara hitap etmemesini anlayabiliyorum ama bazı eleştirileri fazla ağır ve haksız buluyorum, evet kitaptaki argolar rahatsız edici olabilir ama karakterin kardeşine olan sevgisi, ölen kardeşinin arkasından tuttuğu yas, güvendiği insanlardan gördüğü kötülükler ve en başta, çocuklarından birini kaybetmiş bir ailenin başka okul yokmuş gibi çocuğunu bir yatılı okuldan diğerine vermesi. Bana biraz hababam sınıfını da hatırlattı. Kitabından ziyade filmdeki okul müdürününün çocukları koruyuşunu ve ailelerin veli toplantısında, yatılı okula atıp görmedikleri çocuklar için 'dövmedim, para verdim, okula gönderdim, neden başarılı değil' diye sorgulamalarını hatırladım.
Nesli okurunun profil resmi
Öncelikle, teşekkür ederim. ☺️ İnsanların kim olduklarını, konuşmaları veya hareketleri ile yargılamak kadar yanlış bir şey olmadığını, kitabı, bahsettiğiniz tiplemelerin beğenmemesinden de anlayabiliriz. Veyahut benim bahsettiğim gibi, insanı bu konuma getiren baş faktör olan çevresindeki insanların hareketlerini başta incelemek, en mantıklısı. Benzetmeniz oldukça yerinde. İsterdim ki, Holden için de onu koruyan bir müdür yardımcısı veya onu anlayabilen bir ailesi olsaydı. Belki o zaman Noel adına eve gitmek için çarşambayı beklemek zorunda kalmazdı. Çünkü sevilmekten önce geliyor, anlaşılabilmek...
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.