Eski dönemlerin "Gerçek İnsan"ları Hayatı sevmek ve Ölüm'den de nefret etmek konusunda hiçbir şey bilmezlerdi. Onlar (bu dünyaya) herhangi bir özel hazdan mahrum olarak gelirler, ve buradan da herhangi bir yardıma masal olmaksızın ayrılırlardı (yani ölürlerdi). Sükûnetle gelirler, sükûnetle giderlerdi. Onlar, var olmaya nasıl başlamış olduklarını (yani Hayat'larının başlangıcını Yol'un [Tao'nun] kendine has fiiline borçlu olduklarını) unutmazlardı. Kezâ mevcûdoyetlerinin sonu (yani Ölüm'den sonra ne olacakları) hakkında da asla endişelenmezlerdi.
Onlar sadece (Hayat'ı) kabûl eder ve ([kendilerine verilmiş olan] bu Hayat'tan) memnun olurlardı. Ama (Ölüm gelip çattığı zaman da) sadece (Hayat'larını) iade eder ve unuturlardı. İşte benim: "Yol'un [Tao'nun] icraatına karşı Aklını kullanmak suretiyle isyan etmekten, ve Semâ'nın işine (miniminnacık) beşeri (gayretlerle) Kendini zorlayarak karışmaktan imtinâ etmek" diye isimlendirdiğim bu tutumdur.
"Gerçek insan" işte böyle olur.